02.08.2016 / 10:12:142021 kez okundu
Doç.Dr.Metin Sarıkaya
[email protected]Tüm arşive ulaşmak için tıklayınız. Bunama ve Tereyağı
Tereyağı ile ilgili yorum yapan ilk doktor İsveçli Swedenborg 1730 yılında şunları not etmişti; "Rüyamda meleklerle kahvaltı ediyordum, dikkatimi çeken tek şey meleklerin tereyağından nefret ettikleriydi, ben de artık tereyağı yememeye karar verdim". Sözleri pek bilimsel olmayan bu doktorla, şu sıralar TV´lerde kanal kanal gezip, herkese "bol bol tereyağı yiyin" diyen bayan doktorun muhtemelen tek ortak özellikleri, ikisinin de yaşlanmış ve bunamış olduğudur! Çünkü aklı başında biri rüyasından ve meleklerden sonuç çıkaramaz veya bizim doktor gibi herkesi tereyağı düşkünü yapmaya çalışamaz. Bir atasözü vardır ya "doktorun gencine avukatın yaşlısına gidin" diyen, bu en azından tereyağı konusunda doğru bir söyleyiştir. Hadi İsveçli olanı yaşlansa da, rüyasında da olsa gerçeğe yaklaşmış, bizdeki ise sene 2016 olmuş, ısrarla bilimden uzak bir bunaklıkla, dediğim dedik vaziyette ve çayını bile tereyağlı istiyor.Günümüzde bilimsel literatür ve binlerce çalışma, tereyağı gibi doymuş yağlarla damar sertliği ( ateroskleroz ) arasındaki ilişkiyi doğruluyor ve doymamış (bitkisel) yağların tüketimini öneriyor. Bu çalışmaların büyük kısmı kardiyoloji alanında yapılmış, kalp krizi, hipertansiyon ve felç ile doymuş yağ ilişkisini doğrulamıştır. Tabiki damar sertliği gelişiminde şeker hastalığı, hipertansiyon gibi birçok faktör vardır ve tek bir sorumludan yani yağlardan bahsedilemez. O veya bu yağı tüketmek sorunun sadece bir kısmını açıklamaya yardım eder.Bu konu saf gözlemlerin ve ters örneklerin yanıltıcı olabileceğine iyi bir örnektir aslında. Aranızda birçok kişi babalarının dedelerinin ömrü boyunca tereyağı yediğini ve uzun yaşadığını söyleyecektir, bu örnekler doğrudur ve çoğaltılabilir de. Benim babamın babası olan dedem de 85 yıl yaşadı ve hep tereyağı yedi. O halde ne diye bilimin sonuçlarından bahsedeyim ya da bu şahısları eleştireyim değil mi? Bu durumda, tahminimce son otuz yılını hiç tıp kitabı okumadan geçiren bunak doktora mı, tereyağı yemeyen meleklere mi, bilimsel bulgulara mı, kime inanalım? Çünkü hangisinin doğru olduğu hakkında doktorlar arasında bile çelişiyoruz. Yoksa en iyisi sadece gözlemlerimize ve çayını tereyağıyla içen TV kanal gezginine mi inanalım?Şöyle düşünün; birileri size misafirliğe geldi, siz çay ikram ederken yaşlı bir misafir "benimki tek şekerli olsun değil de, benim çayım tereyağlı olsun" dedi! Tepkiniz ne olurdu? Galiba bu misafirde bir tuhaflık var, kafadan çatlak falan derdiniz. Ama aynı misafiri bütün TV kanalları çağırıyor ve çayını orada da tereyağlı isteyip başlıyor tereyağının faydalarını anlatmaya. Çoğunuz da çevrenizdeki örneklere bakarak, az önce misafirinizken tuhaf ve çatlak biri dediğiniz kişiye, dedelerinizi ninelerinizi örnek alıp destekliyorsunuz. Sonra da izleyeni çoğaldıkça reklam alan kanallar bu şahsı paylaşamıyor, her gün başka bir kanalda çıkıyor, bu kişi de "onu bunu yemeyin şunu bunu yiyin" diye diye saçmalama repertuvarını giderek genişletiyor.Tek kişi ve birçok TV kanalı kaynaklı bu toplumsal histeride onaylanan böylesine hatalı bir durumda, gözlerden kaçan nokta şu;Genellemeler yapmak veya herkese aynı reçeteyi vermek insanlar arası genetik çeşitliliği yok saymak demektir. Bu durum bırakın tıbbı, tüm biyololoji bilimleri için geçersiz bir mantıktır. Şimdi bu genetik çeşitliliğe farklı bir örnek vereyim; Annemin babası olan dedem de hep tereyağı yedi, 40´lı yaşlarda ve onun iki oğlu olan dayılarım da aynı yaşlarda kalp krizinden vefat ettiler. Şimdi ben hangi dedemi örnek alayım? Ortak noktaları tereyağı yemeleri, farklı noktaları ise genetik farklılıklarının belirlediği uzun veya kısa yaşam süreleri. Bu kısmın anlaşılması için, damar sertliğinde bu güne dek bulunan birçok faktörden sadece bir örnekle konuyu biraz açalım.İnsanlarda doymuş yağların damarlarda birikmesini engelleyen veya tersine bunu kolaylaştıran genler mevcuttur. Örneğin ApoE3 geni taşıyorsanız bu genin ürettiği ApoE3 molekülü, doymuş yağların damarlarınızda birikmeye fırsat bulamadan parçalanmasını sağlıyor. Bu gen damar sertliğine engel olan faydalı bir gen olarak, uzun yaşamanıza katkı sağlıyor. Toplumlarda bu genin bulunma oranları değişiktir, faydalı gen Amerika´da daha az ve Uzakdoğu´da daha sık görülüyor. Bu durumda Japonların fazla yaşamasına şaşmayın.Tam aksi bir gen ise ApoE4, bu genin ürettiği ApoE4 molekülü katı yağların damarlarda birikmesini hızlandırıyor ve arttırıyor. İşte bu kötü geni taşıyorsanız ve katı yağlara düşkünseniz orta yaşlarda damar sertliğinden mefta oluyorsunuz. Daha kötüsü bu geni hem anne hem de babadan aldıysanız daha genç yaşlarda kalp krizi kapıda bekliyor. Çok şaşırtıcı ama yirmili yaşlarda kalp krizi geçiren insanları görüyoruz. Benim örneğimde anne tarafımda kötü gen, baba tarafımda ise iyi gen var, acaba bende hangi ApoE geni var? Annemdeki de olabilir, babamdaki de! Genetik incelemeler henüz yaygınlaşmadı ve cevabı bilmiyorum. O halde temkinli olup her ihtimale karşı bitkisel yağ tüketmem en doğrusudur. Çünkü bitkisel yağlar her vücutta çabuk parçalanıp enerjiye dönüştürülebiliyor, damarda birikme eğilimi göstermiyor. Eğer her iki dede tarafınız ve nine tarafınız uzun yaşadıysa, muhtemelen sizin de tereyağlı çay içen kişiyi dinlememizde bir sakınca olmayacaktır. Uzun yaşamanız da sürpriz olmayacaktır. Ninelerimizide hesaba katmayı unutmayalım. Çünkü genlerimiz anne ve babamızdan, onlara da anne ve babalarından geliyor.Lafı uzattık, artık toparlayalım; Biri çıkıp şu bu herkese faydalıdır derse, genelleme yapar. Genelleme, bizi bir fabrikada seri üretilen aynı model araba yerine koymaktır. O halde genelleme yapanların bir yeri bozulduğunda hastaneye değil, sanayi sitesine gitmeleri uygundur. Çünkü insan bedeni trilyonlarca parça içerir, bu parçalar her bireyde farklılıklar taşır. Arabada kullanacağın yağ bellidir, sistem basittir, insan ise çok ama çok komplike bir varlıktır.Genelleme yapmak tıbbı ve biyolojiyi hiç bilmemektir. Bu körlük, insanlar arasındaki sayısız genetik farklılıkları göz önüne almaz. Ve bu herkese aynı şeyi öneren anlayış, insan sağlığıyla oynayan hatalı bir yaklaşımdır, bu yaklaşımı doğru gören kişi ve çanakçıları olan TV kanalları insanların sağlığıyla ve gelecekleri ile oynuyorlar, vebal altına giriyorlar. Çünkü son sözü bunaklar değil, genlerimiz söyler. Belki de Swedenborg´un rüyasına g