Bugün 14 Mart Tıp Bayramı. Adı bayram ama gerçekten bir bayram havasında mı? Özellikle de acil servislerde ve aile sağlık merkezlerinde canla başla çalışan doktorlar için?
Uzman doktorlar, akademik kariyer yapanlar, üniversite hastanelerinde veya özel sektörde belirli bir düzene oturmuş olanlar, nispeten daha iyi şartlarda çalışıyor. Ancak sağlık sisteminin asıl yükünü sırtlayanlar acil servislerde günlük binlerce hastayla boğuşanlar ve aile sağlık merkezlerinde kıt kaynaklarla şifa dağıtmaya çalışan hekimlerdir.
Acil servislerde sistem, doktorların ve sağlık personelinin sınırlarını zorlar hale gelmiş durumda. Gün içinde yüzlerce hastaya bakan doktorlar, sınırlı sürede doğru kararlar vermeye çalışıyor. Hastalar renklere göre sınıflandırılıyor, sıraları geldiğinde doktorun masasına geçiyorlar. Ancak o kadar yoğunluk var ki, bir hastaya ayrılabilecek zaman şanslıysa 3-5 dakikayı geçmiyor. Hastalar görüldükten sonra tahlil, röntgen, ultrason gibi tetkikler için tekrar tekrar beklemek zorunda kalıyor. Doktorlar, bu süreçte olabilecek en hızlı şekilde hasta takibi yapmaya çalışırken bir yandan da yetersiz sistemin eksiklerini kapatmak için ekstra efor harcıyor.
Acil servislerin yoğun temposu ve karmaşık sistemine rağmen belli bir düzen mevcut. Ancak aile hekimleri için aynı düzenden bahsetmek zor. Çoğu zaman daire veya dückandan bozma 10 metrekarelik odalarda, günlük onlarca hastaya bakmak zorunda kalıyorlar. Fiziksel koşullar yetersiz, hastalar kaotik, destek personeli eksik. Çoğu merkezde sekreter bile bulunmadığından hem hastaları düzenlemek hem de tedavi sürecini yönetmek tamamen doktorların omzuna biniyor. Hastaların önemli bir kısmı sağlık sorunu dışında, evde canı sıkıldığı için ya da sadece ilaç yazdırmak için geliyor. Bazıları kendi teşhisini koyup doğrudan hangi ilacı yazması gerektiğini söylüyor, bazıları ise randevu sistemine uymaksızın içeri dalıyor.
Böyle bir sistemde, aile hekimleri ne kadar verimli olabilir? Aile sağlık merkezlerinin birçoğundan güvenlik eksik, sekreter yok, hemşireler sadece enjeksiyon, kan alma ve tansiyon ölçmekle meşgul. Doktorların doğru düzgün yemek yiyip yiyemediğini bile bilmiyoruz. Bu merkezlerin fiziki koşulları yeterli mi? Standart bir sağlık merkezinin güvenlikli, genş, donanımlı ve yeterli destek personeline sahip olması gerekirken, neredeyse merdiven altı sayılacak koşullarda hizmet verilmeye çalışılıyor.
Bu sistemin asıl taşıyıcısı olan doktorlar, en çetin koşullarda bile işlerini bırakmadan, mesleklerini hakkıyla yerine getirmeye çalışıyorlar. Ancak bu çaba, devletten ve yetkililerden gerekli desteği görmüyor. İşte bu yüzden, 14 Mart Tıp Bayramı gerçekte bayram gibi kutlanamıyor. Hekimlerin düzgün şartlarda çalışabileceği, değer göreceği bir sistem inşa edilmeden, sadece "Tıp Bayramı kutlu olsun" demek yeterli değildir.
Sağlık Bakanlığı, her mahallede, her bölgede belli standartlara sahip, modern aile sağlık merkezleri oluşturmak için neyi bekliyor? Bütçe mi yok, uygun alan mı bulunamıyor, yoksa bu sistemin iyileşmesi mi istenmiyor? İşte sorulması gereken asıl sorular bunlardır.
Bugün, cefakar doktorların, fedakar hemşirelerin, sağlık çalışanlarının bayramı. Ama asıl bayram, emeğin hak ettiği şartlara kavuştuğu gün olacak.
Tıp Bayramı'nız kutlu olsun, cefakar doktorlar!