Modern devletin temelidir mali şeffaflık. Bir ülkede para ne kadar izlenebiliyorsa, adalet duygusu da o kadar hissedilir, yatırımcı güveni o kadar artar. Para, sadece bir alışveriş aracı değildir; aynı zamanda devlet ile vatandaş arasında kurulan güven köprüsünün testidir. Bugün İngiltere gibi ülkelerde bu köprü adeta çelikten örülmüş durumda. Çünkü orada paranın doğumundan ölümüne kadar geçen tüm süreç, entegre ve teknolojik bir izleme sistemiyle takip ediliyor.
İngiltere’de, vergi idaresi HMRC’den finansal düzenleyici FCA’ya, bankalar arası açık veri sisteminden kara para aklamayı önleme teknolojilerine kadar her adım birbirine bağlı. Açık bankacılık uygulamaları sayesinde bir yatırımcının fon girişi, harcama kalemleri ve vergi yükümlülükleri anlık olarak denetlenebilir hale geliyor. Kısacası, devlet yalnızca vergi toplamakla değil, finansal etik denetimi sağlamakla da görevli. Ve işin güzelliği şu: bu denetim, vatandaşın özel hayatına müdahale etmeden, sistemin şeffaflığıyla sağlanıyor.
Gelelim Türkiye’ye… Elimizde MASAK var, BDDK var, DDK var, MİT gibi stratejik kurumlarımız var. Hepsi ayrı ayrı ciddi işler yapıyor. Ancak bunların her biri kendi sahasında oynarken, hakemlik yapacak, oyunu bütününden okuyacak bir kurumsal yapı eksik. Bu da parçalı denetimle sınırlı sonuçlar doğuruyor. Yolsuzlukla mücadelede tavizsiz bir zihniyete ve bunun kurumsal karşılığına ihtiyaç var.
İşte bu yüzden radikal ama son derece yerinde bir öneri sunuyorum: Yolsuzlukla Mücadele Bakanlığı kurulmalıdır. Bu bakanlık, hiçbir inancı, partiyi, grubu, belediyeyi, holdingi, kamu kurumunu ayrıcalıklı görmeden; tamamını denetleyebilecek anayasal yetkiye sahip olmalıdır. Kurulacak bu yapının elinde siyasi dokunulmazlıklara takılmayan, doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na değil, hukukun bağımsız denetim ilkesine dayanan bir görev alanı bulunmalıdır.
Bu bakanlık, MASAK ile entegre çalışmalı, MİT ile örtük değil açık veri paylaşımı yapmalı, BDDK ile finansal sistemin arka planını tarayabilmelidir. Böylece sadece yolsuzlukla mücadele değil; önleyici finansal sağlık politikaları da üretilebilir. Türkiye’nin ekonomisi üzerindeki güven krizini bitirecek olan şey faiz oranları değil, işte bu tür yapısal reformlardır.
Daha da önemlisi, bu reform yalnızca içeride adalet duygusunu yeniden inşa etmez. Aynı zamanda dış dünyada yatırımcıların Türkiye’ye bakışını kökten değiştirir. Çünkü yatırımcının gözünde en değerli sermaye “güven”dir. Şeffaf bir denetim kurumu varsa, yatırımın da geleceği vardır. Uluslararası raporlar bunu açıkça ortaya koyuyor: yolsuzlukla mücadelede başarı gösteren ülkeler, doğrudan yabancı yatırımları birkaç yıl içinde ikiye katlıyor.
Peki, biz neden yapmayalım? Neden bir gece ansızın, milyonlarca dolarlık yatırımın yönünü Türkiye’ye çevirmeyelim? Bunun için tek bir şey gerekiyor: cesaret.
Bugün yetkililere çağrımdır. Şeffaflık bir lüks değil, artık bir zorunluluktur. Adalet bir temenni değil, kurumsal bir gerekliliktir. Türkiye’nin geleceği için, Yolsuzlukla Mücadele Bakanlığı kurulmalıdır. Geçmişin alışkanlıklarıyla değil, geleceğin kurumlarıyla yönetilmek istiyoruz.