Anayasalar; devletin yönetim biçimini belirleyen, kişi hak ve özgürlüklerini güvence altına alan toplumsal sözleşmelerdir. Gelişmiş ülkelerde anayasalar kısa ve özdür.
Temel konuları belirlediklerinden gerilim yaratmak şöyle dursun, çok sık tartışma konusu bile edilmezler.
Bizde ise sürekli gündemde…
Türkiye uzun zamandır anayasa değişikliğini tartışıyor.
Ama hala darbe anayasası ile yönetiliyor.
Özgürlükçü, insan haklarına bağlı, evrensel değerlerle çelişmeyen, milletin hak ve hukukunu güvence altına alan bir anayasayı neden yapamıyoruz?
Bir araya gelemiyor, tartışamıyor, dinlemiyor ve dolayısıyla uzlaşamıyoruz.
Nalıncı keseri gibi herkes kentine yontuyor.
Nihayet MHP’nin desteği ile AK Parti tarafından hazırlanan anayasa değişikliği teklifi meclise geldi.
Aman Allah’ım kıyamet koptu.
Bağırmalar, hakaretler, küfürler, yumruklar gırla…
Üstelik seviyesiz ve çirkin pankartlar, bacak ısırma iddiaları…
Meclis mi orası? İnanılır gibi değil.
Oturur tartışır, ikna etmeye çalışır ve oylarsınız.
Nasılsa asıl kararı millet verecek.
Yapılmak istenen, anayasanın yetkilendirdiği organlarca, önceden belirlenen usullerle anayasal sınırlar içerisinde bazı değişikliklere gidilmesidir
Bu süreç rejim değişikliği iddialarına rağmen, bir hükümet sistemi değişikliğidir.
“Devrim”, “hükümet darbesi” ve “iç savaş” gibi sonradan yaratılmış hukuk dışı bir anayasa değişikliği değildir.
Bu hallerde rejim değişikliğinden bahsedilebilir.
TBMM, iktidar ve muhalefetiyle her zaman milletin iradesini temsil eder.
Bu çerçevede milletin egemenliğini en geniş şekilde yansıtabilen ana organ meclistir.
Yürütmenin başı olarak cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi bu gerçeği değiştirmez.Dünyada uygulanan sistemler; “başkanlık sistemi”, “yarı başkanlık sistemi” ve “parlamenter sistem”… Bizimkisi ise, “Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi.”
Başka yerde örneği var mı?
Bizde olacak…
Peki, anayasa değişikliği teklifinde neler var?
Teklifte, cumhurbaşkanı yürütmeyi tek başına temsil etmektedir. Bu sistemde başbakanlık ve bakanlar kurulu kalkmaktadır.
Cumhurbaşkanı, istediği kişileri cumhurbaşkanı yardımcısı ve bakan olarak atayabilmekte, hangi bakanlıkların kurulacağına kendisi karar verebilmektedir.
Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, sadece cumhurbaşkanına karşı sorumlu tutulmaktadır.
Cumhurbaşkanı, kişi hak ve ödevleri ile siyasi hak ve ödevlere ilişkin temel haklar hariç, yürütmeye ilişkin her konuda kararname çıkarabilmekte, olağanüstü hallerde bu sınırlamalara bağlı kalmamaktadır.
Hükümetin kurulması ya da göreve devam etmesinde meclisin onayı anlamına gelen güvenoyu, başbakan ve bakanların güvensizlik oyu ile düşürülmeleri imkânını sağlayan gensoru, yeni sistemde yer almamaktadır.
Cumhurbaşkanı; milletin dışında kimse tarafından denetlenememekte, kimseye hesap verme zorunda bırakılmamaktadır.
Cumhurbaşkanı hem parti üyesi hem de isterse partisine genel başkan olabilmektedir.
Cumhurbaşkanı, yüksek mahkemelere, Hâkimler ve Savcılar Kuruluna üye atamaktadır.
Cumhurbaşkanı meclisi tek başına vereceği kararla fesih edebilirken, meclis cumhurbaşkanının görevine ancak 3/5 çoğunlukla (360 oy) son verebilmektedir.
Meclis sadece yasama yetkisini kullanmakta ve belirli sayıda yüksek yargı üyelerini seçebilmektedir.
Sonuç olarak güçlü bir yürütme ile karşı karşıyayız.
Tüm yetkiler, yürütme adına cumhurbaşkanının elinde toplanmaktadır.
Sistemin özü budur.
Nihayetinde bir karar vereceğiz.
Gerilmeye, kutuplaşmaya ve kavgaya gerek yoktur.
İhtiyacımız olan, demokratik hakkımızı bilerek kullanmaktır.
Bu sistem, ülkeye ve vatandaşa ne yarar sağlayacaktır?
Kimse bunu tartışmıyor.
Cumhurbaşkanlığı sistemi ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
EVET ya da koskocaman HAYIR…
Neye göre evet, neye göre hayır…
Çoğunluk bilmiyor.
Bu sistem, eğrisi ile doğrusu ile halka anlatılmalıdır.
“Kuvvetler ayrılığı” ilkesinde denge sağlanabilecek mi?
Yürütmenin yargı ve yasayı kontrol etmesi sistemi otoriter hale getirebilir. Bunu önlemenin yolu birbirlerini denetleyen ve dengeyi sağlayan bir mekanizmanın kurulmuş olmasıdır.
Yasama gücünü Meclis, Yargı gücünü ise bağımsız ve tarafsız mahkemeler elinde bulundurursa sorun çıkmaz.
Yargı; adalet dağıtmalı, kimsenin sopası olarak kullanılmamalıdır.
Hiçbir şekilde hesap vermeyen, sorumlu olmayan, yetkileri kurallarla sınırlanmayan bir yönetim şekli sistemi yozlaştırabilir.
Biz nasıl bir sistem istiyoruz?
Parlamenter sistemin eksiklikleri giderilecekse…
Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü kurulacaksa…
İnsan hakları, din ve vicdan hürriyeti, ifade özgürlüğü, kişi hak ve özgürlükleri, teşebbüs hürriyeti vs. gibi evrensel değerlere bağlı kalınacaksa…
Siyasi Partiler Kanunu değiştirilerek parti içi demokrasi ve adil bir seçim sistemi getirilecekse…
Terör sona erecekse…
İşsizlik ve yoksulluk azalacaksa…
Ekonomi düzelip, milli gelir artacaksa…
Eğitim sistemi gelişecekse…
Öfke ve şiddet sona erip, ülkeme barış ve huzur gelecekse…
Can, mal ve hukuk güvenliği sağlanacaksa…
Devlet yönetiminde ve ülkede açıklık, şeffaflık ve hesap verebilirlik olacaksa…
Atamalarda “biat” yerine “kariyer” ve “liyakat” esas alınacaksa…
Hoş gelsin “Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi.”
Uzun süredir gözlerimiz yollardaydı.
Aksi durum mu?
Düşünmek bile istemezseniz.
Temel konuları belirlediklerinden gerilim yaratmak şöyle dursun, çok sık tartışma konusu bile edilmezler.
Bizde ise sürekli gündemde…
Türkiye uzun zamandır anayasa değişikliğini tartışıyor.
Ama hala darbe anayasası ile yönetiliyor.
Özgürlükçü, insan haklarına bağlı, evrensel değerlerle çelişmeyen, milletin hak ve hukukunu güvence altına alan bir anayasayı neden yapamıyoruz?
Bir araya gelemiyor, tartışamıyor, dinlemiyor ve dolayısıyla uzlaşamıyoruz.
Nalıncı keseri gibi herkes kentine yontuyor.
Nihayet MHP’nin desteği ile AK Parti tarafından hazırlanan anayasa değişikliği teklifi meclise geldi.
Aman Allah’ım kıyamet koptu.
Bağırmalar, hakaretler, küfürler, yumruklar gırla…
Üstelik seviyesiz ve çirkin pankartlar, bacak ısırma iddiaları…
Meclis mi orası? İnanılır gibi değil.
Oturur tartışır, ikna etmeye çalışır ve oylarsınız.
Nasılsa asıl kararı millet verecek.
Yapılmak istenen, anayasanın yetkilendirdiği organlarca, önceden belirlenen usullerle anayasal sınırlar içerisinde bazı değişikliklere gidilmesidir
Bu süreç rejim değişikliği iddialarına rağmen, bir hükümet sistemi değişikliğidir.
“Devrim”, “hükümet darbesi” ve “iç savaş” gibi sonradan yaratılmış hukuk dışı bir anayasa değişikliği değildir.
Bu hallerde rejim değişikliğinden bahsedilebilir.
TBMM, iktidar ve muhalefetiyle her zaman milletin iradesini temsil eder.
Bu çerçevede milletin egemenliğini en geniş şekilde yansıtabilen ana organ meclistir.
Yürütmenin başı olarak cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi bu gerçeği değiştirmez.Dünyada uygulanan sistemler; “başkanlık sistemi”, “yarı başkanlık sistemi” ve “parlamenter sistem”… Bizimkisi ise, “Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi.”
Başka yerde örneği var mı?
Bizde olacak…
Peki, anayasa değişikliği teklifinde neler var?
Teklifte, cumhurbaşkanı yürütmeyi tek başına temsil etmektedir. Bu sistemde başbakanlık ve bakanlar kurulu kalkmaktadır.
Cumhurbaşkanı, istediği kişileri cumhurbaşkanı yardımcısı ve bakan olarak atayabilmekte, hangi bakanlıkların kurulacağına kendisi karar verebilmektedir.
Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, sadece cumhurbaşkanına karşı sorumlu tutulmaktadır.
Cumhurbaşkanı, kişi hak ve ödevleri ile siyasi hak ve ödevlere ilişkin temel haklar hariç, yürütmeye ilişkin her konuda kararname çıkarabilmekte, olağanüstü hallerde bu sınırlamalara bağlı kalmamaktadır.
Hükümetin kurulması ya da göreve devam etmesinde meclisin onayı anlamına gelen güvenoyu, başbakan ve bakanların güvensizlik oyu ile düşürülmeleri imkânını sağlayan gensoru, yeni sistemde yer almamaktadır.
Cumhurbaşkanı; milletin dışında kimse tarafından denetlenememekte, kimseye hesap verme zorunda bırakılmamaktadır.
Cumhurbaşkanı hem parti üyesi hem de isterse partisine genel başkan olabilmektedir.
Cumhurbaşkanı, yüksek mahkemelere, Hâkimler ve Savcılar Kuruluna üye atamaktadır.
Cumhurbaşkanı meclisi tek başına vereceği kararla fesih edebilirken, meclis cumhurbaşkanının görevine ancak 3/5 çoğunlukla (360 oy) son verebilmektedir.
Meclis sadece yasama yetkisini kullanmakta ve belirli sayıda yüksek yargı üyelerini seçebilmektedir.
Sonuç olarak güçlü bir yürütme ile karşı karşıyayız.
Tüm yetkiler, yürütme adına cumhurbaşkanının elinde toplanmaktadır.
Sistemin özü budur.
Nihayetinde bir karar vereceğiz.
Gerilmeye, kutuplaşmaya ve kavgaya gerek yoktur.
İhtiyacımız olan, demokratik hakkımızı bilerek kullanmaktır.
Bu sistem, ülkeye ve vatandaşa ne yarar sağlayacaktır?
Kimse bunu tartışmıyor.
Cumhurbaşkanlığı sistemi ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
EVET ya da koskocaman HAYIR…
Neye göre evet, neye göre hayır…
Çoğunluk bilmiyor.
Bu sistem, eğrisi ile doğrusu ile halka anlatılmalıdır.
“Kuvvetler ayrılığı” ilkesinde denge sağlanabilecek mi?
Yürütmenin yargı ve yasayı kontrol etmesi sistemi otoriter hale getirebilir. Bunu önlemenin yolu birbirlerini denetleyen ve dengeyi sağlayan bir mekanizmanın kurulmuş olmasıdır.
Yasama gücünü Meclis, Yargı gücünü ise bağımsız ve tarafsız mahkemeler elinde bulundurursa sorun çıkmaz.
Yargı; adalet dağıtmalı, kimsenin sopası olarak kullanılmamalıdır.
Hiçbir şekilde hesap vermeyen, sorumlu olmayan, yetkileri kurallarla sınırlanmayan bir yönetim şekli sistemi yozlaştırabilir.
Biz nasıl bir sistem istiyoruz?
Parlamenter sistemin eksiklikleri giderilecekse…
Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü kurulacaksa…
İnsan hakları, din ve vicdan hürriyeti, ifade özgürlüğü, kişi hak ve özgürlükleri, teşebbüs hürriyeti vs. gibi evrensel değerlere bağlı kalınacaksa…
Siyasi Partiler Kanunu değiştirilerek parti içi demokrasi ve adil bir seçim sistemi getirilecekse…
Terör sona erecekse…
İşsizlik ve yoksulluk azalacaksa…
Ekonomi düzelip, milli gelir artacaksa…
Eğitim sistemi gelişecekse…
Öfke ve şiddet sona erip, ülkeme barış ve huzur gelecekse…
Can, mal ve hukuk güvenliği sağlanacaksa…
Devlet yönetiminde ve ülkede açıklık, şeffaflık ve hesap verebilirlik olacaksa…
Atamalarda “biat” yerine “kariyer” ve “liyakat” esas alınacaksa…
Hoş gelsin “Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi.”
Uzun süredir gözlerimiz yollardaydı.
Aksi durum mu?
Düşünmek bile istemezseniz.