Türkiye'nin son yarım yüzyılda tanık olduğu doğum oranlarındaki dramatik düşüş, sadece demografik bir veri olmanın ötesinde, derin toplumsal ve kültürel dönüşümlerin göstergesidir. 1970'te 5.1 olan doğum oranı, 2024 itibarıyla 1.5 seviyesine gerilemiş durumda. Bu dönüşüm, aile yapısında ve toplumsal cinsiyet rollerinde önemli değişikliklere işaret etmektedir. Özellikle ev hanımlığı kavramının değer kaybı ve erkekler üzerinde artan ekonomik ve hukuki yükler, evlilik ve çocuk sahibi olma kararlarını doğrudan etkilemektedir.
Ev Hanımlığının Değer Kaybı ve Toplumsal Etkileri
Modern Türkiye'de ev hanımlığı, bir zamanlar onurlu ve saygın kabul edilen bir rol iken, günümüzde ekonomik bağımsızlık ve kariyer hedefleri doğrultusunda geri plana itilmiştir. Bu durum, aile içi rollerin yeniden tanımlanmasına yol açarken, kadınların iş gücüne katılımındaki artışla birlikte, aile yapısının temel dinamiklerini de değiştirmiştir. Ev hanımlığının küçümsenmesi, kadınların ve toplumun bu rolü yeniden değerlendirmesini gerektirir. Çünkü sağlıklı bir toplum yapısının temelinde, işlevsel ve destekleyici aile yapıları yatar.
Erkekler Üzerindeki Negatif Etkiler ve Hukuki Çerçeve
Türkiye'de erkekler, özellikle boşanma ve nafaka yasaları çerçevesinde ağır mali ve hukuki yüklerle karşı karşıya kalmaktadır. 6284 sayılı yasa gibi düzenlemeler, ev içi şiddeti önleme adına önemli adımlar atarken, bazı durumlarda erkeklerin haklarının göz ardı edildiği algısına neden olmaktadır. Bu durum, erkeklerin evlilik ve çocuk sahibi olma konusunda daha temkinli davranmalarına yol açmakta, bu da doğum oranlarının düşmesine katkıda bulunmaktadır.
Çözüm Önerileri
Ev Hanımlığına Yeni Değer: Ev hanımlığının toplumdaki değerinin yeniden tanımlanması, bu rolün ekonomik ve sosyal açıdan önemini vurgulayarak, kadınların bu tercihi gurur duyarak yapmalarını sağlamalıdır. Ayrıca, devlet tarafından ev hanımlarına yönelik teşvikler ve sosyal güvenlik haklarının güçlendirilmesi önem taşımaktadır.
Hukuki Düzenlemelerde Adil Yaklaşım: Boşanma ve nafaka yasalarında erkek ve kadın haklarına dengeli yaklaşım sergilenmeli, her iki tarafın da korunmasını sağlayacak adil bir hukuki çerçeve oluşturulmalıdır.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Eğitimi: Toplumsal cinsiyet rolleri ve eşitliği üzerine eğitimlerin artırılması, erkek ve kadınların aile içinde eşit sorumluluklar almasını teşvik ederek, daha sağlıklı aile yapılarının oluşumuna katkı sağlayabilir.
Bu öneriler, Türkiye'nin demografik ve toplumsal yapısını destekleyecek, aile birliğini ve toplumsal bağları güçlendirecek önlemler arasında yer almalıdır. Aile kurumunun sağlam temeller üzerine inşa edilmesi, ülkenin geleceği için hayati önem taşımaktadır.