Dünya sahnesinde yeni bir kriz patlamıyor; eski bir şiddet doktrini, sadece yeni bir aktörle yeniden sahneleniyor. Bu defa perde Asya'da açıldı. Hindistan, geçmişte defalarca çatıştığı komşusu Pakistan'a karşı İsrail menşeli bir stratejiyle ilerliyor. Ancak bu basit bir sınır sorunu değil. Bu, hangi medeniyetin değerlerini taşıdığımızla ilgili çok daha derin bir sorgulama.
İsrail'den İhraç Edilen Bir Savaş Anlayışı
İsrail'in Gazze'de yıllardır uyguladığı taktikler artık Güney Asya'nın kalbine taşınmış durumda. Bu doktrin üç temel sütun üzerine inşa edilmiştir: Sivilleri hedef almayı meşru görmek, medya manipülasyonunu stratejik bir silah gibi kullanmak ve uluslararası hukuku "uygulanabilir değil, esnetilebilir" olarak değerlendirmek. Ve bu sistem, bugün ABD'nin koruyucu şemsiyesi altında Hindistan tarafından birebir uygulanıyor.
Geçtiğimiz hafta Hindistan'ın gerçekleştirdiği hava saldırılarında 26 sivil yaşamını yitirdi. Hedef alınan yerler arasında camiler, sığınaklar ve kutsal mekânlar da vardı. Bu, rastlantı değil; yıldırmaya dayalı sistematik bir korku üretiminin somutlaşmış hali. Sivilleri hedef almak artık bir "savaş kazası" değil, açıkça bir strateji haline gelmiş durumda.
ABD: Sessiz Rejisör
ABD bu trajik oyunda doğrudan sahada değil belki; ama jeopolitik senaryonun gizli rejisörü konumunda. Hindistan'ı Çin'e karşı dengeleyici güç olarak konumlandıran Washington, bu süreçte İsrail'in çıkarlarını küresel düzeyde koruma rolünü sessizce sürdürüyor. Yani Gazze'de neye sessiz kaldıysa, Keşmir'de de aynısına göz yumuyor.
Bu sessizlik, sadece diplomatik bir manevra değil; değerler sistemimizin çöküşünün de sessiz tanıklığı. Dünün "insan hakları savunucuları", bugünün stratejik hesapçılarına dönüşmüş durumda.
Pakistan: Etik Cephede Yalnız Bir Güç
Pakistan'ın yanıtı ise dikkat çekici şekilde ahlaki sınırlar içinde kaldı. Sadece askeri hedefler vuruldu, sivillere dokunulmadı. Bu sadece bir savaş taktiği değil; bu bir medeniyet tercihi olarak karşımızda duruyor.
Bu duruşta Türkiye, Azerbaycan, Malezya ve Endonezya gibi ülkelerin desteği büyük önem taşıyor. Özellikle Türkiye'nin Gazze'deki net tutumu, Pakistan'ın etik pozisyonunu daha da güçlendiriyor. Çünkü bu artık sadece bir bölgesel çatışma değil; İslam dünyasının onuru ve değerler sistemi de bu eksende şekilleniyor.
Medya: Sessizliğin Silah Olarak Kullanımı
Ne yazık ki dünya medyası bu çatışmayı görmek istemiyor. Tıpkı Gazze'de olduğu gibi... Ukrayna'da bir sivil ölünce ayağa kalkanlar, Keşmir'de siviller öldürülünce sağırlaşıyor. İsrail doktrini sadece bombalarla değil; sessizlikle de işliyor. Çünkü sessizlik de bir silahtır, tıpkı bir SİHA kadar öldürücü olabilir.
Batı medyasının bu çifte standardı, sadece gazetecilik etiğinin değil, evrensel değerlerimizin de erozyona uğradığının acı bir göstergesi. İnsan hayatının değeri, coğrafyaya göre değişmemeli. Ancak bugün, tam da bu değişimin tanıklarıyız.
Büyük Cepheleşme: Yeni Bir Dünya Haritası
Hindistan'ın arkasında İsrail, ABD, bazı AB ülkeleri ve küresel sermaye medyası dururken; Pakistan'ın yanında Türkiye, Çin, Türk Devletleri, Malezya, Endonezya ve potansiyel olarak Rusya gibi aktörler şekilleniyor.
Bu, klasik bir ittifak haritası değil. Bu, bir değerler haritası. Bir blok değil, bir vicdan cephesi. Ve belki de yarının dünyasının sınırları, bugün çiziliyor.
Bu çatışma, hangi toprağın kimin olduğu sorusu değildir. Bu savaş, kimin insan kalabildiği savaşıdır. Ve tarih bir kez daha şunu not ediyor:
"Savaşı başlatanlar değil, insan kalmayı başaranlar kazanır."
Bugün Güney Asya'da yaşananlar, sadece bölgesel bir gerilim değil; insanlığın vicdanının yeniden sınandığı bir dönemeçtir. Ve bu dönemecin sonunda, hangi tarafta durduğumuz, kim olduğumuzu belirleyecektir.