Biz ne zaman kendimizi kaybettik hatırlayan var mı ?

Peki komşumuz Fatma teyzenin filesini en son taşıdığımız günü hatırlayan var mı?

Mahallede arkadaşımızın bisikletine sırayla bindiğimiz,rekor denemesi yapıp o bisiklete on kişi bindiğimiz günleri de mi hatırlamıyorsunuz artık?

Aşağı mahalle yukarı mahalle maçlar, onlar da silindi değil mi hafızalarınızdan?

İki taşın arasına yaptığımız kalelere, şişe colasına penaltı çeken ağbilerimize ne oldu?

Annelerimiz bizleri komşunuz Fatma teyzeye bırakıp saatlerce çarşı pazara giderdi, o Fatma teyze de kendi çocuğundan daha çok bize alaka gösterirdi hatırladınız mı?

Sana yağ üstü toz şekerli, salçalı ekmek vermez miydi komşularımız?

Aynılarını bizler ve bizlerin anası babası da yapmaz mıydı? Yapardı elbet ,hem de hiçbir menfaat çıkar gözetmeksizin.

Evde pişen yemek koktu diye komşulara tabak tabak üzeri peçeteyle örtülü az mı yemekler götürmedik? Götürdük elbet.

Çocukluğumun ve gençliğimin yeşerip serpildiği Beylerbeyi’nde arkadaşlarımla iskeleye indiğimizde, mahalledeki ağabeylerimiz bulunduğumuz yere geldiklerinde, ağzımızdan argo bir kelime çıkar da azar işitiriz kulağımız çekilmesin diye mahalleye geri dönerdik.

Mahallemizdeki büyükler bizlerin üzerinde söz hakkı olan ve anamız babamız kadar dikkat etmemiz, saygı göstermemiz gereken büyük değerlerdi. Koskocaman çok mutlu bir aile idik. Kimse kimseye bilerek isteyerek haksızlık yapmaz, başkasının canını yakmak için kafa yorrmazdı.

Düşman, sadece elimzde ki tahta parçalarından yaptığımız tabancalarımızla sokakta oynadığımız kovboyculuk oyunlarında yaşattığımız sanal figürlerdi. Oyun esnasında düşüp de yaralandığımızda ilk müdaheleyi düşman figüründeki arkadaşımız yapardı.

Aynı bardaktan su içer, kızamığı, su çiçeğini birlikte dökerdik. Birimiz ateşlenirse tüm arkadaş grubu sırayla ateşlenirdik.

Babam (Allah rahmet eylesin) oyunlarımız esnasında çok gürültü yaptığımızda balkonda sandalyesinin önüne koyduğu içi su dolu kovadan aldığı birkaç maşrapa suyu kız erkek hiçbirimizi ayırt etmek sizin kafamızdan aşağı boca ederdi. Kaçışırdık etrafa çığlık çığlığa..

Biz ne zaman kendimizi kaybettik, bu güzel günler ne vakit elimizden kayıp gitti?

Her yerde, hemen her kafada hırslı planlar, kapitalist sistemin gereği diğerini yok etme çabası zirve yapmış durumda. Kimin canı yanmış, kim yok olmuş, kim hayallerinden hedeflerinden uzağa düşmüş umrunda bile olmayan, ne yazık ki sayısı hızla artan günümüz insanı.

Ortak özellikleri kurdukları tuzaklardan, planlardan kimsenin haberdar olmadığı ve yaptıkları günlerini kurtarmaya yarayan bu çirkinliklerin yanlarına kar kalacağı gibi algıya sahip olmalarıdır.

Kendilerince haklı gibi görünseler de aslında biri onları görüyor ve çok yakından izliyor. Kurdukları bu can yakan tuzakları ayrıntıları ile görmekte…

Ne diyor Üstad ; “Sen, o zalimlerin işlediklerinden, sakın Rabbinin habersiz olduğunu zannetme! O, sadece onları, dehşetinden gözlerinin donup kalacağı bir güne ertelemektedir.” (İbrahim, 14/42)

Önümüzde yerel seçimler var bildiğimiz üzere. Ülke gündemi buraya kitlenmiş durumda. Belediye başkan adayları, meclis üyesi aday adayları, üst sırada yer almak için torpiller, karalamalar, iftiralar, entrikalar, kayırmacalar, mış gibi görünme çabaları... Kısacası ortalık toz duman. Akşamdan sabaha değişen listeler, arkadaş olmalarına rağmen türlü iftiralar ile birbirinin ayağını kaydırma çabaları, hem de can yakma pahasına…

Kimsenin umrunda değil, onlarca yıl, yüzlerce ay, binlerce gün dava uğruna dökülen ter, uğruna harcanan hayatlar, batırılan işler, çekilen acılar, ödenen bedeller kimsenin umrunda değil.

Sadece kendi çıkarlarını düşünen, egoları tavan yapmış şucu, bucu acımasız, mış gibi davranan kitleler... Lakin bilinmeli ki kimsenin yaptığı kimsenin yanına kalmaz!

Geçenlerde çok sevdiğim bir dostumun profilinde gördüğüm aşağıda paylaşacağım söz sanırım böylesi durumlarla karşılaşmış olan, vicdan sahibi, içinde Allah sevgisi taşıyan birçok insanın umutla dayanak noktasını oluşturmakta.

“Canı yanan sabretsin; can yakan da yanacağı günü beklesin.”

Kalın sağlıcakla…