1,5 senenin ardından uçağa bindim. İçim kıpır kıpır. Sanki Rusya'dan Türkiye'ye uçuyorum yine. Hey gidi günler!
İndik. Saat 00:00. Servisteyim. 24 oldum, yaşlanıyorum ama mutluyum. Pencereden etrafı süzüyorum, Antalya'ya dair hiçbir şey yok. En büyük takıntım plakalara düştü gözüm. Bak bak, yan yana 3 tane 06! Alışmadığım için şaşırdım ama Ankara için hiç de şaşırtıcı değil. Ata'mın yanına geldim. Senelerdir hayal ettiğim yere geldim. 10 Kasım olmasa da, benim için önemli bir güne denk getirdim ziyaretimi.
Ankara'nın taksicilerine dikkat etmemizi söylemişlerdi. Paradan bahsediyorlar sanmıştım, ne saflık! 3 defa kaza yapıyorduk. 'Fast and Furious 9' çekimi olsaydı beğenirdiniz ama burası Ankara sokakları! Neyse ki kaldığımız yer yakındı, sağ salim geldik 'Inn 14' adında Türkiye için şaşırtıcı güzel hostel'ımıza. Para konusunda da sorun yaşamadık Schumacher abimizle. Hostel adı vermedik, buranın yabancısı değilmişiz gibi davranalım dedik, kalacağımız cadde'nin halk arasında kullanılan ismini söyledik. Korkun bizden Angara taksicileri!
Terasta aldık soluğumuzu, Anıtkabir'e bakan terasta. İş işten geçmişti, Ankara'yı sevmiştim. Önce içime serin Ankara havasını çektim, sonra canım hostel'ımdan çektim gittim. Keşif başlamıştır. Saat 1'de açık mekan kalmadı 7. cadde civarında, ne tuhaf. İlk kez Izmir'de karşılaştığım "Ot" cafe yetişti yardıma. Özgürlüğe içtik o gece.
Kahvaltıyla başladık günümüze. Masada yok yok! "B'eat Cafe Brasserie" kahvaltısıyla ve ambiyansıyla bizi büyüledi. Ayrıca kahvaltı fiyatları Antalya fiyatlarından daha düşük! Nasıl bir başkent bu böyle? Veya biz nasıl bir yerde yaşıyoruz? Turist muamelesi görüyoruz, farkında değiliz...
Senelerdir bekledik kardeşimle bu anı. Ata'mızın yanındaydız. Her saniyeyi beynime kazımak istiyorum. Gözlerim fıldır fıldır, aslanlı yolda en az 7-8 kafamı kıracaktım etrafa bakmaktan. Takım elbiseli, gözlüklü görevliler bir orada, bir burada, çok etkileyici! Anıtkabir'i anlatmak zor, ne hissettiğimi anlatmak imkansız. Törene denk geldik, siren sesi duyuldu, herkes dondu. Ben de dondum, gözlerim dolu, kalbim sevgi ve gururla dolu. Hep böyle olabilsek keşke.
Bir sonraki durağımız Hamamönü ve Hacettepe. Gezdik, dolaştık, "Aşk tesadüfleri sever"de gördüğüm Kuğulu parkına geldik. Bir ses duydunuz mu? Içimde bir şeyler kırıldı. Orası kesinlikle daha yeşil olmalı, insanların neden orayı park sanıp kara toprakta oturduğunu anlamam imkansız. Ki az ileride yemyeşil Seğmenler parkı varken. Yeni favori yerim orası. Londra parkları onun yanında halt yemiş, inanın. Sonra barlar serüveni başladı. Hepsi çok başarılı. IF Performance Hall'da bir yabancı müzik dinledim, Kaleiçi'ne gidesim yok, düşünün artık.
Geri dönüşümüz zor oldu. Midyeci Ahmet'te ilk kokorecimi yiyemedim, Deniz Gezmiş'in yanına gidemedim, Kızılay, Çinçin, bu liste bitmez, kesin döneceğim.
İlk yazılarımda İstanbul, İzmir diyordum. Hemen bir eklenti. Ankara. Hatta İzmir, Ankara, İstanbul oldu. Şaşırttı beni. 'La bebe', 'gardaş' gibi şeyler duymadım, sadece 1-2 tane Şahin gördüm, barlarda Ankara havası sadece istek üzerine çalınıyor. Hava demişken, hava çok iyiydi ama akşamları serin, buna itirazım yok. Seni bana çok yanlış tanıtmışlar be Angara'm!
Doğum gününde herkesten kaçmak iyi geliyor insana, denemelisiniz. Hoş geldin (umarım bol kaçamaklı) en güzel yaşım!
Ankaralı arkadaşlarıma unutulmaz 2 gün için teşekkürler, sevgilerimle...