"Müzisyen, şarkıcı, Türk Sanat Müziği sanatçısı Bahadır Özüşen. TRT Ankara Radyosu Ses Sanatçılarından Sivas Gürünlü Akif Özüşen'in oğlu olması nedeni ile ondan aldığı feyizle küçük yaşlarda musikiye başladı. Günümüzde yaşanan gerek ekonomik gerekse ruhsal yönden yaşadığımız strese en iyi çarenin musiki olduğunu dile getiriyor. Acemaşiran, Rast, Buselik, Hicaz, Hüseyni, Nihavent, Uşşak, Saba gibi makamların her birinin, bir hastalığa şifa özelliği taşıdığını da dile getiren Özüşen, "Musiki bir liman değil, şifalı keyifli bir yolculuktur… Ve bu yolculukta, ister üretin, ister icra edin, ister öğretin, ister dinleyin mutlaka iyi gelecektir…" diyor.
Türk Sanat Müziği sanatçısı Bahadır Özüşen'in Musikiyi 10 soru 10 cevapla şöyle anlatıyor:
SORU: Selçuklu döneminden bu güne, kültürümüzü kuşaktan kuşağa yansıtarak aktaran Türk Sanat Müziğinin, yirmi sekiz yıldır en iyi icracılarından birisi olmak, Bahadır Özüşen için nasıl bir anlam taşıyor?

Günümüzde, bu kadar kıymetli bir kültürü gelecek nesillere taşımaya çalışmak bir tarafa, sadece ticari kazancı hedefleyen bir sistemin içerisinde var olmaya çalışmak gerçekten hem gönül, hem de cesaret işi.
SORU: En başta babanız Akif Özüşen, daha sonra Avni Anıl, Tarık Kip, Yüksel Kip, Ferit Sıdal ve Ziya Taşkent, Mustafa Erses gibi çok değerli sanatçılardan nota, solfej ve Türk Sanat Müziği nazariyat dersleri alan ender sanatçılardan birisiniz.
Aldığınız eğitimler, edindiğiniz bilgiler, biriktirdiğiniz deneyimler ile musiki icra eden bir sanatçı olmanın yanında bu kültürü gelecek nesillerle buluşturmak için neler yapıyorsunuz?
SORU: Enstrüman icra edebilmenin ses sanatçılarına yüzde 70, yüzde 80 katkı sağladığını biliyorum.
Sizinle ilgili internette göz gezdirdiğimde bir baktım ki, piyano, ud, davul, gitar, bağlama çaldığınız videolarınız var.
Peki bu kadar çok enstrüman icra etmenizin sebebi sanatınıza sağlayacağını düşündüğünüz katkı mı? Kişisel merak mı? Yoksa az önce bahsettiğiniz gibi genetik miras mı?
Babacığım Akif Özüşen'e hem evdeki babalığı, hem de TRT'de hocalığı ile ilgili ne kadar teşekkür etsem, ne kadar şükranlarımı sunsam az. Sanatçı ve ilgili bir babanız olunca ilk enstrümanınızı beş yaşınızda çalabiliyorsunuz. İlk sahne tozunuzu altı yaşınızda yutabiliyorsunuz. TRT'nin en kıymetli sanatçılarından on üç yaş itibariyle eğitim almaya başlayabiliyorsunuz. Ne mutlu… Beş yaşımda çalmayı öğrendiğim ilk enstrüman bağlama, ardından da ud, piyano, kanun, keman, gitar, cümbüş, melodika geldi.
Bu konuda kardeşlerim de benim gibiler. Onlarında hem sesleri çok güzel, hem de hangi enstrümanı verirseniz çalacak yeteneğe sahipler. Onun için rahatlıkla bu duruma genetik miras diyebiliyorum.
SORU: Cevaplarınızda Musikinin iyileştirici gücü ve şifa etkisine olan inancınızdan bahsediyorsunuz. Bu inancınız neye dayanıyor?
CEVAP: Öncelikle kendihissettiklerime olan inancıma…
SORU: Altı asır boyunca musiki ile tedaviden bahsediyorsunuz. Bu süre zaten faydasının kanıtı. Peki böyle bir faydanın bilinirliğinin az olmasını neye bağlıyorsunuz.
CEVAP: Günümüzde sadece ticari kazancı hedefleyen özel radyo ve televizyon şirketlerinin, bunun yanında müzik sektörünün ve organizasyon şirketlerinin tükenmeye mahkum olan müzik türlerine sahip çıkmaları ve musikimizi iyi icra eden sanatçılarımıza yer vermemeleri en büyük neden. Anneler babalar bilseler ki musikinin çocuğumuzun ruhsal gelişiminde büyük faydaları var, inanın çocuklarına anne karnında dinletmeye başlarlar. Ama şimdi anne baba bilmezken, biz onlara bile sesimizi yeterince duyuramamışken gençlerimizin seçimlerini nasıl sorgulayabiliriz? İnsan bilmediğini nasıl istesin? Duymadığını nasıl sevsin? Bu arada yeni nesil çok iyi sanatçılar, çok iyi şarkılar var. Ben de zevkle keyifle dinliyorum. Müzikte zenginlik güzeldir. Bu zenginliği yaşamak da güzeldir ancak kendi öz değerimizi, öz kültürümüzü, öz müziğimizi yok sayarak değil…Bugün sizinle musikimizin kazandırdığı faydaları konuşmak yerine, unutulmamak için gösterdiğimiz çabayı konuşuyor olmak bu sanata ne büyük haksızlık değil mi?
SORU: Kesinlikle haksızlık. Fakat hadi özel sektör ticari bakıyor, musikiyi anlamıyor ve Türk Sanat Müziği sanatçılarına yeteri kadar yer vermiyor. Dolaysıyla halkla da buluşamıyor. Peki devlet bu konuyu yeterince ciddiye almıyor mu?
CEVAP: Ne mutlu ki alıyor… TRT ve Kültür Bakanlığı, Musiki icra eden sanatçıları halkla buluşturan en etkili iki kurum. Hem ciddi bir bilinç hem de kar zarar hesabı yapmayan emin adımlarla ilerliyorlar. TRT bu konunun en saygın okulu, en büyük arşivi…
Ve ayrıca, musiki programlarını şehir konserleri ve televizyon canlı yayın akışı tadıyla birleştirip seyircisiyle buluşturan en disiplinli kurumu. Kültür Bakanlığı ise 2021 den bugüne Kültür Yolları Festivalleriyle halka sıcak temas eden konser organizasyonlarında bizleri de dahil ederek, musikimizi ve kendimizi ifade etme şansı veren, değerlerine sahip çıkan, kültürümüzün koruyucusu.. İyi ki varlar… Kendi adıma, halen görev yaptığım TRT kurumuma ve Kültür Bakanlığımıza teşekkürü borç bilirim.
SORU: Geçen yıl TRT şehir konserlerinde sizi izledik. Kültür Yollarında da vardınız. Bu yıl da TRT nin şehir konserlerinde ve Kültür Yollarındasizi görebilecek miyiz? Müjdeyi hangi şehirlere verelim?
CEVAP: Evet kısmetse görüşeceğiz. TRT Şehir konserleri takvimi henüz netleşmedi. İlgilenenler süreci TRT'nin ve benim sosyal medya hesabımızdan takip edebilirler.Kültür Yollarında ilk Samsun'daydık. 25 Haziran'da Samsun Büyükşehir Belediyesi Sanat Merkezi'nde tüm sevenlerimizle harika bir konser geçirdik.
Buradan Samsun'da ki sevenlerime deselamlarımı iletmek isterim. Samsun seyircisini çok severim. Hem musiki sever, hem bilgili hem de sahipleniciler.
Onun için Samsun'da konser vermek benim için büyük keyif...

SORU: Gençlerin musiki konserlerine ilgisi nasıl? Son zamanlarda gençlerin ilgisini çekmek veya dinamik tutmak için özellikle arabesk türünün bazı şarkılarının farklı aranjelerle yeniden seslendirildiğini duyuyoruz. Bu akımı nasıl değerlendiriyorsunuz? Musiki için de buna benzer bir aranje değişikliğini nasıl değerlendirirsiniz?
CEVAP: Musikiye mevcut ilgileri düşünüldüğünde benim konserlerime katılımlarını güzel buluyorum. Şarkılarıma da eşlik ediyorlar.Büyük ihtimal anne ya da babaları beni dinledikleri için sempati duyuyorlar veya evde bir şekilde maruz kalıp seviyorlar. Yeniden yapılan aranjelerde, hakaret, küfür, kabalık içermediği sürece iyi olanlar var. Ben de bazılarında eğleniyorum, keyifleniyorum. Çağ değişirken bu değişikliği olağan üstü bulmuyorum. Sadece artık bu durumun kontrolsüz büyümesi, özden uzaklaşılması, bazı şarkıların şiddet teşvikli olması beni endişelendiriyor. Aslında bir taraftan da gönlüm rahat. Çünkü bu tarzın bu kadar pik yapması aslına yakın zamandarücu edeceğinin de göstergesi bence.
Musiki için de, yapı taşlarını bozmadan yapılabilecek değişikliklere ben sıcak bakıyorum açıkçası. Neden olmasın. Aslına zarar vermeden çeşit eklemek bence zenginlik…
SORU: Bir gün müzik yapamayacak olsanız kendinizi nasıl ifade ederdiniz?
CEVAP: Edemezdim…Müzik benim sadece kendimi ifade etme şeklim değil… Müzik benim nefesim, hayatım… Doğayı düşünün, kuş, su, yağmur, deniz, ağaç hepsinin bir ahengi bir melodisi var… Doğa kendini müziksiz nasıl ifade edemezse, işte ben de o sebepten edemem.
SORU: Son olarak, okuyucularımıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?
CEVAP: Aslında söylemek istediğim çok şey var ancak önceliğim de aciliyetim de musikimizin hak ettiği değeri görmesi ile ilgili…Lütfen, kültürel miraslarımızı korumanın ve milli değerlerimize sahip çıkmanın öncelikle bireysel sonra da toplumsal görevimiz olduğunu unutmayalım. Kültürel aktiviteleri sadece devletten beklemeyelim. Biz sanatçılar olarak sanatımızı en güzel şekilde geliştirmenin, icra etmenin gayretinde olurken, sizler de lütfen toplumumuza altı asır boyunca şifa olmuş olan musiki kültürümüzü tanımanın, tanıtmanın vegelecek nesillere aktarmak için elinizden geleni yapmanın, hem insani hem de vicdani sorumluluk olduğunun bilinci ve çabası ile yanımızda olun.
Musiki bir liman değil, şifalı keyifli bir yolculuktur… Ve bu yolculukta, ister üretin, ister icra edin, ister öğretin, ister dinleyin mutlaka iyi gelecektir…