Arabalardaki beysbol sopalarının ya da benzeri türevlerinin fazlalığı dikkatinizi çekiyor mu?

İnsan arabasında niçin sopa benzeri bir metre uzunluğunda demir levyeler taşıma ihtiyacı hisseder ki?

Şu anda trafiğe kayıtlı 23 milyon 132 bin araç var. Katılır mısınız bilemiyorum lakin ben bu araçları bir nevi silah olarak görüyorum.

Evet, bildiğiniz ateşli silahlar sınıfında değerlendiriyorum ve bu silahların işinin ehli insanlarda olmasından yanayım.

Peki, bu araçların yarısından fazlasında sopa ve benzeri aletler olduğunu söylesem. İnsanı ürkütecek nitelikte bir ifade değil mi?

Trafik dünyanın her yerinde problemdir ama bizim ülkemizde ihtiva etiği sıra dışı risklerle çok daha tehlikeli bir arena görüntüsü sergiliyor.

Normal zamanlarda meydana geldiğinde bir şekilde tatlıya bağlanan küçük sürtüşme ve aksaklıklar trafikte vuku bulduğu zaman kolaylıkla parlama eğilimi gösteriyor.

Önceleri sözle, el kol hareketiyle, klakson ve uzun farlarla başlayan trafik tartışmaları, dörtlü sinyal lambalarının yakılıp el freninin çekilmesi ve sürücülerin birer kabadayı edasıyla arabadan inmeleri ile nasıl neticeleneceği asla kestirilemeyen kavgalara dönüşüyor.


İnsanı tanımanın yollarından biri de trafikteki davranışları aslında.

Kendini araba denilen o kutunun içinde bağırıp çağırırken kaçımız görüyor bilemiyorum ama ben üniversitede öğretim görevlisinden okullarımızdaki öğretmenlere kadar nice naif yapıda olan tahsilli, esnaf, sanayici vb yüzlerce insan tanıyorum. Velhasıl olayın tahsille zerre kadar alakası yok.

İnsanlık tarihi kadar eski bir olgu şiddet. Artan göçler, bunun sonucu yaşanan kentleşme, göçün yarattığı nüfus baskısı, çarpık kentleşme, bireyin kentle bütünleşmeyi tam anlamıyla sağlayamaması, sosyal dışlanma yaşaması, stres, öfke kontrolü ve empati duygusunun eksikliği şiddeti artırmaktadır.

Bireyler gittikçe daha benmerkezci olmakta, buna zaman baskısı da eklendiğinde, trafikte yaşanan sıkışıklıklar bireyi öfkelendirmekte, kuralları bir kenara bırakarak sanki trafikte sadece kendileri varmış gibi davranmaktadırlar.

Sürücülerin kural ihlalleri, denetim eksikliği, sürücülerin çoğunluğunun trafik işaretlerini bilmemesi, bu işaretleri dikkate almaması trafikteki şiddet olaylarını artırmaktadır.

Türkiye’de şiddet özellikle de erkek şiddeti kültürel olarak onaylanan bir davranıştır. Erkek olmak sertlik, güç ve şiddete eğilimli olma anlamına gelmektedir. Öfke kontrolü, artan benmerkezci davranışlar ile bazı psikolojik rahatsızlıklar da bireyleri şiddete itebilmektedir.

Gelecekte trafikte yaşanan şiddet içerikli davranışların daha da artacağı gün gibi açıktır. Gecikmeksizin; okul öncesi eğitimden başlamak üzere her eğitim kademsinde trafik kurallarının önemi vurgulanmalı, sürücü kurslarında konuya daha detaylı yer verilmelidir.

Özellikle, büyükşehirlerin toplumsal yapısı göz önünde bulundurularak kural toplumu olmak ama herkes için kurallarının geçerli olması, eski arabaların trafikten vatandaş lehine çekilmesi, otokontrol ve kamunun denetimlerinin artırılmasını sağlayıcı önlemlerin alınması da bir çözüm olabilecektir.

Zamanında katıldığım bir seminerde; o günlerin başbakanının söylediği bir sözü kürsüden bir görevli aktarmıştı, hala aklımdadır.

‘’La havle çekmek yerine el freni çekiyor vatandaş’’ demişti.

Bu söze şapka çıkarmakla beraber el frenini çekmek yerine tüm trafiktekileri LA HAVLE çekmeye davet edelim.

‘’La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim ‘’

Saygıyla kalınız….