Hani bir söz vardır, “İnsanın olduğu yerde hiçbir şeye şaşırmam” diye. Bu söz elbette doğrudur ama günümüzde bu sözün çok yetersiz kaldığı ortada. Her sektörde çok büyük yolsuzluklar, hırsızlıklar, sahtekarlıklar, taciz, tehdit, mobbing, hak yeme, hukuk çiğneme gibi, bir toplumda kabul görmeyen, olmaması gereken, akıl almayacak olaylar yaşanıyor. Elbette her yerin ahlaksızı olduğu kadar ahlaklısı da var. Ancak ahlaklı olmak müşteriye veya patrona karşı bir lütuf değil bir gereklilik olduğu için fazla ön plana çıkmıyor. Ancak yapılan ahlaksızlıklar sınırların ötesine taşarak, sektörleri olduğu kadar Türk toplumunu ve Türk ekonomisini zan altında bırakan, ekonomik tahribata yol açan birer unsur olarak karşımıza çıkıyor. *** Lafı fazla uzatmadan ülkemizde özellikle yeme-içme, eğlence ve konaklama sektöründe yaşanan ahlaki kirlilikle ilgili birkaç örneğe değinmek istiyorum. Yazacaklarım, Antalya’nın bu önemli sektörünün tanınmış isimlerinden ve rahmetli sanatçı Sümer Tilmaç’ın yakın çalışma arkadaşlarından olan Osman Nihat Güngör’ün bizzat yaşadığı olaylar. Konu, Bursa’daki ünlü İskender kebapçısının çalışanlarının yıllardır işletmeyi nasıl soyduklarının ortaya çıkması üzerine açıldı. Ünlü restoranın kasasının bazı çalışanları yıllar içinde, elden hesap alma, adisyonu iptal gösterme, hayalet masa olarak tabir edilen ve masadan kalkan müşterilerin yerine yeni bir müşteri geldiği zaman tekrar adisyon açmak yerine, aynı masaya servis yapıyormuş gibi devam ederek, pahalı yiyeceklerin hesabının elden alınması, adisyona ise sadece meşrubatların işlenmesi gibi yöntemlerle yedi milyon lirayı ceplerine indirmişler. Elbette patron şokta… Bu tip işyerlerinde müdürüne, aşçına, garsonuna güvenmeyeceksin de kime güveneceksin? Çalışanların arasına 2-3 tane özel güvenlik koyacak halin yok. Sistem ortada, gerisi çalışanlarının ahlakına, vicdanına kalmış. (Elbette patronların yaptığı yanlışlar da aşağıda yazılı) Ancak İskender Kebapçısı’ndan yaşananlar Osman’ın anlattıklarının yanında biraz masum kalıyor. *** Antalya’nın gece hayatını yakından tanıyan ve mesleğin duayenlerinden olan Osman Nihat Güngör’ün anlattıklarını aynen yazıyorum; “Bu meslekte ahlaklı adam azdır, haklarını yemeyeyim ama ahlaksızı daha çoktur. Kendine işletmenin aynı adisyonunu bastıran, işletmeyi paravan olarak kullanıp eşini pazarlayan garsonlar gördüm. Çantasında eve erzak taşıyanlar, restoranda kokteyl yapıp, sahilde gençlere satıp, dükkan üzerinden nemalanan çalışanlar, müşterileri kafaya alıp dolandıranlar, sarhoş müşterileri soyanlar, gelen kadınlara sarkıntılık edenler, müşteriye kendini acındırıp telefon parasını, ev kirasını ödeten, zengin erkek müşterileri asılan, kafalayan kadın garsonlar. Arkadaşlarının tipini (Bahşişini) çalanlar, Yabancı müşteriye farklı fiyat uygulayanlar. (Bunu bazı işletmeler çift mönü ile yapıyor, yerli-yabancı ayrımı.) Tabi işletmecilerin içinde de personele ve müşteriye büyük yanlışlar yapanlar var. Çalışanın sigortasını bir ay gösterip bir ay göstermeyenler, uzun mesai yaptıranlar, parasını vermeyen, içerde tutanlar, bahşişten yüzde alıp, çalışanın emeğine göz koyanlar var. Sürekli hakaret edip, hatta şiddet uygulayanlar veya adisyonları şişirenler. Yani sektörün bir etiği yok. Hep yanlış ellerde… Parası olan işletmeci oluyor.” Osman’ın son söyledikleri de çok çarpıcıydı; “Bu sektörde ahlak ve güven unsuru son derece önemli. Ancak mesleki etik hasarlı olduğu için Antalya’nın Avrupa ve Rusya’da adı çıktı; Dikkat edin dolandırıyorlar diye!” *** Osman’ın söylediklerinin ne kadar önemli olduğunu tekrar etmeme gerek yok. Düşünsenize, gece hanım arkadaşınızla bir restorana gidiyorsunuz. Oldu ya içkiyi fazla kaçırdınız, o mekanın size ve yanınızdaki kişiye sahip çıkması gerekmiyor mu? Ya da şöyle sorayım; Yaptığınız ufak tefek taşkınlıklar nedeniyle feci bir dayak yiyip, cebinizdekilerin çalındığını düşünün! Veya garsonların yardımıyla taksiye bindirildiğinizi ve ardından eve geldiğinizde cüzdanınızın yerinde yeller estiğini!.. Ya da düşünmeyin de siniriniz bozulmasın… Elbette her sektörde bunların yaşanabileceğini, ahlaklının yanı sıra ahlaksızların da bulunabileceğini tekrar etmemiz gerekiyor. Temiz çalışan, ekmeğinin peşinde olan, ‘Müşteriyi gerçekten velinimeti olarak kabul eden’ işletme ve çalışanların da günahlarını almayalım. Ancak benim bir iki tanıdığımın başına da gelmedi değil. İçki masasının ardından bir iki mekan daha gezme alışkanlıkları olan tanıdıklarımdan soyulanlar oldu. Bunlardan biri dedi ki; “En son hesabı verdiğimi hatırlıyorum, eve geldim cüzdan yok!” *** Bu kez konaklama sektöründen şahit olduğum birkaç örneği de aktarayım ve yazıyı sonlandıralım; Bir otel sahibi tanıdığımla tesisin açık restoranında sohbet ediyoruz. Bu sırada tesisin mutfak kapısından, çöp konteynırını ittiren bir komi çıktı. Konteynırı bahçedeki diğer çöp bidonlarının yanına götürüyor. Otelin sahibi de fark ettirmeden komiyi izliyor. Bana döndü; “Bak şimdi ne yapacağım” dedi. Yerinden kalkıp, komiye seslendi, sonra da yanına gitti. Çöp konteynırının kapağını açtı, bir sopayla karıştırmaya başladı. İçinden neler çıktı dersiniz? Yeni fincan takımları, paketli salam ve sosisler, sarıp, sarmalanmış koca bir kuzu budu… Elbette mutfaktan bu yöntemle çıkarılan malzemeler daha sonra kimi çalışanlar tarafından bu konteynırların içinden alınarak evlere götürülüyordu. Daha çok bilgi var da, yazı uzun oldu onları da daha sonra aktarayım. Covid-19’u bir defedelim sonrasında keyifli gece yaşantıları yine başlayacak ama bilelim ki her adisyona, her personele, her mekana güvenmek risk yaratır. ‘Yapacak bir şey yok’ derseniz de haklısınız. Ama Antalya kent ekonomisinde önemli bir yeri olan işletmelerimizin sahipleri ve yöneticilerinin bu yazıdaki detaylara dikkat etmesinde fayda var. Esen kalın…