15 Aralık’ta Antalya Gazeteciler Cemiyeti’nin ödül törenindeydik. Muhteşem bir organizasyon ve mahşeri bir kalabalık vardı. Ulusal Jüri yılın en başarılı çalışmalarını seçmişti ve şimdi ödülle vefa gösterme zamanıydı.

30 yıldır bu kente ve ülkeye verdiğim katkılar nedeniyle “Yılın Kişi Ödülü”nü de “Antalya’da müzeciliğin gelişmesine katkısı, tarihi zenginliklerimizin gün yüzüne çıkarılması ve şehrin kültür sanat hayatının gelişmesinde göstermiş olduğu üstün gayret ve özverili çalışması” gerekçesiyle bana hak görmüşler. Şükran ve onur duyuyorum.

Bu sevgili ülke ve onun en sevgili şehri tüm emekleri hakediyor. Önemli olan biz onu hak ediyor muyuz? Herkes bu hesabı önce kendine sormalıdır, başkasına değil. Bu hesap aynada sorulur. İşte bütün gayretimiz bunadır. Yaşadığımız topraklara bedelini ödemeye, kurucularımızın armağanı olan bu kıymetli vatanı hak etmeye çalışıyoruz.

Ömrümün en güzel, en verimli son 30 yılı bu şehirde geçti. Ruhum, bu şehrin mavileri ve yeşilleriyle boyandı. Bu şehrin envai türlü derinliklerinde tarihin gizemli koridorlarında dolaştım. Bu şehirde yuva kurdum. Bu şehirde iki oğlum doğdu ve büyüdü. Bu şehirde doktor unvanı aldım, 17 yıl önce bu şehirde profesör oldum. Yani bana çok şey verdi bu şehir.

Kesintisiz mutluluk ve heyecanla ve de üretimle dolu 30 yıl verdi bana. Yani dostlar çok borçluyum bu şehre. Ülkeye, halka, aileme, dostlarıma karşı borçluyum. Her zaman ödeme telaşındaydım.

Bilim, arkeoloji, müzecilik, sanat, edebiyat ve kültür alanlarında eserler vererek borcumu kendimce ödemeye çalıştım. Kazılar yaptım, yazılar yazdım, müzeler, sergiler yaptım. Bilimin ve eğitimin her daim içindeydim. Yapıp yapıp denize attım. Çok şükür halik bildi; balık bile bildi. Bilim ve sanata zaman karar verir. Sonucu da genellikle yaşarken görmeden ölünür. Ya ben öldüm haberim yok, ya da ölmeden görenler kervanının şanslılarındanım.

Marifet iltifata tabidir derler. Marifetin sahibi de hem bazen umursamaz hem zaten söylemez, söyleyemez. Ömrümce bu tür vefalara ve iltifatlara çok kez mazhar oldum. Kaderimin hakkını yiyemem.

Ödüller önemlidir. Birincisi “marifet iltifata tabi olduğu” için, ikincisi de “Bilim ve sanatın taktir görmediği yerden kaçacağı” için. Ama daha önemlisi ülkeye ve halka hizmet eden ve yüksek emek verenlerin ödüllendirilmesi başkalarının da heveslenerek benzeri işlerin peşine düşmesini sağlar.

Öteki taraftan, jokeylerin atlardan fazla olduğu bu dünyada, üstün gayret gösterenleri diğerlerinden ayrarak gayretin ve hizmetin özendirilmesindeki adaletde söz konusudur. Sonuçta ödüller insana değil, yaptığı işlere verilmektedir.

Çok başarılı ulusal ve uluslararası işlere imza atan Antalya Gazeteciler Cemiyeti’nin verdiği ödül ise çok önemlidir. Çünkü toplumun gözü, kulağı ve dili olduğuna inandığımız gazetecilerin, kent ve toplum için yapılmış başarılı ve yararlı işleri en önceden görüp halk adına bir tercih yaparak teveccüh göstermesi ve yine halk adına başarıları ödüllendirmesi diğer değerlendirmecilere göre daha anlamlı ve objektif görünmektedir.

Ödüller, biz ödül alanlar için kamçı vazifesi görmektedir. Daha önce aldığım her ödülde daha çok çalışma hissi yaşadığıma göre, bu ödül de topluma ve ülkeye olan borcumuzu çoğaltmış ve bu borçları ödemek için de enerjimizi arttırmıştır.

AGC’nin bu onur verici ödülü için Sayın Başkan Yeni’ye, Yönetim Kurulu’nun ve jürinin saygın üyelerine çok teşekkür ederim. Borcum katlanmaktadır. Keyifle ve azimle ödemeye devam edeceğim.

Bir kent binalarıyla değil, kültür ve sanatla yükselir. Bir halk eğitimle, sanatla, estetikle yücelir. İyi yurttaş da böyle oluşur.

Kazmaya, yazmaya, korumaya ve her ne yaptıysam bilimden, kültürden, sanattan yana, her ne yaptıysam iyiden güzelden yana yapmaya devam edeceğim.

Bu hayata gelmenin bir anlamı ve sorumlulukları olmalıdır.

Bir maki gibi yaşamak, bir asalak gibi vermeden almak ve bir beyinle bir kalbi hayata koşturmamak olmaz değil mi?