Hayatımız yaptığımız tercihlerden ibaret. Şu an kimisi üniversite tercihlerini yapmaya hazırlanıyor, kimisi bekarlık mı sultanlık evlilik mi diye düşünüyor. Ben ise en önemli tercihimi geçen sene yaptım, farklı bir ülke, farklı bir hayat ümidi ile vatanıma geldim. Can Dündar'ın "Insan yaşadığı yere mi benzer?" üzerine bir yazısı vardı. Türkiye'ye, veya olaya daha dar açıdan bakarsak Antalya'ya, ne kadar benzediğim tartışılır. Bazen yabancı bazen çoğu yerliden daha yerli olabiliyorum burada.
Fazlasıyla sıcakkanlı olmama rağmen, 45 derecelik sıcaklara alışmam imkansız. Zamanında gördüğüm -20° de fazla tabii. Türk kahvesini çok şekerli severken, bu konuda "orta" derecelerde, ılıman iklimi tercih ediyorum. Türk kahvesi konusu açılmışken, bir Türk kızı için sıradan olan, ama benim için büyük bir önem taşıyan beceri elde ettim. 22 yaşında Türk kahvesi yapmayı öğrendim! Teyzeler, bunlar hep bilezik olur kolunda, derler, ben ise onları "kozlarım" olarak adlandırırım. Yarın bir gün lazım olur, atarız ortaya teker teker ;) İmitasyonken, "yerli malı"na dönüşme sürecinde ilk adımlarımdan biri oldu bu kahve pişirme olayı. Devamında Şeyma Subaşı'nın bacakları gibi incecik yaprak sarması var. Bir cümlede yaprak sarması ve Şeyma hanımefendiyi görmek de biraz tuhaf oldu. Sene olmuş 2018, gündeme ayak uydurmak şart!
Biz devam edelim. Yeni yerleri keşfetmek en sevdiğim şeylerden biri, kim sevmez ki gezmeyi. Antalya'da çoğu Antalya'lıdan çok yürümüşlüğüm vardır. Ama buradaki turist sayısı bazen Türkiye'de olup olmadığım konusunda şüphelenmeme neden oluyor (aman nazar değmesin, bunun sorumluluğunu "başımızdakilerin" üstlenmesini tercih ederdim). Bu çeşitlilik bazen yorsa da, bana çok güzel arkadaşlıklar kazandırdı. Tuhaf mı bilmiyorum, ama yakın gördüğüm insanların çoğu yabancı. Beni şaşırtan şey ise, senelerdir burda yaşadıkları için Türk kültürü üstlerine çıkmaksızın sindi. Gurur verici.
Antalya çeşitli etkinlikler şehri, eğlence konusunda kentimiz ön sıralarda aldı yerini. Tam bana göre. Takip ettiğim, çok sevdiğim, sürekli uğraştığım tek bir hobim olmadı hiçbir zaman. Antalya da bu konuda aynı - konserler, fuarlar, kurslar. Ister bir ilgi alanın olsun, ister benim gibi birbiriyle bağlantılı olmayan etkinliklere katıl. Son gittiklerimden şu an aklıma gelen beklediğimden farklı geçen Atatürk hakkında bir sempozyum, 2 konser, St.Paul kilisesinde Christmas ayini, birkaç söyleşi ve meyhane tadında bir yılbaşı gecesi.
Şimdi gelelim en sevdiğim konuya. Ye-mek-ler. Türkiye kendi kendine bir yemek cenneti bana göre, ne istersen var. Bu konuyu sonraya bırakacağım, bir kaç cümle ile anlatılacak "cuisine" değil dev Türk mutfağımız.
Antalya'yı benim için farklı kılan bir yanı daha her zaman doğası oldu. Heyecanlı parlak bir deniz, şehrin yükünü taşıyan falezler ve sürekli içinde bulunduğumuz karmaşayı uzaktan izleyen dağlar. Ister 20 ister 120 yaşında ol, etkileniyorsun, mutlulukla, belki bir umutla doluyor için böyle bir manzara karşısında.
1,5 senede sevdim galiba Antalya'yı. Ama bir reklamda söylendiği gibi "Ikisini de dene, tarafını seç". İstanbul? İzmir? Seçenek çok, rakamlara fazla takılmayalım. Bu tercihimi yapmak için zaman tanıyorum kendime.
Fakat şu an buradayım, bir gün karşılaşırız belki, kim bilir...