Roma hukukunun en eski dayanaklarından biri “ MosMaiorum”du.
Dilimizdeki karşılığı.“Ataların yolu, ataların adeti.”demek.
Kulağa folklorik bir deyim gibi gelebilir ama sadece böyle değil tabi.
Roma’da bu anlayış hukukun temeliydi.
Yazılı yasalar çıkmadan çok önce, toplumun tüm işleyişini belirleyen kurallar ataların bıraktığı geleneklerdi.
Düzen bu geleneklere göre sağlanırdı, üstelik oldukça etkili idi.
Roma hukukunda özellikle aile ve miras hukukunda… Ailenin başında baba“ paterfamilias” bulunur ve evliliğin şekli, mirasın korunması buna göre belirlenirdi.
Mirasın aile dışına çıkmaması için erkek evlat edinme kurumu işlerdi.
Vasiyet özgürlüğü bile sınırlıydı çünkü “ataların yolu” bireyden değil, aileden yanaydı.
Yani açıkça söylemek gerekirse, erkek egemen toplum yapısı dünya oluştuğundan beri mevcut.
Bugün, bizdeki hukuki yapıya baktığımızda manzara oldukça farklı görünüyor olabilir.
Modern medeni hukuk, geleneklerden çok yazılı kanunlara dayanıyor.
Aile ve miras hukukundaki kurallarımız, Roma’nın aile merkezli yöntemine göre çok daha rasyonel ve birey merkezli.
Evlat edinmenin amacı mirasın aile içinde kalmasını sağlamak değil, bir çocuğa yeni bir yaşam sunmak için.
Kadının mirastaki payı, erkek kardeşinin gerisinde değildir. Ama ne yazık ki mevcut kanunlara rağmen günümüzde de erkeklerin kadınlara göre farklı pay almak içinfarklı yöntemlere başvurduğunu ve başarılı olduklarını da söylemeden geçemeyiz.
Bugün, geleneklerin değil, kanunun sözü esastır diyebiliriz ama geleneklerin uygulandığı durumlar da mevcut.
Netice itibariyle;
Bizde hukuk ne Roma’daki gibi geleneklerin ne de ideal anlamda kanunun mutlak otoritesine dayanıyor.
Bazı dönemlerde, bazı unsurlarhukuk üstü olarakdevreye girebiliyor.
Yasaların uygulanmasında toplumsal vicdan her zaman etkili olamıyor.
Bazan siyaset, bazan maddi veya manevi güç karar mekanizmalarını etkisi altına alabiliyor.
Bizdeki hukukta geleneklerin gölgesi çok zayıf ama mutlaka geleneklerin etkili olması gerekiyor çünkü gelenekler; toplumun her kesiminin bilgisi dahilinde fiilen uygulanarak devam ediyor. Bu kuralları toplumun kendisi denetliyor.
Örneğin, hırsızlık, namus kavramı, çocuk kavramı, yaşlı kavramı Türk geleneklerinde oldukça önemli ve saygı duyulan kavramlar, küçük çocuklar hep bu değerlerin aksine hareket etmemeleri gerektiği şekilde büyürler.
30 yıl öncesi için bu değerlere tam saygıyı her kesim için söyleyebilirdik, geleneklerin hayata etkisi oldukça olumlu iken artık bunu söyleyebilmek mümkün değil gibi, geleneklere saygı yok denecek kadar azaldı.
Kadına,
Çocuğa,
Büyüğe,
Yüz kızartıcı suçlara , eğilim çok fazla arttı.
Geleneklerine sahip toplumlarda bu tür suçlar oldukça az, örneğin Çerkez toplumunda bu tür suçların neredeyse hiç olmaması görüşümüzü doğrular nitelikte.
İnsanlar yazılı kanunları bilmiyor ama gelenekleri yaşayarak öğrendiklerinden, gelenekler yazılı kanunlardan çok daha olumlu etki yapıyor. Üstelik gelenekler kendi toplumunca denetleniyor, aykırı işlemler müeyyidelerle karşılaşıyor.
Ama;
Yazılı kanunların uygulanmasında, biz vatandaşlarınadalete ulaşma imkânı zayıf kalıyor ve bu da vatandaşlık duygusunu zayıflatıyor.
Roma’da “ataların yolu” hukukun dayanağıydı.
Bizde ise gelenekler maalesef kanunlara hiç etki etmemiş.
Aradaki fark nedir dersek;
Hukuk tarihinin bize öğrettiği, hukukun sağlıklı işlemesi için ne sadece geleneklerene de sadece metinlere güvenmenin yetmediği yeterli olmadığıdır.
Önemli olan, toplumun vicdanıyla, siyaset üstü bir hukuki bağımsızlığı koruyabilmek çok önemli.
Kısacası, Roma’nın [MosMaiorum]u bize geçmişten bir hatırlatma yapıyorve birçok iyi uygulamalarda sunuyor.
Tüm bu gerçekler hukukun, sadece yazıda değil, toplumsal kabul ve adalet duygusunda yaşayabileceğini gösteriyor.
Bu kabul, çırpınıyor amakara bulutların gölgesi altında hâlâ aradığı nefesi bulamıyor.
