Birleşmiş Milletler (BM), dünya barışını koruma ve insan haklarını savunma amacıyla kuruldu. Ancak gelin görün ki, 193 ülkenin üye olduğu bu örgütte, 5 daimi üyenin veto hakkı, BM’nin işlevselliğini adeta felce uğratmış durumda. Özellikle Filistin gibi kriz bölgelerinde, ABD’nin veto hakkını kullanarak İsrail’i koruması, BM’nin adalet ve barışı sağlama görevinde nasıl başarısız kaldığını gözler önüne seriyor.
Veto Hakkı Adaletin Önünde Engel BM Güvenlik Konseyi'nde alınması gereken birçok karar, daimi üyelerin kendi çıkarlarını koruma çabaları yüzünden çıkamıyor. Özellikle insan hakları ihlalleri ve savaş suçları karşısında, bu ülkeler kendi jeopolitik çıkarlarını ön planda tutuyor. Filistin'deki dram, ABD vetosunun BM'nin elini kolunu bağladığı en açık örneklerden biri. Barışı koruması beklenen bu yapı, güçlü ülkelerin çıkarları yüzünden gerçek misyonunu yerine getiremiyor.
Yeni Bir Düzen Gerek Bu nedenle, BM’nin yerine daha adil ve eşitlikçi bir yapıya sahip, herkesin eşit oy hakkına sahip olduğu yeni bir uluslararası örgütün kurulması kaçınılmaz hale geliyor. Bu yeni yapı, veto gibi tek taraflı karar alma yetkilerini ortadan kaldırmalı ve çoğunluk kararıyla yönetilmelidir. Bölgeler arası adaletin sağlandığı, küçük ülkelerin de söz hakkı bulduğu, insan haklarına dayalı bir uluslararası düzen kurulmalıdır.
Kimler Öncü Olmalı? Yeni bir uluslararası örgütün kurulmasında, insan hakları, demokrasi ve adalet savunucusu ülkeler öncülük etmelidir. Özellikle Türkiye, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika gibi gelişen ve bölgesel lider konumundaki ülkeler, bu hareketin başını çekebilir. Bu ülkeler, sadece kendi çıkarlarını değil, küresel adaleti ve barışı gözetecek bir yapı inşa etmek için bir araya gelmelidir. Ayrıca, Almanya ve Japonya gibi ülkeler de uzun süredir BM'de daha fazla söz sahibi olmayı talep eden güçlü ekonomik aktörler olarak bu sürece destek verebilir. Bu ülkelerin oluşturacağı koalisyon, dünya genelinde barış ve adaletin sağlanması için önemli bir adım olacaktır.
Sonuç olarak, BM bugünün sorunlarına cevap vermekten uzak, adaleti ve barışı sağlama misyonunu yitirmiş bir kurum haline gelmiştir. Dünya barışını ve güvenliğini korumak için herkesin eşit söz hakkına sahip olduğu, daha adil ve demokratik bir örgüt kurulmalıdır. Bu sürece öncülük edecek ülkeler, küresel adalet için tarihe geçecek büyük bir adım atabilir.