Suriye’de yıllardır devam eden savaşta tarihi bir dönüm noktasına gelindi. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Suriye Geçiş Hükümeti arasında imzalanan anlaşma, yalnızca bölgesel dengeleri değil, Türkiye’nin güvenlik ve dış politikasını da yakından ilgilendiriyor. Anlaşma, SDG’nin Suriye yönetimine entegre olmasını, ülke genelinde ateşkes ilan edilmesini ve Kürt toplumunun haklarının anayasal güvenceye alınmasını öngörüyor. Bu gelişme, Suriye krizinde ezberleri bozacak nitelikte.
Türkiye Açısından Olası Senaryolar
Bu anlaşma Türkiye için hem fırsatlar hem de riskler barındırıyor. Öncelikle, yıllardır süren Türkiye-SDG geriliminin son bulması ihtimali ortaya çıkıyor. SDG, fiili özerk yönetiminden feragat edip merkezi otoriteye katılıyor. Eğer bu süreç başarıyla uygulanırsa, Türkiye’nin sınırında bir terör koridoru oluşturulması endişesi büyük ölçüde ortadan kalkabilir. Aynı zamanda, mültecilerin güvenli dönüşü için somut bir adım atılması ihtimali doğuyor ki bu, Ankara’nın uzun süredir öncelik verdiği bir konu.
Bununla birlikte, SDG’nin entegrasyonunun samimiyeti ve uygulanabilirliği Türkiye açısından temel soru işaretlerinden biri. SDG’nin gerçekten silah bırakıp bırakmadığı, PKK ile bağlarını koparıp koparmadığı belirleyici olacak. Eğer bu süreç kağıt üzerinde kalır ve SDG içindeki YPG unsurları bağımsız hareket etmeye devam ederse, Türkiye bu anlaşmayı kendi ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görebilir. Bu durumda askeri seçenekler yeniden gündeme gelebilir.
PKK’nın Silah Bırakma Çağrısıyla Bağlantı
Öcalan’ın son dönemde yaptığı silah bırakma çağrısı ile SDG’nin Suriye yönetimine katılması arasında dikkat çekici bir zamanlama var. Bu gelişme, PKK’nın Suriye kolunun silahlı mücadeleyi sonlandırarak siyasi alana yönelmek istediği yorumlarını beraberinde getiriyor. Eğer bu çağrı sahada karşılık bulursa, Türkiye’nin yaklaşık 40 yıldır süren PKK mücadelesinde önemli bir dönemeç yaşanabilir. Ancak, örgütün farklı kanatlarından gelen tepkiler, bu sürecin hala netleşmediğini gösteriyor.
Bölgesel ve Küresel Dengeler
Anlaşmanın bir diğer boyutu da bölgesel ve küresel aktörlerin yaklaşımı. Rusya, ABD ve İran gibi güçlerin Suriye’deki bu yeni tabloya nasıl tepki vereceği, sürecin başarısını doğrudan etkileyecek. Rusya, Esad sonrası yeni yönetimle ilişkilerini şekillendirmeye çalışırken, ABD’nin özellikle SDG’nin geleceği konusunda nasıl bir tavır alacağı henüz netleşmiş değil. İran ise Esad rejiminin devrilmesini büyük bir kayıp olarak görüyor ve yeni yönetimi istikrarsızlaştırmak için girişimlerde bulunabilir.
Türkiye Nasıl Bir Politika İzlemeli?
Türkiye için kritik nokta, bu sürecin kendi güvenlik çıkarlarıyla ne kadar uyumlu ilerleyeceğidir. Diplomatik bir işbirliği sürecine girerek Suriye’de istikrarın sağlanmasına katkı sağlamak bir seçenek olabilir. Ancak, SDG’nin silah bırakma ve entegrasyon sürecinin sadece bir oyalama olup olmadığı dikkatle izlenmeli. Türkiye, askeri gücünü caydırıcı bir unsur olarak muhafaza ederken, bölgedeki dengeleri titizlikle hesaplamalıdır.
Bu anlaşma, Türkiye’nin Suriye krizinde karşı karşıya olduğu en önemli sınavlardan biri olabilir. Eğer süreç doğru yönetilirse, hem Türkiye’nin güvenlik kaygıları azalabilir hem de bölgedeki istikrarın sağlanması yönünde önemli bir adım atılabilir. Ancak aksi senaryoda, Suriye’de yeni bir kaos dalgası Türkiye için daha büyük tehditler doğurabilir. Ankara, bu süreci dikkatle takip etmeli ve çıkarlarını koruyacak adımları stratejik bir şekilde atmalıdır.
Türkiye'nin kararlı politikaları ve stratejik hamleleri SDG yi böyle bir yola itti. Çünkü onlar için çember daraldı. Suriye yönetimine entegre olmaları ve pkk nın lağv edilmesi elbette hem Suriye hemde Türkiye'nin menfaatinedir.