Gündemimiz bu olsun, hayal ürünü hikâyeler, arkadaş grubu, popcorn, dilimizde patlamış mısır ve kola, dilimizde gola.
Kendimi herkesle film konuşuyor buldum son zamanlarda, ne ara böyle oldum, bilmiyorum. İlgi alanlarım genişliyor, zamanım gittikçe daralıyor.
Herşey "Loving Vincent" ile başladı.
Loving Vincent in✔
Farklı olan ne varsa ilgimi çekiyor. Sinemada aylar önce gördüğüm fragman aklıma kazınmıştı, gitmemek imkansızdı. Kesilmiş bir kulak ve daire hareketleri ile çizilmiş yıldızlı bir gökyüzü tablosu. Van Gogh hakkında bendeki tüm bilgiler. Ayıplamayın, telafi edeceğim en kısa zamanda. Fakat söylemeliyim ki bilgi eksikliği bu filmi daha da cezbedici yapıyordu. İlk saniyelerde iyi ki geldik, dedim. British English aksanı beni benden almıştı, görüntü gitse bile mutlu çıkardım ben o salondan. Ama beni etkileyen birşey daha vardı, bir ilk, sansasyon! Yağlı boya. 95 dakikada 65.000 tablo görmüşüz, gözlerim kültürel şok yaşadı resmen. Rusya'da büyüdüm, her ay müzelere, galerilere geziler düzenleniyordu, ne kadar etkiliyeci olabilir ki, dedim. Yanıldım. Benden bu kadar. Zaten hiç hoşlanmadım kitap veya bir filmi anlatırken detaya giren yazarlardan. Benim fikrim ortada, sizin yorumlarınızı merak ediyorum!
Bu arada, film yazılarında mutlaka yönetmen ve oyunculardan bahsediliyor. Madem girdik bu işe, yönetmen koltuğunun bir ucunda Dorota Kobiela, diğer ucunda ise Hugh Welchman var, Van Gogh'un tablolarından inmişçesine orijinallerine tıpatıp benzeyen oyuncu kadrosu Douglas Booth, Saoirse Ronan, Aidan Turner, Helen McCrory, Eleanor Tomlinson, Chris O'Dowd, Jerome Flyyn gibi isimlerden oluşuyor. Film boyunca "ben bu adamı bir yerden hatırlıyorum, aa bunu da" deyip durdum, meğerse çoğu rütbeli oyunculardanmış.
Genel olarak vizyona bakarsanız yerli malı haftası ilan edilmiş. Bu beni üzüyor açıkçası. Türk yapımlarını da çok seviyorum ama seçenek sunulmalı izleyicilere. "İngiltere benim" filmi vizyona girer girmez çıktı ve sadece tek bir sinemada izlenebilirdi. Oscar adayı filmler de öyle. Vizyon süresi biraz daha uzasa da, daha fazla insan "benimsemese" bu tür filmleri, diyorum.
Arif v 216 out ✖
Yerli film demişken herkesin dilinde olan "Arif v 216"'a değinelim. Cem Yılmaz, küçükken hızlı konuştuğu için ne dediğini anlamadığım ama şimdi zekasına hayran olduğum adam. Bir arkadaşım "hadi, hadi, ona gitmeliyiz" demeseydi filmi çıkar çıkmaz izler miydim, bilmiyorum. G.O.R.A. bana göre o kadar iyiydi ki, fazlası olamaz diye düşünüyordum. Önyargı mı? Evet. Bu yüzden mi fazla etkilemedi? Yoksa Loving Vincent'ten bir gün sonra gittiğim için ve hala o filmin etkisinden çıkmadığım için miydi? Cevapsız sorular.. Ama eğlendim mi? Evet. Genel olarak beğenildi, çok konuşuldu. Ben sisteme karşı olayım bu sefer. Seda Bakan mükemmel, Ozan Güven de çok karizmatik, bunu söylemeden edemeyeceğim.
Aile arasında in ✔
Saba Tümer ve ben, ortak yanımız ne olabilir, dersiniz? Sinemada ilk kez bu kadar yüksek sesle tüm sırayı titrete titrete güldüm. İlk sahnelerde Burhan Altıntop'umuzu, Nişantaşı çocuğumuzu yaşlanmış görünce içim cızz etti. Yıllar geçiyor, yaşlanıyoruz be okuyucum! Filmin sonunda düğün telaşı vardı, böyle bir duygulandım, benim de yaşım geldi galiba, dedim. Türkiye standartlarına göre geçiyor bile! Sağımda babam oturuyordu, eminim o da durum değerlendirmesi yapmıştır. İçin rahat olsun babacığım, bir süre daha mutluluğunu saklamadan "evde kaldınız, kızçelerim" diyeceksin. Demet Evgar ve Ayta Sözeri mükemmellerdi.
Cebimdeki yabancı ✖
Fragmanın ilk 5 saniyesinden sonra kardeşimle birbirimize aynı soruyu sorduk - 'İzledik bunu, hatırladın mı?' Doğru, ekranda 'uyarlama' yazısını gördük. Yeni bir filmi uyarlamak büyük bir risk. Ve biz riski severiz! Orijinalinde o kadar gülmedik, daha 'class' bir filmdi. Burada komedi havası sezdik ara ara. Doğru yerden vurdular! Çıkınca da 'Ohhh bekarlık-sultanlık' dedim. Birine güvenmek ne zormuş be kardeşim!
O gün elimde ücretsiz bilet vardı ve ben bu filmi tercih ettim. Öbür türlü gider miydim? Muamma. Belçim Bilgin Erdoğan'ın güzelliği, Buğra Gülsoy'a ve Şebnem Bozoklu'ya zaten bayılıyorum, kıkırdama sebebim Çağlar Çorumlu Arif'in Zeki Müren'i, Cebimdeki Yabancı'nın ise t*toş'u.. Sayelerinde en az bir defa izlenir. Ama oyumu Perfetti Sconosciuti'den yana kullanıyorum.
P.S. Bu filme aç karnına gitmemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Dünyaları yediler 1,5 saat içinde.