Ara sıra da olsa insanoğlunun kendisiyle baş başa kalması gerekiyormuş.
“Muş” diyorum da.,
Hoş, ben neredeyse 5 yıldır, yani pandemi süreciyle birlikte hep kendimleyimdir de, yaptığımız işten ne bileyim uğraştan biraz geri durduğumuzda, öyle yapmamız gerektiğini hissediverdim.
Bilindiği üzere dün yazı yazmamış, yine de bende telefonları kayıtlı dostlara günlük yazılarımı attığım gibi, “Bugün yazım yok. Sadece hal hatır sormak istedim. İyisinizdir inşallah” mesajı yolladım.
O kadar cevap aldım ki, “Biz de bu adama bir şey mi oldu? Sabahları yazılarınla güne başlatmaya alıştırmıştın bizi merak ettik. Bugün hangi konuyu yetkililerin gözüne sokacaksın diye merakla bekliyorduk” gibi hitapları görünce şımarmadım desem yalan olur.
İşin şakası bir yana dostlarla selamlaşmak, selamlaşma bahanesiyle günün mana ve önemi hakkında fikir alışverişinde bulunmak bile harika bir olay.
İşi daha da değişik boyutlara götürmedim değil.
Misal, pahalıktan, fütursuzca yapılan zamları bahane gösterdiklerim de oldu.
“Vatandaşı canından bezdiren özellikle gıda ürünlerine yapılan zamları protesto ettim bugün yazmadım” bahanesi uydurdum.
Kime söylediysem hepsi hak verdi.
“Özellikle marketlerim denetimsizlikleri. Yetkililerin göstermelik uygulamalarını bu millet artık yemiyor” diyenlerine kadar.
Bazı siyasiler de vardı aralarında. Arayan veya WhatsAap’tan yazanlara, “Ülke gündeminden düşmeyen siyasi uygulamalara baş kaldırmak adına bugün yazımı yazmadım” dedem. O kadar çok beğeni atıp, içlerindekini öyle bir sıralayanlar vardı ki yazmaya kalksam inanın yerim dar gelir.
Meğer insanlarımız ne de doluymuş arkadaş?
Tek kelimeyle bir dokum bin ah işitin ta kendisi.
Hangi birisini yazayım ki?
Örnek verecek olursam bizzat yaşadığım ve bana en yakın olan esnaftan girdi yapmam gerekirse.
Sabahları börek alır porsiyonuna 60 TL verirdim. 70, 80, 90 derken dün bir baktım 130 TL oluvermiş.
Hem de sadece 200 gramı.
Antalya’nın meşhur serpme böreği değil ama bahsettiğim.
Ya tamam 2 yılda tüp fiyatları tavan yaptı. Kiralar ona keza. Yağ, un ne bileyim personel ve kira derdi derken esnafa hak vermemek elde değil de.
“Ah ah” desek anında, “Sen simit kaç para biliyor musun” deyiveriyorlar.
Gün geçmiyor ki bir gün önce aldığın şeyi bir gün sonra aynı fiyata asla alamıyorsun.
Çay ya çay.
Bir kafede içiyorsun 10 TL. Bir başkasında adisyona 45 TL yazmışlar.
Çay dedik de kurusu yani ambalajında bilmem ne markette kilogramı 165 TL. Aynı marketin tam karşısındaki T markette aynı marka aynı gramajdaki çayın fiyatı 192 TL.
Bundan ne anlam çıkıyor?
Eğer ki yetkili birisi bana bu soruyu sorsa yeminle anında vereceğim cevap, “Emenin bilmem neyi” der avazım çıktığı kadar da haykırırım.
Dün arkadaşlarla sohbet ediyoruz. Birisi, “Motorumu yaz sezonu hazırlığı için şu kilometrelik bakıma verdim 1850 tuttu” diye ortaya bir laf attı.
Bendeniz de şehir içi motorcularından olduğumdan kulak kabarttım.
“Bakım denilince neler var içerisinde” diye sordum.
“Yağ, hava filtresi, balans ayarı, yakıt ve fren ayarları gibi” dedi.
“İnsaf ya el insaf” diye haykırdım.
Bir litre yağ almaz motor. Diyelim ki aldı, maliyeti 200 TL. Hava filtresi taş çatlasın 100 diyelim. Diğerleri ustanın bilgisi dahilinde tornavida ne bileyim penseyle yapılacak ve her bir işlemi 5’er dakikayı geçmeyecek bir uğraş.
Karşımıza 1500 TL gibi bir işçilik rakamı çıkıyor.
İşimize gelmedi mi açız naraları. Ülke elden gidiyor çığırtganlıkları. Ama 2 bin TL yevmiyeyi beğenmeyip akşama kadar kahvehanede boş boş oturmayı tercih eden sözüm ona midesi boş çenesi baya baya kuvvetli insanlar.
Hangi birine parmak basacağız ki?
Ülkenin hali mi ne?
Aşağıya tükür sakal, yukarıya tükür bıyık.