Antalya’nın ormanları her yıl alev topuna dönmeye başladı. İşte 1 haftadır Kemer yanıyor. Nedense yangınlar sönmüyor da. (Nem oranı, rüzgar vs.) Sahillerimizde köpek balığı, aslan balığı, koca zıpkınlı deniz kestanesi, balon balığı, yüz binlerce deniz anası, vs. fink atıyor. İnanılır gibi değil ama geçenlerde balina gözüktü! Hadi bunları geçelim. Temmuz ayının ismini neredeyse kavurma ayı olarak değiştirmek gerekecek. Kent merkezinde biraz insan var, ara sokaklarda kediler bile kafalarını gölgeden çıkarmıyor. Yağmur yağdığında sel suları kentin sokaklarında bir metreye kadar yükselip, resmi geçit yapıyor, kimi tutarsa götürüyor! Aşırı sıcaklardan, kar yağışının azalmasından vs. gibi etkiler nedeniyle artan kuraklık Antalya’ya parmak sallıyor. Tarım ve hayvancılık sektörü üreticiye ‘Bye, bye’ diyor. *** Peki bizde bunlar olurken dünyada neler oluyor? Buzullar eriyor, deniz seviyesi yükseliyor, yeryüzünde büyük miktarlarda su kütleleri buharlaşıp atmosfere karışıyor ve sıcaklık-basınç farkından dolayı şiddetli rüzgarlar meydana geliyor.Bu da şiddetli yağmurları, fırtınaları ve tsunamileri beraberinde getiriyor. Ama gelişmiş ülkeler yine önlemlerini alıyor. Topraklarının, havalarının ve sularının kıymetini biliyorlar. Sonuç olarak; Tangır, tungur tarhana bulgur dünya elimizden gidiyor. Aslında dünyaya bir şey olmayacağı ortada. Olan canlı yaşamına oluyor. Yani insanlar ve hayvanlar ölüyor, yaşam ve üretim alanları elden gidiyor. Hayatta kalabilmemiz için gerekli olan biyolojik ortam yok oluyor. *** Ama bunda bizim bir kabahatimiz yok. Hepsi Allah’ın işi diyenler çıkacaktır. İnanç biraz da bunu gerektiriyor, sorgulama, karıştırma, sen kendi işine bak... O zaman ne yaparsak biz yapacağız. Çünkü ekolojik, ekonomik ve sosyal sorunlar giderek büyüyor. Devasa göçler bu felaketin bir parçası. Bu felaketlerin nedenleri arasında ilk sıraları fosil yakıt kullanımı, ormanların katledilmesi, çevre kirlilikleri ve çevreye verilen zararlar alıyor. Gelişmiş ülkeler benim bildiğim 25 senedir bağırıyor; İklim krizine karşı önlemlerinizi alın diye. Ancak özellikle bizde kimsenin parmağını kımıldatmaya bile niyeti yok. *** Yani bizde durum felaket. Orman katliamları bizde, çevre kirliliğinin hası bizde, en büyük bela olan ve kömürle çalışan termik santrallerin ağababaları bizde, vahşi sulama bizde, Akdeniz’i kirletmekte Avrupa birinciliği bizde, siyanürlü sular, lağımlı nehirler bizde. Bu sorunlara daha 100 tane unsur eklerim. En büyük tehlikelerden biri de ne biliyor musunuz? Türkiye'de bugün doğayı, ormanları, kültürel varlıkları, vahşi madencilik etkinliklerine karşı koruyan tek bir koruma statüsü yok, kalmadı. Yani ülkenin tüm kaynakları sahipsiz... Yukarıdan birileri eşe-dosta ruhsatları veriyor. Tahsisi alan kişi, dozerlerle kepçelerle ormanlara, tarlalara, meralara, antik bölgelere, sulu tarım alanlarına dalıyor, toprağın altında ne varsa çıkarıp çuvallarına dolduruyor. Ortada ne orman kalıyor, ne tarihi zenginlik ne de üretim kaynakları... Halk karşı çıktığında ise kıçına jopu,yüzüne biber gazını yiyor. Çok önemli bir kesim de ‘Bana ne’ diyor Özetle bir toplumu yıkan nedenlerin arasında duyarsızlık ilk sıralarda yer alıyor.