İnsanın ortak yaşam döngüleri vardır. Bunlar, doğum ve ölümdür. İkisi arasında geçen zaman ise herkesin kendi hikayesini yaşadığı, çoğu zaman kendi kararlarımız, bazende bizim kararlarımızdan bağımsız şekillenen bir çocukluk, gençlik ve yaşlılık dönemi geçiririz.

Çoçukken zaman bereketli gelirdi bize... Gençken bize biraz cimri davranıyor gibi gelir, yaşlıyken ise zamanın bir ışık gibi hayatımıza girip çıkmanın yansımalarını görürüz. Yani hayat başta bize çok uzun gelir, en sondada zamanın koca anılarının bir pakete sığdırılmış hatıralarına bakarken hepimiz şaşırırız. Geçmiş ve gelecek ikilisinin dışına çıkamadığımız için şimdiki zamanı yaşayamıyoruz.


Hep bişeyler eksik olduğu için mutsuzluğumuza mazeret bulup, elimizde olan imkanların farkına varıp hayatın tadını çıkaramamaktayız. Halbuki kendimizi ve hayatımızı değerli kılmanın iksiri kendini tanımak, sevmek ve hayatın senden aldıklarından çok sana bıraktıklarına şükretmektir. Tabiki hayatın senden aldığı bazı kayıplar tüm yaşamını kapsayabiliyor ve bazen o kısırdöngünün içinde boğulduğumuzu hissedebiliyoruz.....


Kendi hayatımızı ve içinde bulunduğumuz şartları değersiz kılarsak, en iyi yerlere gelsek bile bunun mutluluğunu yaşayamayız. Ne biz kendimizi nede başkaları bizi değerli görmez. Ama yaşam bize en zor ve en kötü şartlara koysa bile kendimizi seviyor ve hayatın bize sunduğu payla yetinip, bana sunulan bu payla hayatımı nekadar değerli kılabilirim düşüncesiyle yoğura biliyorsak o zaman hem yaşamı hemde kendimizi değerli kılıp küçükte olsa anın bize verdiklerinin kıymetini bilip mutluluğu yakalayabiliriz.