Bir adım. Tek bir adım hayatımızı değiştirebiliyor. Tereddütte kalıp adım atmaman da. Aşk tesadüflere, ben ise kadere inanırım. İnanıyorum ki bir varış noktası/amaç/hedef var ama ona giden yolu biz seçiyoruz. Ne kadar eğleneceğimize veya zorlanacağımıza biz karar veriyoruz aslında. O adım belirler yolumuzu. Neden mi böyle düşünüyorum? Size biraz kendimden bahsedeyim.
Tanışma faslı
Yıllar önce babam İstanbul'da 10 numara 5 yıldız teknik bir üniversite bitirip iş için yurtdışına çıkma kararı aldı. Gidiyorum buralardan deyip, hayatını değiştirecek bir adım attı. Yolu Belarus'a, annemin memleketine düştü. Ne tesadüf ki bir akşam annemle aynı mekânda buluyorlar kendilerini. Karşılıklı birer adım, ardından düğün dernek ve babamın yeni projesi için Rusya'ya gitme kararı. Sıra bendeydi. Hayata ilk adımımı attım. Peşimden de koşar adımlarla kardeşim geldi.
Her şey planladığın gibi olmayabilir…
22 sene içinde boyum 1 metre uzadı, kilom sürekli artsa da arada düşüşleri ile beni mutlu etti, şehirler değişti, hayata bakış açım çok ama çok değişti fakat 4 kişiden oluşan herkesten uzak minik ailemiz ve yaşadığımız ülke bir türlü değişmedi. Ben de bir karar verdim. İyi bir eğitim alıp, bir yandan bu kadar yakın hissettiğim, öbür yandan bana bir o kadar uzak olan, senede 2 aydan fazla kalmadığım memleketime taşınmak.
Amaç #1 – Moskova yabancı dil üniversitesinde tercümanlık okumak. İstediğim bölümü 10 puanla kaçırıp o sene yeni açılan ve "Tamam, anne, tamam, bunu da yazalım tercihlere" diyerek başvurduğum "Rus işaret dili ve İngilizce tercümanlığı" bölümüne girmem, dolaylı yollardan amacıma ulaşma şeklim oldu✔
15 yaşımdan beri göğsümü gere gere ben İstanbul'da yaşayacağım ('Seni yeneceğim İstanbul' sözünün farklı versiyonu) dememe rağmen 45 derecelik sıcakları ile beni yakan ve bol yağmurları, fırtınaları ile beni yıkan, Atatürk'ün bu kadar sevdiği Antalya'ya yerleştim. Amaç #2 Türkiye’ye gelmekti – ve buradayım✔
Kendini beş sene sonra nerede görüyorsun? Neden biz? Neden sen? En güçlü ve en zayıf yanların? Bizimle uzun süre çalışacağına inanıyor musun? (Kesinlikle! 5 ay sonra ayrıldı) Alkol, sigara var mı? (Yok, yok, Allah muhafaza) Bu soruların ardından bir holdinge gireceğimi düşünürken kendimi bir otelin çağrı merkezinde buldum. Antalya’da bir süreliğine de olsa turizme girmemek imkânsız. Benim de başıma geldi, geldiği gibi de gitti. Şu an miniklerden her Türk çocuğun bildiği şarkıları ve şiirleri öğrenip, karşılığında onları İngiliz kültürü ile tanıştırıyorum. Amaç #3 - iş bulmak✔. 1,5 senedir kendi çapımda bir businesswoman'ım.
MyGazete’ye adım adım yaklaşırken
Sabahları uykulu ama daima rimelli gözlerimle hiçbir detayı kaçırmadan, müzik eşliğinde dışarıyı izlemek hoşuma gidiyor. Türkiye'ye tatile geldiğim senelerde uçaktan indiğim an gözlerimi dört açardım etrafımdaki değişiklikleri fark etmek için. Bugün koca 1,5 seneyi geride bırakmama rağmen hala Müge Anlı seyircileri gibi merakla izliyorum etrafımda olup bitenleri.
Antalya'nın güzel manzaralarını ve özellikle Lara yolu girişinde Mygazete tabelasını fark etmemi her daim tıka basa dolu KL08'lere borçluyum. Etrafı izlemiyorsam, kitap okurum, onu da yapmıyorsam, telefonumun ekranına kilitlenip bir şeyler yazarım. Dönem dönem içimdeki "gazeteci olma" isteği artıp beni harekete geçiriyor. Bu dönem işte o dönem! Her gün gördüğüm mavi-turuncu (deniz ve portakal mı baz alınmıştı acaba?) renklerinde bir tabela, çalıştığım yerde tanıştığım gazeteci arkadaşım, zor dönemlerden geçen bir Türk gazetecinin tek nefeste bitirdiğim kitabı, John C. Parkin'in "... sevdiğin işi yap" kitabı, yeni yılın verdiği o "New year resolutions" heyecanı - hepsi bir olup bir adım atmam gerektiğini fısıldıyordu kulağıma. Başka fısıltılar duysaydım, doktor yardımına ihtiyacım olabilirdi belki, fakat bu durum sadece yazmak hevesimle sınırlıydı, bu yüzden bu konuda ne yapabileceğimi düşünmeye koyuldum. 1,5 ay kara kara düşündüm gazeteye ne yazacağımı. Fark edilmem, şaşırtmam lazımdı. Gazeteci olmak isteyen ve ne yazacağını bilmeyen biriydim o günlerde. Bir boşluğa düşmüştüm harikalar diyarındaki Alice gibi ve bir türlü çıkamıyordum oradan. Ta ki kötü bir günün ardından o günden de kötü olan kendimle başbaşa kalana kadar. Gelir gelmez laptopu dizlerimin üzerine yerleştirdim, o an aklıma gelen 5-6 cümle yazdım, CV'mi ekleyip bir mail attım. Kendimi adeta bir Carrie Bradshaw hissetmiştim! Mars'ın Yay burcuna geçişinin etkisi mi bilemedim, ama yarım saat içinde cevap aldım ve 2 gün sonra Mygazete ofisinde, o sıcak ortamda buldum kendimi. Anlattığım gibi çok hızlı gelişti her şey.
Demek istediğim şu ki, yerinizde durmayın, atın o adımlarınızı, başkalarından birşey beklemeyin, alıştığınız şeylerden kaçın ama kolaya kaçmayın!
Bir arkadaşım bana 'keşke’lerle yaşama' demişti. Maşallah, güzel demiş ;)