Film 1986 yılında, Bursa Mudanya'da geçiyor. Ben o yıllarda altı yedi yaşlarındaydım. Hayatımın en güzel çağlarıydı ve tüm çocukluk hafızamın birikmeye başladığı pasparlak yıllardı. Filmdeki Piyanist Şantör Cengiz Sezen gibi piyanist şantörlerin yıllarıydı. Çay bahçelerinde, restaurantlarda, gazinolarda, tavenarlarda aile yeri diye ayrılmış bölümler olurdu. Piyanist şantörler sahne alırdı. Herkes birbirini tanırdı ve mekana yeni gelen herkes piyanist şantör tarafından selamlanırdı. Bursa Bülbülü filmiyle beraber, hem bir müzisyenin hayat penceresinden o yıllara döndüm hem de o yılların güzellik ve samimiyet dolu anlarına bir kez daha şahitlik ettim. İnsanların sade ve yalın yaşadığı zamanlardı o dönemler. O dönemler diyorum çünkü çağ ve insanlar o kadar çabuk değişti ki, sanki aradan 1000 yıl geçti de, o yalın sade insanlar birden bire bencil, gösteriş meraklısı, birbirlerini her fırsatta kategorize etmeye bayılan, ben ne oldum delisi insanlara dönüşüverdi. Sanki aradan 1000 yıl geçti de, eskiden her kesimden her insan her yere girip çıkabilirken, şimdi bir mekanda gözükebilmek, gözüktüğünü gösterebilmek insanlar arasında bir statü yarışına dönüştü. Sanki aradan 1000 yıl geçti de sadeliğin verdiği büyük özgürlüğü, mütavaziliğin yarattığı muhteşem ve eşsiz saygınlığı unutuverdi insanlar. Birbirini izleyen, birbirinin ne yaptığıyla, ne yaşadığıyla, ne yediğiyle, ne giydiğiyle ilgilenen bir güruha dönüşüverdi. Evet teknoloji ilerledi, hayat kolaylaştı ama; samimiyet ve incelik de bir o kadar geriledi belki de. Evler bir o kadar lüksleşirken, sitelerin duvarları bir o kadar yükselirken, arabalar bir o kadar hızlanırken, insan da bir o kadar yalnızlaştı. Bursa Bülbülü' nün çekildiği zamanlara dönmek isterdim, evet biliyorum mümkün değil bu artık. Zamanı geriye çeviremezsiniz. Ancak böyle filmlerde, sanki o zamanlara gidip sanki hiç bu zamanlara gelmemiş gibi oluyorsunuz. Tekrar hatırlıyorsunuz "Deve Kuşu Kabare"li yılları... Filmdeki şarkılar da gerçekten muhteşem seçilmiş. Kendimize has oyun havalarımızdan neden utanırız ki biz, bunu da hiç anlamadım... Bursalı mısın kadifeli gelin çaydan mı geçtinler... Sigarası Yaldızlı geliyor nazlı nazlılar... Sayamayacağım daha ne güzel oyun havalarımız var... Ankara yöremiz ayrı, Burdur yöremiz ayrı, Denizlimiz ayrı, Teke yöremiz ayrı... Ne kadar zengin bir Anadoluyuz... Başta Ata Demirer bey olmak üzere tüm film ekibini ve emeği geçen herkesi kutlarım. Filmde hem güldüm hem de hüzünlendim. Filmin son sahnesinde ayrı bir hüzün kapladı içimi... Sanata adanan hayatların yalnızlığını, sevginin ve aşkın madde ve materyal karşısında düştüğü durumu gördüm son sahnede... Geriye kalan bir adet plak işte... Geriye kalan Beyaz Zambaklar şarkısı işte... Geriye kalan yine şarkılar... Teşekkürler Ata Demirer...