Muhabir sordu:
“İsrail, rehineler serbest bırakıldıktan sonra bombalamaya yeniden başlamaz mı?”
Trump yanıtladı:
“İlk yapacağımız şey, bizim rehinelerimizi geri almak, tamam mı? Sonrasına bakacağız!”
Bu cümle bile, ateşkesin kalıcı olmayacağının açık bir işareti. Diplomasi kelimelerle süslenebilir, ama niyet satır aralarında gizlidir. Trump’ın ifadesi, sürecin insani değil, tamamen stratejik bir hesapla yürüdüğünü gösteriyor.
Bugüne kadar İsrail’in 70 bini aşkın tespitli, sayısız tespit edilemeyen sivil ölümü gözünü kırpmadan gerçekleştirdiğini dünya izledi. Bombardımanlar, çocukların, kadınların, yaşlıların üstüne yağarken, “medeniyet” iddiasındaki dünya sadece kınama bildirimleri yayınladı. Vicdan sessizdi. Adalet sağırdı.
İşte bu yüzden, kimse bu ateşkesin kalıcı olacağına gerçekten inanamıyor. Rehineler serbest bırakıldıktan sonra İsrail iç kamuoyu sakinleşecek, hükümetin “güvenlik” baskısı azalacak. Tam da o anda, yeniden saldırıya geçmenin önünde ne bir diplomatik engel, ne de uluslararası bir irade kalacak.
Türkiye ise bu tabloda istisnai bir duruş sergiliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çıkışları, İslam dünyasında yankı buluyor; Ankara, diplomatik platformlarda insani bir pozisyonu ısrarla savunuyor. Ancak soğukkanlı bir analizle bakıldığında, Türkiye’nin karşısında ABD’nin doğrudan desteğini alan, Avrupa’nın sessizce onayladığı bir savaş makinesi var.
Bu koşullar altında, Türkiye’nin sesini yükseltmesi cesur bir tutumdur ama fiili bir müdahaleye dönüşmesi o kadar kolay değildir. Zira bu, sadece bölgesel bir çatışmaya değil, küresel dengeleri sarsacak bir karşı cepheye dönüşebilir. Türkiye, bir yandan mazlumun yanında dururken, diğer yandan ülkesini çok daha büyük bir çatışmanın içine çekmemeye çalışıyor.
Şu anda elimizde bir umut kırıntısı var — ama aynı zamanda büyük bir tehlike. Rehineler serbest bırakılacak, aileler nefes alacak, dünya birkaç günlüğüne “barış” kelimesini hatırlayacak. Sonra?
Eğer denetim, yaptırım, sahada fiili güvence yoksa; bu ateşkes sadece yeni bir saldırı öncesi sessizlikten ibaret kalacak.
Barış, imza değil irade ister.
