Trump’ın açıkladığı 20 maddelik Gazze ateşkes planı, Hamas’ın ilk aşamayı kabul ettiğini açıklamasıyla birlikte diplomaside yeni bir kapı araladı. Ankara’nın da bu süreçte ön plana çıkması, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hamas üzerindeki etkisi olduğu yönündeki yorumlarla birleşince Türkiye’nin rolünü manşetlere taşıdı.
Ne var ki, bu tablo hem umut hem de ciddi riskler içeriyor. İşte bu nedenle temkinli olmak, lüks değil; zorunluluktur.
Beklentilerle gelen yük
Türkiye, uluslararası basında “arabulucu” hatta kimi yerde “kilit oyuncu” olarak anılıyor. Bu tür manşetler gurur verici olsa da tehlikeli bir beklenti dalgası yaratıyor.
Diplomasi böyledir: Başarı herkesin, başarısızlık ise çoğunlukla arabulucunun hanesine yazılır.
Eğer plan akamete uğrarsa, masadan kalkacak olan Netanyahu ya da Trump olsa dahi, dünya kamuoyu faturayı Ankara’ya kesebilir.
Dengesiz ortaklar
Trump’ın ve Netanyahu’nun öngörülemez hamleleri, planın en kırılgan halkası.
• Netanyahu, savaşın devamından siyasi çıkar sağlayabilen bir lider; koalisyon baskısıyla bir gecede geri adım atabilir.
• Trump ise iç siyasete göre karar değiştirebilecek kadar dalgalı bir liderlik sergiliyor.
Bu aktörlerin masayı devirmesi, Türkiye’yi diplomatik olarak yalnız ve başarısız gösterebilir.
Hamas ile yakınlığın ikilemi
Ankara’nın Hamas’la tarihsel yakın teması, rehineler ve ateşkes gibi konularda kolaylaştırıcı olsa da Batı medyasında Türkiye’nin tarafsızlığına gölge düşürüyor.
Başarı durumunda “etkili diplomasi” övgüsü gelse de, başarısızlık hâlinde “Hamas’a baskı yapamadı” eleştirisi kaçınılmaz olacaktır.
Bölgesel rekabetin ince hesabı
Mısır, Katar, Suudi Arabistan gibi aktörler de bu süreçte rol almak istiyor.
Türkiye’nin tek başına öne çıkması, bu ülkelerin katkısını zayıflatabileceği gibi rekabet duygusunu tetikleyebilir. Oysa ateşkes gibi hassas bir süreçte çok taraflılık güven unsuru açısından elzemdir.
İletişimde itidal şart
Siyasi liderlerin kamuoyuna verdikleri mesajlar, sahadaki gerçeklerden daha etkili olabilir.
Eğer Ankara, “barışı biz getiriyoruz” algısını fazla öne çıkarırsa, herhangi bir aksilikte bu söylem kendi aleyhine döner. Bu nedenle beklentiyi büyütmeyen, sonuç odaklı ve ölçülü bir dil şarttır.
İç siyaset ve ekonomik yansımalar
Türkiye’de barış süreci, ekonomik rahatlama beklentisiyle iç kamuoyunda da ilgi topluyor. Ancak diplomasideki her kırılma, beklentilerin tersine dönmesine ve iç siyasette eleştirilere yol açabilir. Temkinli diplomasi bu riskleri azaltır.
Zafer değil, sorumluluk
Gazze’deki ateşkes planı kırılgan bir umudu temsil ediyor. Türkiye’nin rolü değerlidir; ancak aşırı sahiplenmek risklidir.
Temkinli tutum, başarıyı küçümsemek değil; riskleri öngörerek ülke itibarını korumaktır.
Ankara, rolünü “tek kurtarıcı” değil, “çok taraflı barış çabalarının kolaylaştırıcısı” olarak tanımlamalı; böylece sürecin tüm yükünü tek başına omuzlamak zorunda kalma
