Gün geldi birer birer gökteki yıldızlar gibi kayıp gittiler bu dünyadan. 2011 senesi, yaprakların sararmaya başladığı bir Eylül ayında ilk defa iliklerime kadar yaşamıştım sonsuzluğa soğuk yüzünü ve neler hissettirdiğini... O gün anladım, ateşin düştüğü yeri nasıl yaktığını. Canımdı, babamdı bir Eylül günü düşen sarı yaprak. Vedaların en acısını yaşadım.. Doyasıya öpemediğim, koklayamadığım ama hep yanımda olduğunu bana hissettiren babamı kaybettiğim gün anladım. Vedanın insanın içine nasıl gömüldüğünü.. Yıllar geçti ama içimde yanan ateşi söndüremedim. Suskunluğu ve hatta kaçmaları tercih ettim.. Kaçmaları bıraktım ama suskunluk... Kuytu köşelerde konuşurum, kimseler duymadan fotoğrafına bakarak anlatırım. Babam benim değerlimdi tıpkı sizlerin değerlileriniz gibi. Değerlilerimiz, Kimi zaman bir baba, bir anne, bir eş veya evlat olarak karşımıza çıkar, kimi zaman ise hiç karşılaşmamışızdır, bir yüz yüze merhabamız dahi olmamıştır fakat çok yakın hissederiz kendimize. Hiç bilmesek de birbirimizi, değerlilerimizdir onlar. Bu topraklarda yıllar içerisinde birçok değerlimizi sonsuzluğa uğurladık, vedalaştık. Kimleri sonsuzluğa uğurlamadık ki; Orhan Veli Kanık, Sabahattin Ali, Cahit Sıtkı Tarancı, Adile Naşit, Münir Özkul, Müzeyyen Senar, Zeki Müren, Ekrem Bora, Barış Manço, Cem Karaca, Kemal Sunal, Zeki Alasya , Halit Akçatepe, Gazenfer Özcan , Münir Özkul , Erol Günaydın, Tarık Akan, Ertem Eğilmez, Nejat Uygur, Tezer Özlü, Oğuz Atay, Kayahan,Harun Kolçak, Erkan Yazgan,Suna Pekuysal, Cenk Koray, Osman Yağmurdereli, Müslüm Gürses, Adnan Şenses, Nur Subaşı, Uzay Heparı, Cemal Safi, Tuncel Kurtiz, Sümer Tilmaç, Tanju Gürsu, Kazım Koyuncu, Nejdet Tosun, Erdal Tosun, Kuzey Vargın, Nuray Hafiftaş, Nur Yerlitaş, Halit Kumova… 2020 senesi yine değerlerimizi alıp götürdü, İstanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçılarından yazar, koreograf ve çevirmen Nasuh Barın, Türk resim sanatının öncülerinden Lütfü Günay, Resim ve gravür sanatçısı Cemal Akyıldız, Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma (TEMA) Vakfı Kurucu Onursal Başkanı Hayrettin Karaca, Babıali'nin usta isimlerinden, Necip Fazıl Kısakürek ile Sezai Karakoç'un yakın dostu, gazeteci ve yazar Abdullah Işıklar,Eserleri ve tercümeleriyle edebiyat ve kültür dünyasına büyük katkılar sunan Mahmut Kanık, akademisyen, felsefeci, şair ve sosyolog Prof. Dr. Cahit Tanyol, Çağdaş Türk romanında, “Zaman ustası” olarak değerlendirilen, ardında "Ölmeye Yatmak", "Bir Düğün Gecesi" ve "Fikrimin İnce Gülü'nün de bulunduğu çok sayıda unutulmaz eseri miras bırakan usta yazar Adalet Ağaoğlu, Akademisyen, yazar, şair ve felsefeci Oruç Aruoba, İlk kez 1 Nisan 1963'te yayımlanmaya başlayan ve Türk çizgi roman tarihinin en uzun soluklu çalışmalarından biri olan "Karaoğlan'ın yazarı, senarist, yönetmen ve çizer Suat Yalaz, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO) ve Londra Filarmoni Orkestrasında görev yapan, Devlet Sanatçısı, Viyola Virtüözü Ruşen Güneş, Ünlü besteci, piyanist, yorumcu ve orkestra şefi Timur Selçuk, Ünlü tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu Ahmet Uz, Türk sinemasının emektar oyuncularından Halil Kumova, Tiyatro, Sinema ve Dizi oyuncusu Üstün Asutay," Huysuz Virjin" sahne adıyla yaptığı kantolarla tanınan Seyfi Dursunoğlu, İbiş kukla geleneğinin son temsilcilerinden, kukla sanatçısı Arif Duygu Tansı.. Oyuncu Ayşegül Atik, Merhum sanatçı Müslüm Gürses'in eşi, oyuncu Muhterem Nur, Yeşilçam'da 1970'li yıllarda çekilen "Ömercik" filmlerinin başrol oyuncusu Ömer Dönmez, yüze yakın dizi, sinema ve tiyatro projesinde yer alan Devrim Parscan, Ömrünün yarısı sürgünde geçen Demir Özlü.. Ve… İnsan olmaya kafa yoran, insana dokunan tanımadığı, bilmediği bir çok yurdum insanının derdine derman olmuş psikolog ve yazar Doğan Cüceloğlu’nu sonsuzluğa uğurlayıp vedalaştık. Saydıklarım değerlerimizdi, karşılaşmasak bile tanıdığımız, bildiklerimizdi. Ya hiç bilmediğimiz.., Sadece acı haberi geldiğinde haber bültenlerinde duyduğumuz adını soyasın memleketini öğrendiğimiz kahramanlarımız. Onlarda değerlimizdi, kardeşimiz, babamız, evladımızdı. Onlar, bizler rahat yaşayalım diye bu vatan topraklarının bekası için gözünü kırpmadan can veren değerlerimizdi. 16 şehidimizdi onlar. Nice şehitlerimiz gibi onlar da değerlimizdi. Haber bültenlerinde tanıdık her birini, içimizi yaktılar veda ederken. Arkada suskun, yüreklerinde hiç sönmeyecek ateşle bıraktılar annelerini, babalarını, evlatlarını ve eşlerini. Öylesine kirlendi ki dünya.. Büyümek hep çocuk kalmak istiyor insan. 20 Kasım 1979’da fakülte yıllarından hocası ve arkadaşı Profesör Ümit Doğanay’ın 7 Aralık’ta sosyoloji profesörü Cavit Orhan Tütengil’in pusu kurulup sokakta kurşunlanarak öldürülmesinin ardından Demir Özlü ülkeyi terk eder. Beş yaşındaki oğlu ,”Teneke Trampet” romanının kahramanı Oskar’la aynı kaygıyı aynı ruh halini yaşamaktadır. Oskar şöyle der babasına: Baba ben büyümek istemiyorum, büyüyünce insanı öldürüyorlar. Doğan Cüceloğlu, hepimize unutmamamız gereken bir hatırlatmayı yazmış. “Ölümün saati yok. Yanınızdaki kişiye değer verin; kırmayın onu. Durup, durup sevdiğinizi söyleyin, özel hissettirin: En ufak şeyde bitti demeyin, ağlatmayın, üzmeyin. Neden mi ? Çünkü ölümün saati yok. Belki son görüşünüzdür, belki de son sarılmanızdır. Belki de saatler sonra ona değil de, artık toprağına dokunacaksınız, onu değil de toprağını öpeceksiniz. Sevdiklerinizin değerini kaybettikten sonra değil, şuan bilin. Toprak aldığında geri vermez. Çünkü ölümün saati yok.” Ölümün var olduğunu ve kaçınılmaz olduğunu hiç unutmamalıyız. Fakat en çok unutmaması gerekenler siyasiler. Oy uğruna sen ben kavgasından, sonu gelmeyen iç çekişmelerden bıktık. Bir Yaz mevsimi romanında kaldığı ev askerlerce basılan anlatıcı tutuklanırken kadın arkadaşı,” siz toplumu değiştirmek istiyorsunuz sanırım, hazırlıklısınız böyle şeylere” der. Yanıt her şeyin özeti niteliğindedir: Belki de sadece insan olmak istiyoruz biz. Belki de sadece bu : İnsan olabilmek. Vedalaştığımız tüm değerlerimizin ruhları şad, mekanları cennet olsun.