Rüzgarlı bir günde özgürlük konuşulmayacak da ne konuşulacak?! 52 günün kaldığı değil ya. Zıt konular bunlar malum. Özgürlük denince ilk hangi şehir gelir akıllarımıza? Tek ses, tek yürek olduk yine maşallah. İzmir! Daha doğrusu İzmir ve Karşıyaka* diyeyim, aslen Artvinli, ruhen bir İzmirli olarak.
İlk görüşte aşka inanır mısınız? Ben aşık oldum. İlk gittiğimde 2,5 günde aşkımı ilan ettim, geçen hafta 2. gidişimde ilişkimizi bir üst seviyeye taşıdık.
'Bi' kere İzmir'in insanı farklı abi' diyeceğim bir Türk'ün yurtdışından döndüğündeki edasıyla! Gerçekten de öyle. Bizim için herşey otogarda çalışan ve bana "kardeşim" diye hitap eden bir amcayla başladı. Sabahın saat 6'da ancak bir İzmirli bu kadar kibar olabilirdi! İlk gidişimizde otogardan merkeze yürüyerek gittik. Google Maps sağolsun mesafe kısa, yürüyün kızlar, şehri görürsünüz diye gaz verdi ekranda gösterildiği kilometreler aracığıyla. Yürüdük ve başımıza hiçbir şey gelmedi, laf atan, rahatsız eden olmadı. Ne var bunda derseniz, Antalya'da sanayi bölgesinde bir kızın yürüdünü düşünün. Sonra hemen bir pansiyon bulduk, hem de Alsancak'ta! 100. yılda bir pansiyon düşünün. 'Güven' adında güzel, gerçekten güvenilir bir aile pansiyonu ama gece yolda trans bireylerin size eşlik edeceğini göze almanız gerekiyor. Sizi bilemiyorum ama biz 'kız kıza' atıştık, eğlendik, hiç sorun yaşamadık. Kız kıza demişken. Iki kız Kordon'da da oturduk, bara da gittik, geç saatlerde pansiyonumuza da döndük. Tam saati vermiyorum çünkü bu makaleleri bir gün babamlar da okuyacak, başımızı yakmayalım şimdi delikanlılığımızla hava atacağız diye. Ah, Kordon'um, ah, şimdiden özledim seni! O çimlere oturdun mu arkadaşlıklar edinmeden kalkamıyorsun. 2 kişi oturduk, ilk gidişimizde 4 kişi kalktık, 2.de 14! İzmirli çevrem sağlamdır! Geçen sefer hava sıcak diye midye yiyemedim. Bu sefer onu da tamamladım.
Kordon'da midye yemek (✓) Done!
Kadın müzesine ve Basın müzesine gittik. Yılmaz Özdil öyle bir anlattı ki, bu iki yere uğramadan yapamadım. Neden dile getirdim bu iki güzelim yeri? Konumlarından dolayı. Yürek ister oraya gitmek. Yine bir Ghetto'da bulduk kendimizi. Amerikan tarzı ama bu seferki, siyahi insanların olduğu Ghetto. Lafı uzatmayacağım. Anlatılmaz, yaşanır. Bir sonraki gün İZBAN, Banliyö, ESHOT, Izdeniz nedir, öğrenelim dedik. Bir sürü para harcadık incelikleri bilmediğimizden. Size bir öneride bulunmak isterim. İzmir kartını alın, iki kişiyseniz iki kart alın, nedenini sormayın, gittiğinizde anlayacaksınız. Ve indiğiniz yerde kartınızı istasyonlardaki turuncu makinalara dokundurun, bir miktar para geri yükleniyormuş. Keşke ben de zamanında öğrenseydim bunları... Neyse, İzmir belediyesi sayesinde kolaylıkla Şirince'ye gittik! Şarap sevmeyen ben, bütün mahzenleri gezdim ve sosyete kızlarından farksız bir şekilde saatlerce tadım yaptım. Herkes sommelier oluveriyor orada mübarek! Dudu hanımı ve Müco'yu bulursanız, selamlarımı iletin, "tavsiye üzerine geldik, indirim yaparsınız artık" cümlesini kullanmanın tam zamanı ;) Burada bitmiyor İzmir hikayemiz. Falcı'ya gittik. 1 kere değil, 2 kere değil. Seviyorum n'apim, tutamıyorum kendimi! Ki İzmir kültürünün vazgeçilmezi artık o falcılar. Gitti paracıklar ama olsun. Bekliyorum şimdi, umarım bir şeyleri tutturdular da güzel bir makale çıkar ilerde
Bunun dışında İzmir demek - Atatürk demek. Her an, her yerde. Atatürk demek - özgürlük demek. Dünya Basın Özgürlüğü günümüz kutlu olsun! (3 Mayıs)
Dün yayınlanacaktı aslında bu makale, sistem kabul etmedi son paragrafları. Basın özgürlüğü dedik ya, kısıtlı bizim özgürlüğümüz, her konuda. Önemli olan yoldan şaşmamak! Bu makale geç de olsa çıktı. Bu günkü yasaklar da elbette bir gün kalkacak...
Dün makaleme gösterdiğiniz ilgi için teşekkürler sevgili okuyucularım!
*Karşıyaka'yı, öbür adıyla 35,5'u unuttuğumu düşünmeyin, başka bir yazımda konuşacağız mutlaka