Kişisel gelişim yolculuğunda en çok dikkatimi çeken konulardan birisi kusurlarımız oldu. Her canlı gibi bizimde kusurlarımız var. Fakat asıl soru "Senin kusurlarını kim belirledi?" olmalı diye düşünüyorum. Birçok insan gamzenin yüzdeki güzelliğini içselleştirirken bilim gamzelerimizin cildin neresinde olursa olsun oluşum sebebini kas bağ doku deformasyonu olarak kabul etmiştir. Yani aynada gülümseyerek bakıp beğenerek izlediğimiz gamzelerimiz aslında bedenimizin bir kusuru. Oysa bize ne kadar yakışıyor ve gamzesi olanlar hep bunu ön plana çıkartıyoruz. Peki ama neden ruhumuzun kusurları bizim için sandıklara koyup saklanacak kadar utanç veriyor. Çünkü o duyguların oluşumundaki güzelliği göremiyoruz. Hayatımızı algılarımızla yönetirken duygularımıza yer vermeden her şeyi reddederek yaşamak kolay geliyor. Sevdiklerimizin, bizi sevenlerin geri bildirimi bile bir hançer kıvamında acımızı yeniliyor. Çünkü insanların çoğu eleştiri almaktansa kendinden vazgeçecek kadar korku ve endişe barındırıyor. Çok haklılar; onaylanmak  ve sadece kusursuzlukla kabul edilmek tek istedikleri. Onaylandığımız her alan konforlu, kabul gördüğümüz her alan ise cesaret dolu geliyor korkudan sıkışan duygularımıza. Anne, babamız, öğretmenimiz, arkadaşlarımız ve hatta iş çevremiz ancak kusursuz olursak sevecek gibi gelir zihnimize. Oysa 0-6 yaşında koşulsuz bir sevgi ve güven alanındayken her şey bu algıdan çok uzaktır. Yaptığımız her hareket komik, söylediğimiz her söz değerli (özellikle ilk konuşma dönemlerimizde) ve her gün daha bir farklıdır yaşam yolculuğumuzda. Kimsenin bizimle alay etmediği, kimsenin bizi eleştirmediği harika zamanlar  ya da senin sadece kendini ve tercihlerini önemsediğin bir krallık.

Peki şimdide değişen nedir?

Sahiplendiğimiz inançlar, bizi koydukları ve itiraz etmeksizin kabul ettiğimiz kalıplar, hep onay almaya çalışan bir birey olma. Yani değişen sadece sensin dostum aslında. Belki de tek yapman gereken, eleştiriye yüklediğin o anlamı ve bakış açını değiştirmektir. Bir eleştiriyi kendimizi başkalarının gözünden görmek ya da aynada o duygumuzu izlemek olarak görmemizi sağlayan bir fırsat kabul edebiliriz. Bu konuşmaya içerleyip, iç sesinizle sürekli bir kavgaya girmek yerine ‘geri bildirim’ olarak görebiliriz. Bize bu bildirimi verenin deneyimi, bilgisi ve amacını düşünerek kaos duygusunu fırsata çevirmekte, kendini karşındakinden fazla yerip hırpalamakta senin elinde aslında. Bunu mümkün kılan ise kendi gerçeğini olduğu gibi kabul etmek ve kendini sevmekten geçiyor. Sen kendini sevdiğinde, kendini eleştirmekten vazgeçtiğinde çevrendekilerin yalnızca geri bildirimleriyle geliştiğini deneyimleyeceksin. Gerçek kusursuzluk belki de senin algındır.