Günümüzde tüm dünyada baş döndürücü bir hızla değişimler yaşanıyor. Bu değişimler aynı hızla gelişiyor ve dönüşüyor. Gelişen teknoloji aynı zamanda sınırları kaldırarak, dünya insanını duyarlı bir konuda bütünleştiriyor.
Değişimi ve gelişimi yakalayamayan bireyin, kendisini geliştirmesi ve başarılı olması mümkün değildir. Bu nedenle ülke, kurum ya da birey, kaliteli ve etkin hizmet verebilmek, üretimi verimli bir şekilde artırabilmek ya da kendisini geliştirebilmek amacıyla değişimi takip etmek ve ona uyum sağlamak zorundadır.
Mevcut sistemden değişiklik yapmak her zaman kolay değildir. Bunun için cesur kararlar almak gerekir ve risk taşır. Çünkü “mevcut sistemden beslenenler sistemi değiştirmek istemezler.” Bu konuda güzel bir Çin atasözü vardır. “Tanrım! Bana, değiştirilmesi gereken ve değiştirilebilecek durumları değiştirmek için cesaret, değiştirilemeyecek şeyleri kabullenmek için sabır, bu ikisi arasındaki farkı anlamak için akıl ver.”
İçinde bulunduğumuz şartlar, yükselen değişim dalgaları bireylerin ve kurumların değişmesini zorunlu kılmaktadır. Bir düşünür, “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” demiş. Ancak düşünmeden, araştırmadan ve planlanmadan yapılan değişimler bizi doğru sonuca götürmez. Değişimin ne olduğunu, ne zaman ve nasıl yapılacağını, gerekli olup olmadığını iyi hesaplamamız gerekir. Mehmet Akif’in dediği gibi “Bir şey eski diye atılmaz, fena olduğu için atılır. Yeni de sırf yeni olduğu için alınmaz iyi olduğu için alınır.”
Yanıldığımız en önemli noktalardan biri, gelişmiş teknolojik araçların elde edilmesi ile değişimi yakaladığımıza olan inançtır. Değişim bilgi ile olur. Bilginin yerine parayı koyarak başarı elde edilemez. Bilgiyi nasıl kullanacağını bilen kişi değişimi de iyi yönetir. Konfüçyüs’ün dediği gibi, “Bir şeyi biliyorsanız bildiğinizi bilmek, bilmiyorsanız da bilmediğinizi bilmek, bilgidir.” Çevremizde hiçbir şey bilmediği halde, her şeyi bildiğini sanan o kadar çok insan var ki…
Örnekler verecek olursak; mali gücünüz yerinde ise, çağdaş, son teknoloji ile donatılmış fabrikalar, turizm tesisleri v.s. kurabilirsiniz. Ancak bunu anlayacak, işletecek donanımda personel bulamaz iseniz kaliteli ürün üretemez veya etkin hizmet veremezsiniz. Yeni okullar yapabilir, içerisini bilgisayarlarla, modern öğretim araçları ile doldurabilirsiniz. Bunlar olması gereken güzel şeyler. Ancak bu okullarda ders verecek öğretmenlerinizi iyi yetiştiremez, onların gelir seviyelerini iyileştiremezseniz eğitimde değişimi yakalayamaz, kaliteyi artıramazsınız.
Değişimin temel kurallarından biri insanları değişime katmak gerektiğidir. Tolstoy, “Herkes insanlığı değiştirmeyi ister ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez” diyor. Haksız da sayılmaz.
Değişimi gerçekten uygulamak istiyorsak, süreci iyi yönetmek ve kararlı olmak durumundayız.
Çevremizde, kurumumuzda değişime karşı çıkanlar da olacaktır. Değişime karşı direnç normal ve doğal bir yaklaşımdır. Burada dikkat edilecek husus, değişimin gerekliliğini açıklamak ya da öğretmek olmalıdır.
Her değişim rüzgârlarına ortaya bir gerekçe koymadan kapılmak ne kadar sakıncalı ise, her değişime sebepsiz yere, anlamadan dinlemeden karşı olmak o kadar sakıncalıdır.
Dinleyelim, öğrenelim. Faydalı ise, değişime önderlik edelim.
Köşe yazımızı Hz. Mevlana’nın şu sözleri ile bitirelim.
Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber gitti, cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım