Yitik dünümüze daima ışık tutan bir bilge! Hüseyin Çimrin

18.07.2021 00:37

Çocukluk yıllarımda tanımıştım… Henüz Antalya da halk arasında, turizmin ne olduğu bilinmeyen yıllardı. Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nın Antalya Bölge Müdürlüğünde Tercüman–Rehber olarak görev yaptığı dönemlerde, o zamanın Antalya deyimi ile “gavur” lar ile görürdüm onu hep…

Bugün Antalya da on milyonun üzerinde bir turist girdisinden bahsediliyorsa bu işin temelinde o vardı…

İçten içe gizli bir hayranlıkla izlerdim… Tabii sonra ki yıllarda duyduğum hayranlık, Antalya için yapmış olduğu değerli çalışmalardan ötürü büyük bir saygıya, elde edilen başarının “ Mahalleden Abim” olması nedeni ile de sevgiye dönüşmüştü…

Hüseyin Çimrin ve Emin Altıner

O BİR SİVİL KENT TARİHÇİSİNDEN ÇOK DAHA FARKLI BİR YERDE İDİ…

Antalya ile ilgili, her konuda, geçmişi sorgulayan herkesin, başvurduğu bir liman, verdiği güven ile bu şehrin tartışmasız “ şehri emin-i ” idi…

Sizlerin de çok yakından tanıdığı, Sayın Hüseyin ÇİMRİN’ i anlatmaya çalışırken, onu anlatabilmenin sayfalara sığmayacağını, hele Antalya Aşkını yazmaya kalemlerin yetersiz kalacağını düşünüyorum…

1946 DOĞUMLU HÜSEYİN ÇİMRİN’İN OTURDUĞU EVE SIĞMAYACAK KADAR ÖDÜLLERİ, ONUR VE TEŞEKKÜR PLAKETLERİ VAR…

Kale kapısında eski Hatay çay bahçesinde bir araya geldiğimizde, anlattıklarını hiç nefes bile almadan dinlemeye çalışıyorum…

Abi kardeş sohbeti başlayınca, özümüz olan Antalya hemen gündemin başköşesine oturuveriyor…

Cumhuriyetten sonra Antalya’da ilk gazoz fabrikasını “ Ankara Gazozu “ adı ile babası İbrahim Sami Bey kurmuş…

Çocukluk yılların da babasına yardım amaçlı gazoz imalatında çalışmış ama İbrahim Sami Bey hiçbir zaman bu işe devam etmesini istemediğini kendisine ve de Annesine ifade edermiş…

Çocukluk yılların da Kale kapısına hemen bitişik bir baraka tarzı dükkan vardı diyor, karşıdan da gösteriyor, “ bak saçak izleri duruyor…” burada kalıp buz satılırdı, yazları burada çalıştım…

Antalya’nın her yerin de bir izi, her köşesinde anısı vardı… Hüseyin Abim anlatıyor, ben her geçen dakika “yitik dünden, hiçbir zaman eserleri ve de araştırmaları ile yitmeyecek bir tanık “ karşısında büyüleniyordum…

“ 1930 lu yılların başlarında, Antalya halkı Kaleiçi’nde yüksek kent surları nedeni ile rüzgar alamayıp, sıcaktan sıkıntı çekiyordu… Bu şikayetler üzerine surların yıkımına başlandı… Dönemin Belediye Başkanı Hüsnü Karakaş, Kalekapısı civarında yer alan ahşaptan yapılmış dükkanları yıktırarak, genişletilen yolun her iki yanına betondan iki sıra dükkanlar yaptırdı… Halkın “yeni çarşı” dediği bu dükkanlar, Kalekapısını alışveriş merkezi haline getirdi… Bugünkü “Belediye İş Hanı” nın olduğu yerde, 1934 yılın da şehrin bütün kasaplarını bir araya getiren “Kasap Hali” kuruldu…
1943 yılın da Belediye Başkanı olarak göreve gelen ve 1950 yılında Antalya Milletvekili olan Burhanettin Onat, genellikle Antalya’nın turizm yönünden dış ülkelerde tanınması için büyük çalışmalar yaptı… Bölgede ki arkeolojik eserlerin birçoğunu temizletip, birçoğunun da bugünlere gelmesinde önemli rol oynayan onarımlarını gerçekleştirdi…”

KEŞKE ANTALYA’DA AVRUPA KENTLERİ GİBİ AYNI KALBİLSEYDİ…

“1950’li yıllarda kent merkezinde 260 bin narenciye ağacı vardı, bugün bu ağaçların yerinde beton blokların yükseldi, Kaleiçi’ndekiyaşanmışlıkları, dostlukları, paylaşımları, günümüz Antalya’sı ile karşılaştırınca Kaleiçi’nin bugün daha düzenli bir hale gelse de ruhunun eksik kaldığını, hatta yok edildiğini düşünüyorum” …

Dünya nın her kentinde, doğduğu kente sevdalı ,bu kentin tarihini, folklorunu, dilini, ören yerlerini, yazan, yazarlar yaşar.

Mütevazi kişiliği, araştırmacılığı ile geçmişi bir roman heyecanı içerisinde; olaylar, anılar, yaşanmışlıklar üçgenin de, bilimsel ve de yerel tarihçiliği aynı kitapta bir araya getiren dünyada ki nadir yazarlardan birisi vardı karşımda…

Eskiler alıyorum, Eskileri seviyorum,
Eski yapılar, Eski Anıtlar Antalya’sında,
Eski kapıların içinde yaşıyorum,
Yenikapı, Üçkapılar, Kalekapısı…
Uzak tarihten kalan mirasımızı,
Tanıtmak, yaşatmaktır mutluluğum…
Eski arabamla gezerken aranızda,
Bugün de çok sevinçliyim ama,
Eski Antalya yı çok özlüyorum…
Diyordu, bir karikatür de Hüseyin Abim…

Anlattığı Antalya yı ve o günün değerlerini özlememek mümkün mü ?

Birçok kitabı var Hüseyin Abimin… Araştırmış, yorumlamış… Tabii çok değer verdiği isimler var, onları hayranlıkla anlatırken, bende dünü ve dünde yaşananları büyük bir heyecanla dinliyorum ..

“Antalya’nın işgali sırasında, İtalyanların Antalya ve çevresinde açıkta gördüğü eserleri talan edip İtalya’ya taşınmak üzere İtalyan Konsoloshanesinde toplamaya başladıklarını ilk fark eden ve bu uygulamaya karşı çıkan ve de “Milli Mücadelede Antalya “ kitabının sahibi, Süleyman Fikri (Erten)’dir.

Antalya Mutasarrıflığına başvurarak kendisini fahri eski eser koruyucusu, gönüllü Asar-ı Atika (eski eser) Memuru tayin ettirmiş, böylece İtalyanların topladıkları eserleri İtalya’ya götürmelerine mani olduğu gibi, Antalya müzesinin ilk çekirdeğini oluşturacak, yöredeki ilk eski eser toplama çalışmalarını daha Milli Mücadele yılları içinde o başlatmıştı. “ diye övgü dolu sözler ile bahsediyor,

Süleyman Fikri Erten Bey’den…

Hüseyin Abim, “Bir zamanlar Antalya” kitabını yazarken, 15 şubat 2004 de kaybettiğimiz Sevgili Amcamız Tarık Akıltopu’nun kitabı çabuk bitirmesi için yazdığı şiiri geldi aklıma…

Hüseyin Abi, kitabını yazarken, birçok kaynak kitap okumuş, birçok kişiyi kaynak olarak almış, her yazılana eklenecek konu, olay ve de kişi çıkmış, final uzadıkça uzuyor, Tarık Amca dayanamamış;

ÇİMRİN HADİNDİ GARİ…

Biliyorum, Antalyalısın…
Antalya’da doğmuş, Antalya’da yaşamışsın…
Antalya’yı bilen Hormonsuz bir Antalyalısın…

Araştırmacısın, Yazarsın…
Ama, cırt, cırt, ortaya çıkmazsın…
Şov yapmasını sevmezsin…

Aylardır, araştırıyor, soruyor,
Antalya’yı Antalyalı’yı anlatan,
En iyi kitabı yazıyorsun…

Hadindigari,
Bu kitabı bastır ;
Benim vaktim kalmadı…

Diye şiir yazmıştı…

Baba ve oğul şevkatinde bir birliktelikti yaşadıkları… Tarık Amcam daima bir babanın evladına duyduğu sevgi ile sevdi Hüseyin Abiyi… Ve de yaptıkları eserler ile de daima gurur duydu… Çünkü, Hüseyin Abi gurur duyulacak, ve de ömür boyu saklanacak başucu kitaplarına, araştırmalara imza atmıştı…

KİTABIN BASIMI BİTİNCE İLK KİTABINI RAHMETLİ ADNAN SELEKLER’E GÖNDERDİĞİNİ ANLATIYOR…

“Adnan Bey Antalya’nın bir ayaklı tarihi olmuş Macit Bey in oğlu olmasının yanında, döneminde bilgelerindendi…

Antalya’nın geçmişini, değerlerini, önemli olaylarını, önemli kişilerini, örf ve adetlerini anlatmaya çalıştığım, çok emek verdiğim, bugüne ve gelecek nesille kaynak olacak bu esere, yakın tarihi iyi

bilen bir bilge olarak Adnan Bey in vereceği tepki benim için çok önemli idi…

Ertesi gün telefonum çaldı… Karşıda sert bir ses… “ Ben Adnan Selekler…” deyince çok heyecanlandım…

“ Sen ne yaptın… İlk yetmiş sayfayı nefessiz okudum… Kutlarım… Harika bir iş çıkarmışsın…” deyincede çok duygulandım…”

1970’Lİ YILLARA KADAR ANTALYA 50 BİN NUFÜSLU BİR KENTTİ, HERKES BİRBİRİNİ TANIRDI…

“Babalarımız veya biz çocuklar bir yere yaya gidecek olsak, aşağı-yukarı her gördüğümüz kişiyle selamlaşırdık. Çocukların babalarının arkadaşları ile selamlaşması, daha ziyade başı hafifçe öne eğmek şeklinde olurdu. Bu durum, Antalya'da yaşayan çocuk ve gençlerin belirli bir disiplin içinde olmasını gerektirirdi. Kentin hemen her yerinde bir akraba ya da bir tanıdık bulunurdu. “

ANTALYA’DA İLK APARTMAN, 1964 YILI MAYIS AYINDA, BU GÜNKÜ TALYA OTELİN KARŞISINDA TAMAMLANDI…

“Bu apartmana "Kırk Daireler" deniyordu. Bunu daha sonra 1970'li yılların başında Atatürk ve Güllük Caddeleri üzerinde yapılan apartmanlar izledi, İşte ne olduysa ondan sonra oldu.
Antalyalı ev içinde banyo ve tuvalet ile o zaman tanıştı.

Eskiden Antalya evlerinde banyo denilen mekân, evin kullanılmayan ve pissu borusunun fosseptiğe bağlandığı küçük bir odasıydı. Bahçede kazan içinde kaynatılan su, bir gaz tenekesinde ılıştırılarak bu odaya getirilir ve bu odada dökme suyla yıkanılırdı.

Haftada bir de en yakın hamama gidip temizlenmek adettendi.

Tuvalet ise bahçede idi. Bazı evlerde ise sonradan bir ilave ile Hayat'ın bir köşesine iliştirilmişti. Oradan bir dikey boru ile evin fosseptiğine bağlıydı. O zamanlar tuvalet "ev kokar ve evin içine fare çıkar" diye hep evin bahçeye yapılırdı.

Antalya'ya yerli turist olarak bayram veya tatil günlerinde, İstanbul, Ankara, İzmir gibi yörelerinden gelenler Antalya'ya hayran kalırlar ve buradan ev satın almak isterlerdi. Ama Antalyalıların "Baba mülkü satılmaz" diye bir geleneği vardı.”

BUGÜN ARTIK ANTALYALI KENTİNDE YABANCI GİBİ…

“Antalyalı kabuğuna çekilmiş, betonlaşmadan ve estetik kirlilikten adeta korkmuş durumda.

Antalyalı, eski Antalyalı bir dost görürüm diye aylak aylak Antalya sokaklarında dolaşıyor, eski Antalya günlerini yad etmek için Karaalioğlu Parkı'na gidiyor. Eskiden hiç selamlaşmadığı, ancak şahsen tanıdığı bir Antalyalı görünce hararetle selamlıyor, konuşuyor, dertleşiyor. Kendi kentinde yabancı oldu çünkü Antalyalı.

Artık bugünün Antalyalıları turistlere zorla simit satmaya, turistleri ayakkabılarını boyatmaya zorlayan inatçı insanlar; turisti yollarda zorla mağazalara götürmeye çalışan hanutçular olmuşlardır.
Kaleçi'nde restore edilen binaların görünüşleri çok güzel, fakat yüzleri pek sıcak değil. Cumbalar, kafesler, çatılar onarılmış, boyanmıştır, Antalyalı Kaleiçi’ni terk ettirildiği için evlerin içleri soğumuştur, evlerin ruhu yok olmuştur. Arıklarındaki sular akmaz, kuyularından, çeşmelerinden sular içilmez olmuştur. Çünkü Antalyalı’nın yaşama kültürü artık bu evlerde ortadan kalkmıştır.”

Diye anlatıyor Hüseyin Abim…

GEÇMİŞİMİZİ AYDINLATANBİR VEFA FENERİ HÜSEYİN ABİM…

Antalya`dan aldığından fazlasını Antalya`ya vermesi gerektiğini; kendi çabasının ve yazdığı kitapların bu amacı güttüğünü, Antalya ile ilgili yazdığı birçok kitapta Antalya`nın yakın geçmişini kayıt altına aldığını ve geleceğe ışık tuttuğunu belirtiyor…

Saat 19.15 olmuştu, ayrılma zamanı geldi… Sanki içimden bir şey koptu… Günlerce bıkmadan, usanmadan dinleyebilirdim Hüseyin Abimi… En kısa zamanda görüşmek üzere vedalaştık…

Hüseyin Abim hakkında bugüne kadar, çok olumlu, çok güzel yazılar yazıldı…

Hüseyin Abimin yazdıkları dahil, hakkında ki bir çok yazı ve makaleyi hep biriktirdim…

Methiyeler, ödüller, hakkında o söylenen güzel sözler, bana göre onu tarif ederken eksik kalıyordu…

Onu anlatmak değil, yaşatmak lazım… Onu farklı bir yere oturtmak lazım…

Onun yaşamını, eserlerini, görüşlerini, bilgilerini farklı değerlendirmek lazım…

“Hüseyin Çimrin, Antalya sevdalısıdır, konu Antalya ise koşar gelir…” mantığı ile bir yere gelemeyiz…

Hüseyin Çimrin 2000 yıllık tarihin içerisinden bir tek çıktı… Biz ne yaptık… Biz ne yapıyoruz, tarihin içinden çıkan bu “elmas” için…

Bilmeliyiz ki; Tarih eskileri anlatmaz yenileri yaratır. Hüseyin Çimrin de, anlattıkları ile geçmişte yapılan hatalardan arınarak, yeni bir dünyanın nasıl olması gerektiğini anlatıyor…

ONU DİNLEDİKÇE, YAZDIKLARINI OKUDUKÇA, O KADAR ÇOK MUTLU OLAN İNSAN VAR Kİ…

Çevresinde onu dinledikçe, yazdıklarını okudukça, o kadar çok mutlu olan insan var ki…

“Eğer şehirdeki insanlar mutluysa, Reis’i arayın.” Diyor, bir Afrika Atasözü… Peki Reis mutlu mu ?

O kadar mütevazi ki, araştırmaları, kitapları, bu kadar bilgi birikimden ötürü hiç bir beklentisi yok…

Yine de ; İnşallah onu mutlu etmekte geç kalmayız…

Antalya sevdamın, Kaleiçi aşkımın, ve de bu kutsal topraklarda düne olan sevdamın temelinde hep o vardır...

O benim için sürekli akan bir ırmaktır… O benim ve bizlerin Reisidir…

İyi ki varsın Büyük Reis… Hep var ol… Allah seni başımızdan eksik etmesin…

(Röportaj: Emin Altıner)

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

ŞANS OYUNLARI

On Numara
Şans Topu
Sayısal Loto
Süper Loto