Bazen bir menekşe dalına konan kelebeği kıskanırsın, bazen kelebeğin ömrüne hayıflanırsın. Ne menekşe kelebek ona konduğu için kendini çok şanslı hisseder, ne de kelebek menekşeye konduğu için mutlu hisseder. Aslında aralarındaki bağı sağlayan yaşamak için verilen mücadeledir.

Evet, yaşamak için verdiğimiz mücadelede kalbimiz çoğu zaman aklımızın önüne geçer.

"Akıl hata yaptırır kalp hata yaptırmaz" diye bir şey okumuştum. Sahiden içimden gelmeyen bir konu olduğu zaman kesin o olayla ilgili olumsuz bir şeyler ile karşılarım.

"İçimden geliyor" cümlesini bize söyleten beynimiz mi yoksa kalbimiz mi? Aralarında nasıl bir iletişim var anlamlandırmak çok zor.

Ancak bildiğimiz bir şey var ise aklımıza söz geçirirken kalbimize asla söz geçiremiyoruz. Aşk işte böyle bir çelişkinin ürünü olarak yerini alıyor. Onu bizler tarlaya ektiğimiz bir çiçek gibi büyütüyoruz.

Kalbe bir tohum atıyoruz. Sonra o tohum içimizde dev bir bitkiye dönüşüyor. Meyve veriyor, dallanıyor budaklanıyor. Bazen hava değişiyor, iklim değişiyor, söz değişiyor, mana değişiyor, onca emekle büyüttüğümüz o tohum birdenbire kuruyuveriyor.

Hiçbir aşamasında akıllı şeyler yapamayabiliyor insan, zaten aşk akılla anlamlı kılınamaz, bir şekle sokulamaz, tamamen bağımsız ve özgür davranır. Onun bu özgürlüğü cahil cesaretindendir.

İşte o cesareti ona sağlayan kalbin durmaksızın atmasıdır. Boşuna vücudun en sağlam kası değildir kalp kasları, hayata direnir. Vücudun böyle bir kasa ihtiyacı vardır. Ama ona ruhu veren ne?

Kalbe o ruhu üfleyen ne? Bir bakışla, bir sözle, bir dokunuşla başlayan serüveni kim başlatıyor?

Sonunu bilmediğiniz bu serüvende, sürüklenmeyi göze alabilmek ne, işte bazen bunca zaman âşık olduğun insana bir kez daha aşık olabilmenin hazzını yaşarken "İyi ki aşk var" diyebiliyorsun.

Ne güzel. İyi ki aşk var!