Antalya’nın tanınmış Kulak Burun Boğaz Uzmanı, Doç. Dr. Murat Turhan, “En az kanser kadar riskli” diye tanımladığı uyku apnesi hastalığıyla ilgili MY Dergi Yazı İşleri Müdürü Emre Gündoğdu'ya özel açıklamalarda bulundu.
Türkiye’nin sayılı cerrahları arasında da yer alan Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Murat Turhan, robotik cerrahi yöntemiyle büyük başarılara imza atıyor. Doç. Turhan, “Antalya’da en az 50 bin kişi uyku apnesi rahatsızlığı olduğunu bilmeden yaşıyor ve bu hastalarımız her gece defalarca ölümle hayat arasında gidip geliyor” diyerek hayati uyarılarda bulundu.İşte o röportaj...
-Hocam öncelikle uyku apnesinin belirtileri nelerdir?
Uyku apnesi, uyku sırasında, üst solunum yollarındaki (genizden-gırtlağa kadar olan bölge) bir veya daha fazla tıkanıklığa bağlı gelişen nefes durmasıyla karakterize bir hastalıktır. Toplumda çok sık görülür. Erişkin erkeklerin yaklaşık % 4’ünde, kadınların ise % 2’sinde görüldüğü çalışmalarla ispatlanmıştır. Ancak tanı zorluklarından dolayı toplumda çok daha fazlasının görülebileceği (% 10) tahmin edilmektedir. Uykuda meydana gelen bu hastalık birçok sistemi etkileyerek hayat kalitesi ve yaşam süresi üzerine ciddi olumsuz etkiler yaratıyor. Yıllar içerisinde uyku apnesi, sabah baş ağrıları, hipertansiyon, çarpıntı, kalp krizi, beyin kanaması, felç, depresyon, cinsel istekte azalma ve sertleşme problemleri, gece sık idrara çıkma, reflü, gece solunum sıkıntısı gibi hastalık tabloları ile karşımıza çıkabiliyor.
-Uyku apnesinin tanısı neden güçtür?
Doktorların alışık olduğu durumun aksine hastalık sadece uyku sırasında görülür. Dolayısıyla bu hastalar uyumadıkları zaman normal görünürler. Bu nedenle hastalar kendisinde bir hastalık olduğunu düşünmezler ve doktora gitmezler. Bu yüzden kadınların % 98’i, erkeklerin ise % 90’ı yıllarca tanı almadan yaşayabilmektedirler. Hastaları doktora götüren asıl neden horlamadır. Eğer horlama yeterince ciddiye alınmazsa altta yatan uyku apnesi kolayca gözden kaçabilir. Kısaca hem hastalar hem de doktorlarda bu hastalık açısından farkındalığın arttırılması gereklidir.
-Tanı nasıl konuluyor?
Uyku apnesi düşünülen hastalarda kesin tanı, hastaların bir gece uyku laboratuvarında yatırılarak yapılan uyku testi ile konulur (Polisomnografi, PSG). PSG ile tüm gece boyunca yaklaşık olarak 44 farklı parametre sürekli ölçülerek, hastanın hangi uyku evresinde (REM, NON-REM), hangi pozisyonda (sırtüstü, sağa, sola) yattığı, kan oksijen seviyesi, kalp grafisi, solunum sayısı, nefes kesilme şiddeti ve sayısı, bacak hareketleri, solunum eforu gibi önemli bilgiler elde edilir. Yaklaşık olarak 8 saatte bin sayfalık bir bilgi kaydedilir ve bu konuda eğitim almış bir uzman tarafından her sayfa incelenerek sonuç raporlanır. Buna göre hastalık varsa, hafif, orta ve şiddetli olarak sınıflandırılır.
-Uyku apnesinin tedavisi için Türkiye’deki imkanlar yeterli mi?
Dünyada ve Türkiye’de bu hastalığın tanısını koymadan altın standart olan uyku testi yatak sayısı çok yetersizdir. Geçen sene Türkiye çapında yapılan bir çalıştayda tüm Türkiye’de bu testin yapıldığı yatak sayısının binin altında olduğu saptanmıştır. Var olan çoğu uyku laboratuvarının da test için gerekli uygun kriterleri karşılamadığı da görülmüştür. Basit bir hesap yaparsak yaklaşık 40 milyon erişkinin olduğu bir toplumda bu hastalığa sahip olan kişi sayısının 4 milyon olduğu kolayca hesaplanabilir. Tüm Türkiye de bir gecede en fazla bin kişiye tanı koyulduğu düşünülürse 4 milyon kişinin tanısının yaklaşık 4 bin günde koyulacağı anlaşılır. Uyku testi için en az 10 yıllık bekleme kuyrukları oluşacaktır
-Peki, kimler bu hastalıktan şüphelenmeli?
Yapılan çalışmalarda her ne kadar kesin tanı uyku testi ile koyulsa da hastalar ve yakınları tarafından fark edilen bir takım şikayetler önemli ipuçları verebilir. Özellikle gittikçe şiddetlenen bir horlama ve daha sonra en az 10 saniye veya daha uzun süren nefessiz kalmayla beraber, ertesi gün sürekli uyku hali, uyku apnesini akla getirecek en önemli 3 bulgudur. Horlama, tanıklı apne ve gündüz aşırı uyku hali olan kişiler mutlaka uyku hastalıkları konusunda deneyimli bir doktora başvurmalıdır.
-Uyku apnesi tedavi edilmezse ne olur?
Bu hastalık tedavi edilmezse hasta ve toplumda nasıl sorunlar oluşturacağını anlayabilmek için ağır uyku apnesi olan bir hastanın bir gece yaşadıklarına bakalım. Gece uykuya hemen dalan (normalde 20 dakika ve üzerinde uykuya dalarız), şiddetli horlaması olan (aile bireylerini, hatta komşularını rahatsız edecek şiddette), horlamaların sonunda nefesin durduğu sessiz dönemlerin olduğu, arkasından boğulur gibi uyanmaları olan ve bu durumun gece boyunca defalarca (100,200, 400 kere) tekrarladığı bir hasta var karşımızda. Nefesin durduğu anda hastada kan oksijen seviyesinde azalma ve karbondioksit seviyesinde yükselme meydana gelir. Bu durum yaşamla bağdaşmayacağı için beynimizdeki bir takım koruyucu sistemler devreye girer. Önünde 2 seçenek vardır. Ya hastayı tamamen uyandırır veya derin uyku evresinden yüzeysel uyku evresine geçişi sağlar. Çünkü bu olayların çok büyük bir kısmı derin uykuda olur. Hasta nefes darlığı, terleme ve boğulma hissi ile uyanır. Bu sırada da önemli hormon salgısı meydana gelir. Bu hormonların en baskını olan katekolaminler hastada çok ciddi tansiyon yükselmelerine neden olur. Başlangıçta sadece gece olan bu tansiyon yükselmeleri zamanla tüm güne ve ömre yayılır. Hastalar gece sık idrara çıkar, sabahları da şiddetli baş ağrısı ile uyanır. Yani hem fiziksel olarak, hem bilişsel olarak tazelenmeden yeni güne başlar. Gün boyunca da uykululuk hali devam eder. Yıllar içerisinde dikkat eksikliği ve unutkanlıklar başlar. Kişi meslek yaşamında birçok sorunla karşılaşır. İş kazaları, trafik kazaları, akademik yaşamda başarısızlıklar kaçınılmaz hale gelir. İş hayatında bu şekilde başarısızlıklarla mücadele ederken uyku apnesi hastalarında çeşitli mekanizmalar ile sıklıkla görülen cinsel istekte azalma ve cinsel güçsüzlük problemleri hastanın duygusal hayatında da çöküşlere neden olmaktadır. Dolayısıyla hem iş hem de özel hayatında başarısız olan kişi depresyon, duygu durum bozukluğu ve toplumda yalnızlaşmaya doğru ister istemez savrulmaktadır. Yüksek tansiyon, kalp krizi, ritim bozuklukları, damar hastalıkları, inme, beyin kanaması ve daha birçok hayata kalitesi ve süresini negatif etkileyecek hastalıklara zemin hazırlayabilir. Bu hastalıkların ortaya çıkması var olan uyku apnesinin daha da derinleşmesine neden olabilmektedir. Hasta, hayatını negatif etkileyen birçok kısır döngü ile mücadele etmek zorunda kalır. Bu nedenlere uyku apnesi hem birey hem de toplum sağlığı açısından mutlaka tedavi edilmek gereken bir hastalıktır.
-Uyku apnesi tedavi seçenekleri nelerdir?
Uyku apnesinin tüm dünyada kabul görmüş, en etkili tedavi seçeneği maske tedavisidir. Maske tedavisi ile üst solunum yollarında var olan tıkanıklıklar, maskeden verilen pozitif basıncın gücü ile aşılmakta ve hastanın solunumu garanti altına alınmaktadır. Hastanın nefesi durmadığı için, uyku bölünmesi olmayacak, hormon salgısı artmayacak, tansiyon oluşmayacak ve ertesi gün daha dinlenmiş olarak hayatına başlayacak, sabah baş ağrılarından kurtulmuş, unutkanlık ve dikkat bozukluğu kalmamış olacaktır. Yapılan çalışmalar maske tedavisinin yaşam süresini uzattığını gösterilmiştir ve kullanılınca başarı oranı %100’dür. Ancak bu maske tedavisi ömür boyu kullanılmalı ve her gece en az 4 saat takılmalıdır. Dolayısıyla genç hastalar, aktif yaşamı olan ve sürekli seyahat eden hastalar bu cihazı ya baştan reddetmekte ya da kullandıktan kısa bir süre sonra cihazı bırakmaktadırlar. Yapılan çalışmalarda maska tedavisine başlayan hastaların ancak % 25’i bir yıldan daha uzun bu maskeyi kullanmaya devam etmektedirler. Dolayısıyla maskeyi bir nedenle kullanamayan hastalarda diğer tedavi seçenekleri devreye girmelidir. Hasta tedavisiz bırakılmamalıdır.
-Uyku apnesinde cerrahi tedavi kimlere yapılır? Tedavi için hangi seçenekler var ?
Uyku apnesi tedavisinde cerrahi ilk seçenek değildir. Sadece maske tedavisini kullanamayan hastalarda seçenek olarak ortaya çıkar. Hastaların tümünü maske tedavisi önerilmeli ve bu tedaviye uyum için gereken çaba gösterilmelidir.
-Uyku apnesini operasyonun cerrahilerdeki başarı oranları nedir?
Uyku apnesinde cerrahi tedavi seçenekleri çok fazladır. 1981’den itibaren sürekli yeni teknikler geliştirilirken bir takım uygulamalardan da vazgeçilmektedir. Bu alanda birikmiş oldukça fazla tecrübe vardır. Temel prensip olarak tıkanıklığa neden olan bölgeler saptanmaya çalışılır ve bu bölgelere yönelik birden fazla cerrahi aynı seansta hastaya uygulanmaktadır. Tıkanıklık bölgeleri başlıca 3 farklı bölgede olabilmektedir. Damak, dil kökü veya her ikisinde birden. Hastalığın şiddeti arttıkça her iki bölgede olma olasılığı da artmaktadır. Bu yüzden tek bir cerrahi ve onun başarısından söz edilmez. Tek aşamalı çok seviyeli cerrahiler ile başarı şansları daha yüksektir. Ancak cerrahi, maske tedavisiyle yarışamaz. En tecrübeli ve en iyi ekiplerle yapılan çoklu ameliyatların başarısı bile ortalama % 66’dır. Sadece iskelet cerrahilerinin başarısı maske tedavisine yakındır (% 90). Ancak bu cerrahiler hastada kozmetik ve hayat kalitesini ciddi şekilde etkidikleri için hastalar tarafından fazla tercih edilmezler. İskelet cerrahisi için multidisipliner bir ekibe ihtiyaç duyulduğu için (ortodontist, kbb vd.) yapan ekip sayısı da azdır.
- Peki siz uyku apnesi için cerrahi kararı verdiğinizde hastalara hangi cerrahi yöntemleri uygulamaktasınız?
2000 yılından bu yana uyku apnesi alanında çalışmaktayım. Bilimsel camiada kabul görmüş hala uygulanmakta olan tüm cerrahileri ve artık kullanılmayan cerrahiler dahil bir çok cerrahi konusunda tecrübemiz oluştu. İskelet cerrahisi yapmamaktayız. Onun dışında diğer tüm cerrahileri yapabilmekteyiz. Ancak kendi serilerimizden elde ettiğimiz tecrübelerle beraber daha çok tek aşamalı çok seviyeli cerrahiler yapmaktayız. Bu cerrahiler için kullandığımız teknikler içinde en fazla yumuşak damağa ESP (expansiyon sfinkteroplasti), dil köküne ise askı uygulaması ile birlikte robotik dil kökü çıkarılması ameliyatları yapıyoruz.
-Yaptığınız cerrahilerde küçük dile nasıl yaklaşmaktasınız?
Uyku apnesi cerrahileri gelişiminde değişen en önemli prensiplerden birisi küçük dile yaklaşımdır. Günümüzde küçük dilin korunmasında azami dikkat sarf edilmesi gerektiği kabul edilmiştir. Çünkü geçmiş dönemde birçok hekim tarafından hastaların küçük dili kesilmiş hastalarda çok önemli sorunlar ve hayat kalitesini düşüren durumlar ile karşılaşılmıştır. Boğazda yabancı cisim hissi, sürekli öksürük, konuşma problemleri, yediklerinin burundan gelmesi vb. Biz, bu problemler nedeniyle küçük dile dokunmamayı tercih ediyoruz.
-Dil köküne yönelik hangi cerrahileri uyguluyorsunuz?
Dil kökü büyük olan hastalarda dil kökü askısı tekniğini uzun yıllardır uygulamaktayız. Bu konu ile ilgili tecrübelerimizi de bilimsel ortamlarda meslektaşlarımızla paylaşmakta ve literatüre katkı sağlamaktayız. Ayrıca teknolojinin en son yeniliklerinden biri olan robotik cerrahiyi de uyku apnesi tedavisinde, dil köküne yönelik oldukça sık kullanmaktayız.
- Robotik cerrahinin avantajları nelerdir? Ne sıklıkta kullanıyorsunuz?
Normalde ağız içinden insan elinin ulaşamayacağı kör noktalara robotik cerrahi sayesinde güvenli ve kolayca ulaşabilmekteyiz. Son 3 yılda bu alanda da tecrübelerimiz oldukça birikmiş durumda. 3 boyutlu görüntü altında, neredeyse kansız ve cerrahi başarıya anlamlı katkı sağladığı için tek aşamalı çok seviyeli cerrahilerimizde robotik cerrahiye her zaman yer açmaktayız.
-Bu alanda kısaca mesajlarınız nelerdir?
Uyku testi bile yapılmadan ameliyat yapıldığı, ameliyat olarak sadece küçük dilin kesildiği, gerçekçi olmayan vaadlerin hastalara verildiğini üzülerek görmekteyiz. Hastalara öncelikle maske tedavisini denemelerini ve maskeyi kullanmak için çaba sarf etmelerini, meslektaşlarımıza ise bu hastalara geri dönüşümsüz anatomik değişiklikler yapmamalarını, hastaların maske kullanmasına engelleyecek geri dönüşümsüz rezeksiyonlardan kaçınmalarını, bu hastalığın büyük oran da nörolojik bir hastalık olduğunu, cerrahi başarı oranlarının çok yüksek olmadığını hatırlatmak isterim. Bu nedenle cerrahi için uygun hastaların seçilmesinin çok önemli olduğunu vurgulamak isterim. Bu kadar yıllık klinik ve bilimsel tecrübem olmasına rağmen uyku apnesi konusunda alacak daha çok yolumuz olduğunu da söylemeliyim.










