En büyük derdimiz iletişim. Ne yaparsak yapalım işimiz öncelikle doğru iletişim olmalı. Bunu sağlayamazsak ne oluyor peki? Devreye zihin okumalar giriyor. Genelde hepimizin iddiasıdır zihin okuyabildiğimizi söylemek. Ancak önce şunu kabul etmeliyiz: Ne olursa olsun zihin okuyamayız. Evet sevgili dostlar, ilk kabul etmemiz gereken budur. Zihin sürekli akan bir nehir gibidir. Düşünceleri anlıktır. En ufak bir hatırlatıcının peşine takılır, bin bir düşünceye kapılır gider. Olaylar karşısında zihnimiz her zaman aynı tepkileri vermez, bazen değişkenler girer devreye.  Bu yüzden o an kişinin aklından geçeni bilme şansımız yoktur. Ancak tahminde bulunabiliriz. Adı üstünde sadece tahmin. Tahminlerimizi asıl gerçeklermiş gibi kabul etmek, en büyük sıkıntılarımızdan birini oluşturur. Bu gerçeği göz ardı ettiğimizde zihin okumalarımıza daha çok kaptırıyoruz kendimizi. Zihinde kuruyor ve anlam yüklüyoruz bu kurduklarımıza. Hatta bu, ilişki yaşadığımız kişiyse, eşimizse ya da  bir de tavır alıyoruz ona. Böyle de yansıtıyoruz. Kendi kurduğumuza kendimiz inanır hale geldiğimizde yıpratmalar başlıyor o noktada. Bazen de geri dönülmez bir noktaya varıyoruz. Senaryomuzu başa saralım. Ya düşündüğümüz gibi değilse. Sorulabilecek doğru sorularla belki de bu yanlış anlamalarımızın önüne geçebiliriz. Söylediğimiz gibi biriniz zihninden geçeni bildiğimizi iddia etmek, en büyük iletişim engelidir. Kurulacak ilişkileri daha en başından engeller. İnsanların bunu yapmasının da çeşitli sebepleri olduğunu söyleyebiliriz. En büyük sebebi de reddedilme kaygısıdır. Doğruları duymaktan duyulan kaygıdır. Haklı bir korkudur da ancak korktuğumuz ne olursa olsun bunu sadece bir kere duyacağız. Gerçekler acıtır ama etkisi sonsuza kadar sürmez. Ancak zihin okumalarımız, uzun süre bizi zehirleyen senaryolar üretmeye devam etmemize sebep olur. Kendimizin zihin okuduğuna çok emin olduğumuz durumda bir de karşı tarafın aynı şeyi yapmasını bekleriz. Biz söylemeden istediğimizi anlasın, biz söylemeden bir şeyleri yapsın isteriz. Bu da ikinci büyük engelimizi oluşturur. Böyle bir ilişkide insanların doğrudan birbirini anlaması ve iyi anlaşmaları mümkün değildir. Ne yazık ki etrafımız hep bu tarz ilişkilerle dolu. Yapacağımız en güzel şey, öncelikle bir ilişkinin doğrudan iletişimle kurulacağını fark etmemizdir. Şeffaflık bir ilişkinin olmazsa olmazıdır. Bu nitelikle kurulan birlikteliklerde sağlıklı model oluşur. Bu sağlıklı model, insanların ilişkide kendini daha iyi hissetmesini sağlar. Daha doyumlu daha güvenilir bir ilişki oluşur. En güzeli de budur ki hepimiz iyi bir ilişkinin verdiği rahatlığı hak ederiz. Bunun için yapmamız gereken, yaşadığımız ne olursa olsun hemen o an sıcağı sıcağına soru sormaktır. Karşı tarafın davranışının neden öyle olduğunu sormak, neden öyle söylediğini öğrenmeye çalışmak. Ne istediğinin anlaşılmasını beklemek yerine bunu doğru sözlerle ifade etmek. O an ne hissediyorsak bu duyguyu doğru analiz edip anlatmak. Karşımızdakinin zihnini okuduğumuzu iddia etmek yerine karşımızdakinin somut eylemlerine ve davranışlarına bakmak. Hatta doğru soruları sormak. Güzel ilişkiler yaşamak zor değil. Sanırım bunu biz davranışlarımızla ve kendi yaşanmışlıklarımızın ağırlığıyla biz zorlaştırıyoruz. Her geçen gün karmaşıklaşan yaşam içinde kendi doğallığımızı kaybeder hale geldik. Zora koşmalarımız her alanda olduğu gibi ilişkilerimizde de başköşeye oturuyor. Elde ettiğimiz de sadece mutsuzluk. Hayat o kadar kısa ki güzel duyguların eşlik ettiği, karşılıklı anlayışın eşlik ettiği doygun ilişkiler yaşayabiliriz diye düşünüyorum. Tek yapmamız gereken de iletişime açık hale gelmek, dinlemek ve doğru soruları sorup anlamaya çalışmak.