Bu oyunu bilenleriniz bilir. Bir dönem hepimizin denk geldiği bir oyundur. Önce doğruluk mu cesaret mi diye sorarlar, cevabınıza göre de sorunuzu sorarlar. Sordukları soruya ya dosdoğru cevap vereceksiniz ya da cesaretle. Hayatımızda ikisi de olmalı. Hem doğruluğa hem cesarete ihtiyacımız var. İlişkilerimizi yürütmek için de. Ancak burada hangisini ne zaman kullanacağımız çok önemli. Seçeneğiniz hep doğruluksa doğruyu söylemek uğruna bazen karşımızdakini kırabiliyoruz. Tabi ki doğruluk önemli ancak her zaman da hep en doğruyu söylemek özellikle de ilişkilerde ne kadar doğru? Doğruyu söylemeyelim demiyorum tabi belki o doğrunun biraz kenarlarını yumuşatmaya ihtiyacı vardır diyorum. İlişkiler güven üzerine kurulur ve öyle devam eder. Her zaman herkesin buna ihtiyacı vardır. Yukarıda söylediğimiz ise güvenle değil sevmeyle ilgilidir. Bazen öyle bir anınız olur ki gerçeklere değil anlaşılmaya ihtiyaç duyarsınız, sadece sizi dinlesin istersiniz, sadece yüzünüze sevgiyle baksın ve sarılsın istersiniz. İşte ondan sonra zaten konuşulması gereken neyse zamanı gelir diyorum. Yani hep doğru olacağız diye de karşımızdakinin canını çıkarmamıza gerek yok diyorum. Peki cesaret nerede devreye giriyor? Tam da burada ve duygularımızla ilgilidir cesaret de. İlişkinizde duygularınızın ne olduğunu o duyguyu hisseder hissetmez paylaşın. Çünkü ilişkilerde en zayıf durum budur. Karşınızdakiyle o anki duruma ilişkin duygularınızı paylaşmazsanız zaman aşımı devreye girer. Sonra ancak tartışma sırasında söylenen koza dönüşür. Bu da etkisini daha çok kızgınlık olarak göstermesine neden olur. Böylece duygularımızı biriktirip tartışmalarımıza malzeme yapmamış oluruz. Bazen işi şakaya vurun bir şeyleri yumuşatmak için. Ancak bu, her şeyi dalgaya vurmaya dönüşmesin. Bazen tam olarak doğruyu dile getiremediğimizde onu biraz şakaya vurarak söylemek de bir yöntemdir. Böylece ilişkinin biraz yumuşamasını da sağlayabiliriz. Hani derler ya gerçeği söylemenin birçok yolu vardır diye. Bu da o yollardan biridir diye düşünüyorum. Duygularımız bizi asla yanıltmaz. Çoğu zaman çatışmalarımızın nedeni duygu değil o duygu karşısında verdiğiniz tepkidir. Duygu ile düşünceyi ayırabilmemiz gerekir. hem kendimiz hem karşımızdaki için. Sevdiğimiz insan, sevmediğimiz bir durumun içinde olabilir, hoşlanmadığınız bir davranışta bulunabilir. Kırılıp üzülebiliriz. Bu, doğaldır. Hissetmek, insan olmanın bir parçasıdır. İşte bu noktada bu hissi doğru karşılayıp uygun cümlelere dökebilmeliyiz. Burada ölçmemiz gereken, hissettiklerimiz değil tepkilerimizdir. Son olarak belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, anlayış. İnsanlar bir düşünceyi defalarca dile getiriyorlarsa orada anlayış bekliyorlar demektir. Çünkü her zaman aynı düşüncede olmayız karşımızdakiyle. Ama anlayışlı olmayı başarabilirsek çok daha sağlam bir ilişkiye sahip oluruz. Çünkü özellikle kadınlar, bir ilişkide en çok anlaşılmadığından dert yanmaktadır. Hemen anlamak değil ama anlamaya çalışmak, bir ilişkiyi çok güçlendiren bir etkendir. O zaman soralım bakalım: Doğruluk mu cesaret mi? İlişkilerimizde yeri geldiğinde hem doğru olmayı hem de cesur olmayı başarmalıyız. Sağlıklı ilişkiler, doğruluk üzerine kurulur, cesaretle şekillenir sevgili dostlar.