Değerli okurlar,
Sizlerle buluştuğum ve tanıştığım için anlam doluyum. Bilgi ve bilim yaymanın kutsal bir yolculuk olduğuna inanıyorum. Bu anlam ve yolculuk içerisinde kendi adıma şunu farkettim: Herşeyin başı iki kelimeye sığacak kadar büyük ve çok güçlü aslında.
Niyet ve sevgi...
Bu kavramın; sorumluluk bilincine sahip, empati ve hakkaniyet duygusu olan, yaşam boyu gelişime özen gösteren, sevgi ve umudun gücüne inanan nesillerin teminatı olduğunu düşünüyorum. Çünkü çocuklarımız, insanın insanca yaşayabileceği böyle bir etki ortamını ve bizlerin saf niyetini hakediyor.
Niyetimizin anne baba olmakla, bilgimizin anne baba olma niyetiyle uyum içinde olmasıyla, bu bilgimizi çocuklarımıza aktarma becerisine sahip olmamızla, bu niyet bilgi ve becerileri uygulama sorumluluğu içerisinde kullanmamızla; aydınlık Türkiye’nin teminatı çocuklarımız ve tüm insanlık için fayda yaratacağımızı umudediyorum.
Her bireyin kendi yaşam bestesinden, her anne baba’nın ise çocuklarının yaşamından sorumlu olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla sadece çocuklarımızı değil; torunlarımızın anne ve babalarını da yetiştiriyoruz. Hatta bunun için, öyle düşündüğümüz gibi uzun bir zamanımız da yok. Çünkü dünya dediğimiz şu gezegen milyar yılla ölçülüyor. Biz insanlar olarak ise birkaç 10.000 yıldır bu gezegendeyiz. Sağlık, bilim, teknoloji, insanlık, medeniyet dediğimizin büyük bir kısmı ise hepi topu 200 sene içerisinde hayatımıza giren şeyler. Yani biz daha birkaç kuşaktır bugün sahip olduğumuz şeyleri anlamaya intibak etmeye sağlıyoruz.
Ama bu sırada birşeyler mi kaçırıyor yada kaybediyoruz, bilemiyorum?
Mesela 2017 yılının verilerine bakıyorum. 60 milyon kutuya yakın antidepresan ilaç reçete edilmiş olduğunu görüyorum. Düşünebiliyor musunuz? Ama devamı var. Verilere göre reçete edilen bu ilaçların çoğu kadınlar ile çocuklara verilmiş.
Sosyal medyada siz değerli okurlarla buluşuyorum. Beş yaş ve üstü çocuk sahibi olan annelerin yüzde doksan'ı çocuğunun dikkat eksikliği ve hiperaktivite ilacı kullandığını yazıyor. ''Mış gibi'' fayda sağlamamak için kendi reklamımı yapmaktan ziyade (söz meclisten dışarı yapanlar var demiyorum) bilgi ve bilim yaptığım, en azından öyle düşündüğüm bir facebook sayfam var. O anne babaların, öğretmenlerin sayfama yazdıklarını, gözlem ve keşiflerini, başlarından geçen felaketleri okumanızı çok isterim.
Bu çocuklardaki gen yapısının nasıl bozulduğunu, bu çocukların geleceğini etkileyecek nörolojik, kimyasal ve fizyolojik problemleri şuan dile getirmiyorum bile. Ama sık sık buluşacağız. Gerçek şu ki yukarıdaki tablo; yüzleşmemiz gereken bir tablodur.
Bu tabloda biyo-psiko-sosyal varlıklar olarak sosyalleşme, iletişim kurma, sevilme, beğenilme, takdir edilme, yükselme, para kazanma gibi; geleneksel kaygılarımız var fakat bunları yapacağımız araçlar her gün değişiyor.
Böylesine hızlı değişen bir ortamda şu soruların sorulmasını çok önemsiyorum:
Anne, baba ve öğretmen çocukla nasıl bir "iletişim" kuruyorlar? Çocuğun içerisinde bulunduğu ailede huzur, sevgi, güven, sorumluluk ve herşeyden önemlisi "sağlıklı aile sınırları" var mı?
Örnek verdiğimiz için üzerinde duruyor ve belirtiyorum; çünkü hiperaktivite gibi başka pek çok sorunla ortak belirtilere sahip olunan bulgulardan yola çıkıp insanlara ve özellikle çocuklara kesin tanı koymak; bence suya yazı yazmaya benzer. (Not: Bilimsel anlamda hiperaktiflik 12 yaşın altındaki 20 çocuktan yaklaşık sadece bir tanesinde görülür.)
Sağlıklı yaşam için sağlıklı aile ortamını, kanıtlarla, verilerle konuşmayı ve sahte bilim yapmamayı çok önemsiyorum. Şunu unutmayalım ki; çocukların duygu ve heyecanlarını inkar eden ve onların ifadesini yasaklayan her türlü etki alanı; duyguların normal dışına dönüşmesine yol açabilir.
Sevgilerimle.