Bir zamanlar sessizlik, huzurun sembolüydü. Şimdi ise çoğu insan için sessizlik, rahatsız edici bir boşluk gibi.
Telefonun ekranı aydınlanmadığında, bildirim sesi gelmediğinde ya da kimse çevrimiçi değilken içimizde bir huzursuzluk beliriyor.
Oysa belki de tam o anda, yani dünyanın bizden bir şey beklemediği o küçük anda, kendimizle kalma fırsatı doğuyor.
Dijital çağda insan kalmak kolay değil.
Her gün binlerce mesaj, görsel, haber, başarı hikayesiyle kuşatılıyoruz. Sosyal medyada başkalarının hızını izlerken, kendi ritmimizi kaybediyoruz.
Kimi zaman bir “scroll” hareketiyle saatler geçiyor, ama ruhumuzun hangi yönde ilerlediğini fark etmiyoruz.
Artık farkında olmadan başkalarının hayatını izleyerek kendi hayatımızdan kopuyoruz.
Ve en tehlikelisi şu: Bu gürültünün içinde kendi sesimizi duyamaz hale geliyoruz.
Yeniden merkezlenmek
Kendine şu soruyu sor:
Son ne zaman gerçekten “ben” olarak hissettim?Ekrandan uzak, rol yapmadan, sadece var olarak...
Cevabı bulmak için uzaklara gitmen gerekmiyor.Bazen tek yapman gereken şey, telefonu bırakmak ve kendine sormak:
“Ben şu anda burada mıyım?”
Dijital çağda insan kalmanın yolu,veri değil, vicdan üretmekten geçiyor.
Daha çok paylaşmak değil, daha derin hissetmekten geçiyor.
Ve en çok da:
Kendinle kalabilmekten geçiyor.
Son Söz
Sessizlikten korkma.
Çünkü sessizlikte, kendi sesini duyarsın.
Kendinle kalmaktan kaçma.
Çünkü yalnız kaldığında, aslında kendine kavuşursun.
Bu çağın en büyük devrimi, bir cihazı değil, kendini yeniden açmak.
“Gürültüden değil, derinlikten doğar insan.”
Peki sen en son ne zaman sessiz kaldın?Gerçekten, yalnızca kendinle…
