Malta adasını gerçekten hep çok merak etmişimdir ve Ada'ya sonunda gitme fırsatını yakaladım.
Malta Adasıyla beraber, gittiğim Ülke sayısı 18 e çıkarken, ellibeşinci lokasyon olarak bireysel gezi tarihinde yerini aldı.
Hayatta tesadüflere inanırım. Malta Adasına gitmeme vesile olan aslında hoş bir düğün gecesiydi.
Malta'ya çalışmaya giden Berkay Kürekçiler kardeşim ve Malta'da inşaat sektöründe uzun yıllardır işadamı olarak çalışan Antalyamızın yerli ailelerinden Hüseyin Atmaca ağabeyimle çok sevdiiğim bir kardeşimin düğününde konuşmuştuk.
Bir arkeolog olarak Malta Adasını mutlaka görmem konusunda hem fikir olmuş ve sehayatin niyetine girmiştik...
Biz de bu planı gerçeğe dönüştürdük.
Başından sonuna kadar benimle ilgilenen Berkay Kürekçiler'e ve Hüseyin Atmaca ağabeyime teşekkür ediyorum.
Malta üç takım adadan oluşan bir Ada ülkesi. Gozo , Kamino ve Malta adasından oluşuyor.
Bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış bir ülke.
Ada Akdeniz'de stratejik bir konumda olduğu için, bir çok medeniyet Malta'ya sahip olmak istemiş.
Arap akınlarıyla başlayan doğu etkisinden , İngilizler'in adayı 1964 terk edişine kadar, bir çok medeniyetin izlerini Malta'da görmek mümkün.
Başkent Valetta ismini Malta Şövalyelerinin en önemli isimlerinden ve baş şövalye olan Jean Parisot De Valetta'dan alıyor.
Valetta şehrinde mutlaka uğramanız gereken yer, şu anda hem müze hem de saray olarak hizmet veren Malta Şövalyelerinin kurduğu Üstadlar Sarayı.
Saray hala önemli günlerde ve resmi törenlerde bir kamu binası olarak hizmet veriyor. Malta Başbakanı bazı özel günlerde msiafirlerini burada kabul ediyor, sarayda kendisine ayrılmış özel bir tören alanı bulunurken, sarayın çeşitli odaları müze salonlarına dönüştürülmüş. Malta şövalyelerinin orjinal kıyfaetleri, zırhları ve silahları bu salonlarda sergileniyor. Şövalyelerin eşyaları çok iyi korunmuş durumda, ve bal mumu heykellerden yapılan canlandırmalar da oldukça başarılı ve gezen kişiyi hemen etkisi altına alıyor.
Üstadlar sarayını gezdikten sonra, hemen yakındaki Malta Devlet Müzesini gezmenizi tavsiye ederim. Müzedeki seksiyonlarda tarih öncesi çağlardan günümüze kadar gelen eserler belirli bir kronolojik sırayla sergileniyor. Ayrıca müze de geçici sergiler de bulunmakta, Fenikelilerle ilgili yapılan su altı kazılarını anlatan bir sergiye denk gelmek benim için büyük bir şanstı, giderseniz mutlaka uğramanızı tavsiye ederim.
Adanın kuzeyinde Mellieha kenti var, burası doğayla iç içe, bizim Antalya'ya benzer falezleri de olan bir şehir. Mellieha şehrinden sonra Ada'nın ikinci takım adası, üzerinde yaşam olmayan Kamino adası yer alıyor. Mellieha tarihi neolitik dönemlere kadar inen, Roma döneminin etkilerini yer yer izleyebildiğiniz bir şehir. Ayrıca dünyaca ünlü br tema parkı olan Temel Reis yani Popeye köyü de burada bulunuyor, inanılmaz güzellikte hiç bozulmmamış sahilleri var. Görmenizi tavsiye ediyorum.
Mellieha şehrine yakın ve Game of Thrones filminin de çekildiği Mdina şehrinden bahsetmek istiyorum.
Malta şövalyelerinin kurduğu hastane binasının Doğa Tarihi Müzesine çevrilmesiyle başlayan Mdina gezimiz gerçekten büyüleyiciydi.
Mdina doğal bir savunma merkezi olarak tarih öncesi dönemlerden beri kullanım görmüş bir şehir. Mdina'ya bir kale şehri desek de yanlış olmaz. Çünkü şehir surların içerisinde yer alıyor, surlardaki geniş seyirdimlikler, Malta'nın kuzey bölümüne oldukça hakim bir bakış ufku sunuyor.
Ortaçağ dokusunu genel anlamda çok iyi koruyan şehir, Maltalı soylu ailelerin geleneklerini yansıtırken, kuşaktan kuşağa aktarılan bir mülkiyetten bahsetmek de hala mümkün.
Bir kale şehri olan Mdina'nın dar sokakları, ve dar sokaklardaki evler, evlerin kapıları ve kapı tokmakları gerçekten çok etkileyici. Mdina bana bu anlamda Rodos Kalesini hatırlarttı. Rodos kalesindeki şehir planına Mdina'nın planını çok benzettim. Giderseniz mutlaka uğramanız gereken bir yer tavsiye ederim.
Şimdi gelelim Sliema'ya. Sliema Malta'nın en kalabalık kasabalarından bir tanesi. Genel anlamda sosyal yaşam ve ticaretin de aktığı bir yer.
Eskiden bir balıkçı kasabası olan Sliema, zaman içerisinde kalabalıklaşmış, bir çok bar ve restaurantın bulunduğu bir merkez haline gelmiş.
Ayrıca Sliema'nın yakınında St. Julian bölgesi var. Sliema'dan St Julian'a yürümenizi kesinlikle tavsiye ederim. Size eşlik eden sahil yolu muhteşem, ayrıca yolda yer yer denize girilecek tamamen ücretsiz plajlar bulunuyor.
Malta'da beni en çok etkileyen şeylerden bri tanesi de mimari doku oldu. Malta'nın her yerinde bir endülüs etkisi görmek de mümkün, doğuyla batının bu kadar güzel harmanlandığı bir mimariyi daha önce hiç görmedim.
Eğer vaktiniz olursa Malta'nın herhangi bir caddesine girip kısa yürüyüşler yapabilirsiniz. Bu kısa yürüyüşlerde bile karşınıza çok hoş evler çıkacak. Büyük ölçüde korunmuş evler ve cumbaları mutlaka var. Malta evlerinde cumba vazgeçilmez bir unsur ve evlerin kapıları kendi içlerinde bir özgünlük taşıyor.
Malta gezimi sadece bir yazıya sığdırmam mümkün görünmüyor.
Devamı ikinci yazımda sizinle olacak...
Çok güzel bir anlatım, bende hayli merak uyandırdı. Şimdiden internet üzerinden araştırmaya başladım, kalemine, yüreğine sağlık...