Karbonu bahane ederek sanayimizi kısıyor, tarımı bitiriyorlar. Asıl hedef: Türkiye'nin üretim gücü ve ekonomik bağımsızlığı.
Kirlilikte biz mi başrolüz?
Bir düşünün… Dünya genelinde sera gazı salınımında Çin %32, ABD %12 ve Hindistan %6’yı geçiyor. Yani küresel kirlenmenin yarısından fazlası bu üç ülkenin eseri. Buna rağmen ne Çin ne ABD sanayisinden ya da enerji üretiminden vazgeçmiyor. Hatta her geçen gün daha fazla kömür, daha fazla petrol kullanıyorlar. Ama mesele Türkiye’ye gelince başka bir senaryo sahneleniyor:
"Karbon ayak izini azalt, üretimi kıs, çiftçiyi durdur, santrali kapat."
Bu, mantıklı bir çevre politikası değil. Bu, bir ekonomik diz çökertme planıdır.
Yeşil görünümlü dayatma
Paris İklim Anlaşması, küresel sermaye çevrelerinin yeşil cila çekilmiş en büyük projelerinden biri. AB’nin Türkiye’ye verdiği 3,1 milyar Euro, bu anlaşmanın kabulü için bir “havucun” ötesine geçmiyor. Fon veriliyor ama karşılığında ne alınıyor? Tarımda kısıtlama, enerjide fren, sanayide baskı.
“Çevreyi koruyoruz” diyerek, aslında ülkenin üretim damarları kurutuluyor. Gıdamız ithalata bağımlı hale getiriliyor. Hayvancılık “salınım yapıyor” bahanesiyle tasfiye ediliyor. Geleneksel tarımın yerini, laboratuvar ürünü hibrit gıdalar alıyor.
Enerji: Türkiye’nin Boğazına İp Atmak
Anlaşma, 2053’e kadar fosil yakıtı sıfırlamamızı istiyor. Avrupa hâlâ Rus gazıyla ısınıyor, ABD kaya gazı üretiminde rekor kırıyor ama Türkiye'nin santralleri kapatılmak isteniyor. Bu, enerji güvenliğimize açık müdahaledir. Enerji bağımsızlığını kaybeden bir ülke, ekonomik olarak da bağımlı hale gelir.
Üretim Kısıtlaması = Geleceğe Pranga
İklim Anlaşması’nın getirdiği karbon sınırlamaları, sanayiciyi ağır vergilerle karşı karşıya bırakıyor. Üretim maliyetleri artıyor, fabrikalar küçülüyor ya da kapanıyor. İthalat artıyor, yerli üretim daralıyor. Bu zincir sonunda işsizliği, enflasyonu ve sosyal kırılmayı beraberinde getiriyor.
Ya üreteceğiz, ya teslim olacağız
Paris İklim Anlaşması, küresel çevre lobisinin değil; küresel sermaye düzeninin anlaşmasıdır. Sözde çevreci ama özde iktisadi bir vesayet mekanizmasıdır. Türkiye bu tuzağa düşmemeli, kendi iklim politikalarını kendi belirlemelidir. Çevreyi korumak başka şeydir, üretimi boğmak, çiftçiyi tasfiye etmek, enerjiye pranga vurmak bambaşka!
- Gıda güvenliğimiz,
- Sanayi gücümüz,
- Enerji bağımsızlığımız bizim kırmızı çizgimizdir.
Türkiye, kendi göbeğini kendi kesmelidir. Paris İklim Anlaşması, yeniden masaya yatırılmalı ve milletin lehine olmayan yönleri kesinlikle kabul edilmemelidir.
