Bugün ülkemizde uyuşturucu kurbanı olan güzeller güzeli üç genç kızın dramını anlatan haberler yayınlandı. Hele içlerinde bir tanesi var ki, dünyayı ağlatacak türden. Uyuşturucu müptelası genç kız aldığı zehrin etkisiyle ailesine eziyet etmeye başlayınca annesi tarafından boğularak öldürülüyor. Anne bir taraftan kafasına torba geçirdiği kızını boğarken bir taraftan da ağlayarak avuçlarının içini öpüyor. Bir diğeri Antalya’da hukuk fakültesi öğrencisi… İki arkadaşıyla otelde uyuşturucu kullandıktan sonra komaya girip hayatını kaybediyor. Başka bir olayda ise bir genç kızın üzerini arayan polis metamfetaminin yanı sıra Lyrica isimli uyuşturucu haplar buluyor. Genç kızın uyuşturucu kullanma ve tehdit gibi suçlardan sabıkalı olduğu ve tecavüze uğradığı ortaya çıkıyor. Daha kim bilir neler yaşadı, orası sır. *** Özellikle İstanbul, Adana ve Antalya’da uyuşturucu hareketliliği çok fazla. Uyuşturucu sorunu tüm illerimizde koronavirüs gibi yayılıyor. Parası olan alıp kullanıyor, parası olmayan ya satışa, ya taşımaya yardım ediyor, ya da bedenini kiralıyor veya suça yöneliyor. Antalya’da özellikle dar gelirli ve göçle gelen ailelerin yaşadığı Kepez ilçesinde uyuşturucu problemi çok yaygın. Aileler, çocuklarının başı polisle derde girer ya da olay çevremizde duyulur korkusuyla susuyor. Sonuçta o gençler yavaş yavaş ölüme yürürken, aile büyük perişanlık yaşıyor ve sadece seyrediyor. Elinden, olayı gizlemekten başka bir şey gelmiyor. Uyuşturucu kullanan her genç çevresine de bu zehri kullandırıyor, kendisiyle birlikte diğer ailelerin çocuklarını da yakıyor. Devletin uyuşturucu kullananları tedavi amaçlı hayata geçirdiği AMATEM’lerin varlığı ile yokluğu arasında ise pek fark yok. Yapılan ilaçla tedavinin tam tersi etki yaptığı, kimyasala yönelimi tetiklediği öne sürülüyor. Çok sınırlı sayıda kullanıcı genç AMATEM’lere geliyor veya getiriliyor. İşin tedavi ayağı son derece yetersiz durumda. Polisin yaptığı çalışmalar da yetersiz. 84 milyonluk ülkede hangi birine koşsunlar. Zaten gerekli-gereksiz bir tomar da işleri var… Ülke olarak bu kadar büyük bir sorun ve mücadeledeki eksiklerimizin yanında uyuşturucu dünyası ise sürekli yeni projeler ve yeni ürünler piyasaya sürüyor. Daha etkili, daha ucuz ve yakalanma ihtimali az olan sentetik zehirleri bir bir gençlere uzatıyorlar. Kağıda emdirilmişi, hapı, bonzaisi derken bir bakıyorsunuz insanı zombiye çeviren Flakka’yı piyasaya sürmüşler. Esrar bu zehirlerin yanında çırak kalıyor. Onu da evindeki saksıda, serasında yetiştiren de var, tarlasındaki ürünler arasında sulayıp büyüten de. Kimileri ise ormanlık alanların kuytularında  dikip, büyütüyor. Öte yandan uyuşturucu satıcılarının genç kızları zehre alıştırmak için damardan projeler ürettikleri de sır değil. Özellikle cildi bozuk veya kilolu genç kızları hedef alıyor ve ‘Cildini onarır’ veya ‘Zayıflatır’ diye kandırarak uyuşturucuya başlatıyorlar. Zehir tacirlerinin pratik zekası, genç kızların saflığını hedef alıyor. Genç erkeklerin çevresinde zaten genellikle zehir kullanan arkadaşları oluyor. Sonrası olanlar malum. *** Biraz da olayın ‘Dış güçler’ boyutuna bakalım; Ülkemizde bunlar olurken yakın tarihte Kolombiya’dan Türkiye’ye gönderilen 5 ton kokain daha Türkiye’ye gelmeden yakalandı. Mersin Limanında ele geçirilen 300 binin üzerindeki uyuşturucu hap ise rutin olaylardan biri desek yeri var. Avrupa Birliği ülkelerinin tümünde yılda 5 ton eroin yakalanırken Türkiye'de bir senede ele geçirilen eroin miktarı 20 tondan fazla. Ülkemizdeki uyuşturucu trafiğinin böylesine yoğun olması Türkiye’nin dünya zehir ticaretinde kilit role getirildiğini gösteriyor. ‘Bunun arkasında kimler var, uyuşturucu buradan nerelere gidiyor?’ meselesinden ziyade Türkiye’nin geleceği olan gençlerimizin böyle büyük bir tehdit ile karşı karşıya olması daha önemli ve dikkat çekiyor. Gelişmeler sanki büyük bir oyunun parçası gibi! Bizim milletimizin paraya olan ihtiyacı ve zaafı bilinmeyen bir konu değil. Bu kirli ticaretin insanımız aracılığıyla rahat yapılabileceğini düşünen dünya zehir baronlarının meseleyi bize tevdi ettikleri ve suç örgütlerimizin de bu işin üzerine atladığını düşündüren gelişmeler var. Çünkü son yıllarda Avrupa’da uyuşturucuya karşı devasa bir mücadele veriliyor ve bu ülkelere direk sevkiyat imkanının çok azaldığı söyleniyor. Bu işin altından Türk zekası kalkar diyerek dış pazara dağıtım işini bize verenler  bir taraftan da düşman olarak gördükleri milletimizin köküne kibrit suyu ekmek amacıyla hareket ediyorlar gibi. Yani hem taşıtıyor, hem sattırıyor hem kullandırıyor, hem de geleceğini çalıyor. Dört dörtlük operasyon… Peki biz bu tuzağa niye düşüyoruz? Yukarıda da yazdım paraya zaafımız var, tabi ihtiyacımız da! Yanı sıra bir çok nedeni daha bulunuyor. *** Uyuşturucu meselesinin sağlığın dışında çok fazla boyutu var Sorun sadece ‘Kullanan ölür, akıllı olsunlar’. ‘Her koyun kendi bacağından…’ deyip geçiştirilebilecek türden değil. Bir toplumda uyuşturucu madde bağımlılığının artması demek, insani değerlerin ezilmesi,  şiddet, istismar, hırsızlık, gasp, adam öldürme, fuhuş, rüşvet ve kötülüğe varıncaya dek her türlü suçun artması anlamına geliyor. Hatta ülkenin istikrarını ve güvenliğini dahi tehdit ediyor. Tıpkı uyuşturucuda öne çıkan Kolombiya ve Brezilya gibi ülkelerde yaşananlar gibi. *** Kısaca ülkemizin uyuşturucuyla mücadelesi konusundaki durumu vahim. Toplum çok büyük problemlere ve felaketlere gebe… Peki Anadolu insanı neden böyle bir tuzağın içine sürüklenirken, büyük bir mücadelenin yerinde yeller esiyor? O sorunun cevabı bu mücadeleyle görevli yetkililerde. Ancak hem mücadelede hem tedavide hem de ceza boyutunda eksik olduğumuz gün gibi ortada. Oysa böylesine güçlü bir düşmana karşı tüm silahlarımızla saldırıya geçmemiz gerekiyor. Çok basit bir örnek vermek gerekirse; Ben kullanıcıyım, satmıyorum diyen paçayı sıyırıyor. Daha önceden benzer sabıkaları yoksa serbest kalıyor. Belli sürelerle gidip idrar tahlili veriyor, üst üste üç kez temiz idrar veremeyen bağımlıya 5 ila 10 bin lira arası para cezası kesiliyor. Zaten uyuşturucu kullanımı nedeniyle paraya ulaşamayan bağımlı bu kez bir de devlete borçlanıyor. Sonuçta yaşamak için mücadele edeceğine İyice boş verebiliyor. Oysa uyuşturucu kullananların ileride potansiyel bir satıcı veya suç makinesi olabileceğini gözden kaçırmamak gerekiyor. Bugün parası olan veya yetiştiren kullanıcı yarın parasız kalınca farklı adımlar atabiliyor. Kendisinin yanı sıra ailesini de bitirebiliyor. Uyuşturucu kullanıcıları genellikle çalışacak gücü bulamıyor, ya da iş verilmiyor veya  bağımlılardan oluşan çevresiyle beraber olmak o kişiye işten daha cazip geliyor. Sonuçta para yoksa iş eldeki gayrimeşru imkanı kullanmaya kalıyor! Yani uyuşturucu kullanıcılarının bu dipsiz kuyudan çıkmaları ve bu insanlık düşmanı sorunu zayıflatmak için büyük bir mücadelenin fitilini ateşlememiz gerekiyor. Zira durum hiç de iyi değil. *** Sorun büyük olunca yazı da uzun oluyor, gelelim sadede; Ülkemiz insanı her türlü farklılığa karşı tepki oluşturabilirken uyuşturucu kullanımı toplumlarda öyle ciddi anlamda huylanılan bir konu değil. Örneğin bizde apartmanda kızlı erkekli ikamet eden öğrencilere, eve erkek arkadaşı gelen dul bir kadına, içki içene veya bir travestiye karşı apartmanın büyük kesimi şiddetli tepkiler üretebilirken uyuşturucu kullandığı bilinen ancak olay çıkartmayan bir kişiye karşı tanıdığın çocuğu diye tepki oluşmayabiliyor. Kısaca; uyuşturucu vatandaşımızın çok hassas olduğu bir veya konuştuğu bir konu değil. Tam tersi saklanan, gizlenen bir durum. Şimdi dış dünyadan bir iki örneğe bakalım, Biz bu potansiyel tehdide karşı böyle zayıf kalırken kimi ülkeler canla başla mücadele ediyor. Mesela Myanmar ve Afganistan’da binlerce polis ve askerin ölümüne yol açacak şekilde yürütülen mücadele sayesinde yasadışı ekim ciddi biçimde kontrol altına alınıyor. AB ülkeleri sınırlarını uyuşturucuya karşı çok sıkı koruma altına almış durumda, adeta kuş uçurmuyorlar. Peki düne kadar ülkelerinde uyuşturucuyu yasaklamayı çağdışılık olarak gören Avrupa neden böylesine panikleyip sert önlemler almaya başladı? Çünkü Avrupa, tarihindeki en yüksek bağımlı sayısına sahip. Örneğin 15-24 yaş arası gençlerin yüzde 20’si esrar kullanıyor. Kokain kullanımı dünya ortalamasının üç katı. Yaklaşık 1 milyon kişi tedavi görüyor. Rekor düzeyde uyuşturucu yakalamalarına rağmen, yeni sentetik maddelerin kullanımı, eroin, esrar ve kokain kaçakçılığının, binlerce kişinin doz aşımına bağlı ölümlerinin önü alınamıyor. Özetle ejderhanın başını küçükken ezmediğinizde o sizi yok edecek hale geliyor. Üstelik bir aşamadan sonra sorun çok hızlı büyüyor. Özetle söylemek gerekirse, uyuşturucuyla mücadele emniyette müdürlükler sağlıkta AMATEM’ler ile yönetilebilecek veya bitirilebilecek bir sorun değil. Buzdağının altı üstünden bin kat daha büyük. Artık Türk gençliğinin geleceği ve ülkenin selameti açısından geniş çaplı bir planın hayata geçirilmesi gerekiyor.