Prof.Dr. Nevzat Çevik: Turizmde güveni kazanan aslan payını alır

11.05.2020 12:28

Yazarımız tarihçi arkeolog Prof.Dr. Nevzat Çevik, Hürriyet Akdeniz muhabiri Ceren Deniz'e verdiği röportaj'da koronavirüs sonrası turizmi değerlendirdi. Toplumun salgın sonrası yaşam biçimine ile yeni beklentilerine ve yeni korkularına cevap veren turizm planlaması yaptığını söyleyen Prof.Dr. Çevik, "Güven duygusunu kim daha fazla karşılarsa turizm pastasından daha çok pay alacaktır" dedi.

Prof.Dr. Nevzat Çevik: Turizmde güveni kazanan aslan payını alır

MY Gazete yazarı ünlü arkeolog Prof.Dr. Nevzat Çevik, Hürriyet Akdeniz muhabiri Ceren Deniz'e verdiği Likya Yolun'na salgın sonrası projeksiyon başlıklı röportajında Kovid-19 sonrası turizmi değerlendirdi. 

İşte Prof.Dr. Nevzat Çevik'in o röportajı:

C.D.: Kovid-19 salgını birçok algıyı değiştirdiği gibi tercih edilen turizm anlayışında da bir dönüşümün önünü açmış gibi görünüyor. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy bir konuşmasında “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” dedi.  Siz önümüzdeki dönemde nasıl bir turizm öngörüyorsunuz?

N.Ç.:Tarih boyunca büyük felaketler sosyal, kültürelve ekonomik yaşamı etkilemiştir. Bazen gelenekler bile değişmiştir. Tıpkı bugün tokalaşma ya da sarılıp öpüşmenin bırakıldığı gibi. Salgın sonrasında hayat normale bindiğinde bazı değişiklikler kalıcı olacaktır. Elbette hiçbir şey tam eskisi gibi olmayacak. Toplumun salgın sonrası yaşam biçimine ve yeni beklentilerine ve de yeni korkularına cevap veren turizm planlamaları olacaktır. Her zaman olduğu gibi en belirleyici/yönlendirici duygu korku olacaktır. Dolayısıyla güven duygusunu kim daha fazla karşılarsa turizm pastasından daha çok pay alacaktır. Yıllardır -haksız yere- şikâyet edilen her şey dahil sisteme talep, bulaşma korkusu nedeniyle büyük oranda azalacaktır. Çok büyük oteller yerine küçük otel ve pansiyonlar ve özel butik oteller tercih edilecektir. Toplu yemek yemeyi uzunca bir süre kimse istemeyecek, alakartı tercih edeceklerdir. Büyük oteller müşterilerinin toplu yaşamasını engelleyecek daha bireysel tatil yapmalarını sağlayacak iç düzenlemelere gideceklerdir. Mesela oda servislerinin, balkon, loca ya da özel çardak servislerinin otellerin satış broşürlerini süslemesini bekliyorum. Müşteri hizmetlerinin hızlı bir şekilde robotlara devredileceğini  de yakında göreceğiz. Aslında salgın, turizm senaryolarının çeşitlenmesi ve yeni çekici alternatiflerin bulunması, yeni tip cazip hizmetler yaratılması için bir fırsat sunmuştur. Üstelik bu kişiye-aileye özel turizm uygulamaları daha çok gelir getiren bir turizmi gündeme getirecektir. 

C.D.: Salgın süreci alternatif turizmi daha görünür hale getirdi. Otellerin kapatılmasıyla birçok insan çareyi doğaya kaçmakta buldu, birçok insan yakınındaki doğal alanları ziyaret etmeyi tercih ediyor. Sizce bu süreçten sonra süreklilik olur mu, insanın ilgisini doğaya çekmek için neler yapılabilir? 

N.Ç. Elimizdeki doğal ve kültürel kaynaklar salgın sonrası ağırlık taşıyacak olan turizm türünü fazlasıyla karşılayacak özelliklere sahiptir. Likya Yolu gibi doğa ve kültür  rotalarıbüyük ihtimalle altın yıllarını yaşamaya başlayacaktır. 
Salgın süreci aslında doğru dürüst geliştiremediğimiz kültür ve doğa turizmini şimdiden trend haline getirmektedir. Salgın sonrasında kültür ve doğa turizmi taleplerinde patlama yaşanacağını düşünüyorum. Bu felaket sayesinde sürdürülebilir turizmin kapılarını kültür ve doğayla açacağız. Kalabalıklara karışmak istemeyenler yaz sezonu dışını tercih edeceklerdir. Özellikle doğanın en zengin zamanı olan ilkbaharlar, yazları da yaylalar revaçta olacağa benziyor. Deniz turizminde yat-tekne seçeneğinin çok ilerleyeceğini düşünüyorum. Bence bu yaz kiralanacak tekne bulmak oldukça zor olacak. Mavi turlar ihtimalle “karaborsaya” düşecek.Karavan turizmi de çok yükseleceğe benziyor. Doğa ve kültürel alanlarda özel destinasyonlar yaratıp nitelikli hizmet vererek ilgi daha çok yükselebilir. Ama bu cümle her zaman beni ürkütmüştür. Doğanın yoğun ve kötü bir kullanıma maruz kalacağından ve kaybedeceğimizden de korkuyorum açıkçası.

C.D.: Likya Yolu tescillenmediği için yürüyüş yolunun güzergahının sürekli değiştiği ve bu nedenle eko-turizme büyük bir katkısının olmadığı söyleniyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

N.Ç.Likya Yolu’nun orijinal korunmuş olduğu güzergahlar Antalya Koruma Kurulu tarafından tescillenmiştir.Likya Yolu kısmen antik güzergaha oturmasına karşın nihayetinde bir turizm rotasıdır. İlk kez Patara Yol Kılavuz Anıtı’nı ortaya çıkarıp yayınladığımızda ve sonrasında başka bilim insanlarının da arazi çalışmalarıyla kısmen belirlenen antik yol güzergahları bugünün “Likya Yolu” destinasyonuna bilimsel altlık sağlamıştır. Kate Clow’un 20 yıl önce yarattığı bu turizm rotası orijinal Likya yollarının bir kısmından geçmektedir. Bir kısmı da öngörülen patikalarla bağlanmaktadır. Yürünmekte olan Likya Yolunun tamamı orijinal olarak günümüze ulaşamamıştır. Ve elbette yol olduğu için de doğası gereği çok çeşitli arazilerden ve mülkiyet parçalarından geçmektedir. Öteki sorun güzergâh yakınlarında bulunan küçük yerleşimler sürekli yeni uzantılar ekleyerek kendi yerleşimlerinden ya da mülkiyetlerinden de geçmesini sağlamaya çalışmakta ve güzergâh bu nedenle de bazen bozulmaktadır. Buna rağmen Likya Yolu’nun tamamının kalıntı olup olmadığına bakılmaksızın kültür ve doğa içerikli bir turizm hattı olarak Bakanlık tarafından yasal çerçeveye oturtulmasını çok önemli buluyorum. Böylece koruma ve kontrol de sürdürülebilir şekilde sağlanmış olacaktır. Türkiye’de gittikçe artan bu tür yürüyüş rotalarının tamamının bir turizm projesi gibi Bakanlık denetiminde olması gerektiğine inanıyorum.

C.D.: Dünyanın en az bulunur kültür rotalarından biri olmasına rağmen rakipleri kadar yoğun ziyaret almayan Likya Yolu nasıl bir tanıtım çalışmasıyla aktifleştirilebilir?

N.Ç.:Bu sadece bir yol çalışması değildir. Yeryüzü insanlarının buluşma anlaşma ağı kurma eylemidir. Kültürlerarası diyalog için şenlikli bir kurgudur. Tarihi, doğayı ve kültürü öğrenme ve korumaya bir yol açmadır. Kültürel peyzaj alanlarının benimsenmesi için de avantajlı bir bahanedir.
Yoldur: İnsanları, toplumları, kültürlerini birbirine bağlar; buluşturur. Binlerce yıldır yaşamın aracısıdır. Kavuşmanın da ayrılmanın da aracısı olur. Binlerce yıldır ülkelerin sınırları değişir yollar değişmez. Çünkü yollar, üzerinden geçenin milletini, rengini, cinsini sorgulamaz: Herkes içindir. Bu nedenledir ki Avrupa Konseyi, kültürlerarası diyalogun aracısı olarak yolları kullanmaktadır. Biz de tam da bu kurguyla tanıtım yapmalıyız. Likya Yolu boyunca buluşulan muhteşem doğa, her bakışta Akdeniz ve her adımda antik yerleşimlerle günümüz geleneksel yerleşimleri zaten yeryüzünde eşi benzeri olmayan bir cazibe güzergahı oluşturmaktadır. 20 yıldır artık dünyaca tanınan bir yürüyüş güzergahıdır. Tanıtım eksiklerinin tamamlanması yanında insanların bu yol boyunca neleri yaşayacaklarının çok iyi anlatılması gerekir. 

Almanya’nın “Romantik Yol”u, Fransa’nın “MountBlanc”ı ve İtalya’da doğal ve kültürel yol, Peru’da kalıntı ve doğa keşfi sunan “İnka Yolu”, İsviçre’de “Kral Yolu”, Amerika’da “Büyük Kanyon”, Ürdün’de kültür ve doğa turu olan “Petra” gibi çok sayıda yürüyüş yollarının sunduğu deneyimlerin ve taşıdığı özelliklerin neredeyse tamamı Likya Yolu’nda bir arada mevcuttur: Romantiktir, doğal ve kültürel peyzajın her türlüsü vardır, arkeolojik kalıntıların envai türlüsü, el değmemiş doğa, heykel gibi dağlar, benzersiz Akdeniz panoramaları, her köşede farklı pitoreskler, zengin yerel mutfak, geleneksel yaşam ve de insanın en konukseveri Likya dağlarında, vadilerinde, sahillerinde yaşamaktadır.

C.D.: Bölgenin arkeolojik ve kültürel yapısını yakından tanıyan bir bilim insanı olarak güzergahı renklendirecek ve ilgi uyandıracak önerilerileriniz var mı? Ne tür projeler rotaya entegre edilebilir?

N.Ç.:Türkiye kültür rotalarının UNESCO tarafından onaylanması, yasal ve hukuki zemine tam oturtulmaları, Avrupa’daki benzeri rotaların işletme ve koruma-kullanma düzeyine yükseltilmeleri, onlarla kurumsal bağlarının hızla geliştirilmesi ve öncellikle de yolun ve yol üstündeki değerlerin korunması şartının yerine getirilmesi gerekir. 

İnançlarla, insanlarla anlamlanmış yollar kendi içlerinde özel güzergâhlarsa da aslında uğraklarındaki değerlerle sarmalanıp zenginleşerek zaman ve mekânı ortadan kaldıran buluşmaları da sağlayan geniş bir ağa dönüşmektedir. Bundan öte gastronomi, geleneksel ve folklorik değerler, flora, fauna gibi dokuların iç içe geçmesiyle de ayrıca anlamlanmaktadır. Nihayetinde yol sadece üzerinden gidilen bir düzlem değildir. Üzerinden gitmiş olmak için yapılmaz: Bir şeylere bir yerlere götürür. Her adımda ayrı bir renkle, bir tatla, kokuyla, farklı bir resimle buluşturur. Aynı yolda ilerledikçe adım başı zaman ve mekân değişir, insan değişir.

Likya Yolu’nun gereğince korunması, tanıtılması ve yararlanılabilmesi için bazı önerilerim şunlardır:

  • Her yıl Likya Yolu Festivali yapılmalıdır. Bu festival her ilçede aynı anda olmak üzere çok merkezli gerçekleştirilmelidir.
  • Uluslararası Likya Yolu yürüme yarışması düzenlenmelidir.
  • Dünya starlarının (Sanatçı, sporcu) Likya Yolunu yürümesini sağlayıp yüksek etkili tanıtım yaratılabilir.
  • Likya Yolu üzerindeki arkeolojik kalıntılarla ilgili etkileyici mitolojileri hikayeleri öne çıkarmak çok yararlı olacaktır. Hikayesi olmayan şeyler çok anlamlı değildir.
  • Likya Yolu’nu yürüyen genç bir grubun başına gelen heyecanlı ve yüksek duygulu aşk ve macera filmi gibi bazı prodüksiyonlar yaptırmak.
  • Güzergahta bulunan ilçelerin her biri için lokal Likya Yolu parçalarıyla ilgili alt destinasyonlar geliştirilmelidir. Zaten tümünü yürümek mümkün değildir. Parçalı tanıtmak ve pazarlamak daha akılcı olacaktır. Demre, Finike, Kumluca, Kaş ve Kemer için ve Göynük, Tekirova gibi daha alt birimler için de cazip kısa ama etkili güzergâh parçaları farklı yerel temalarla tanımlanmalıdır. Bu parçalar şu andaki Likya Yolu çalışmasında zaten mevcuttur. Burada bahsettiğim bu parçaların yürüme cazibesini arttırmak ve temalarla işlemektir. Örneğin Myra’da Kekova ve St. Nikolaos güzergahı, Olympos’ta Bellerophontes, Kemer’de Opramoas, Finike’de Perikle güzergahı gibi…
  • Güzergahtaki köylerde ve diğer yerleşimlerde bulunan halkın yerel yemek ve konaklama olanakları sunduğu geleneksel mimarlık ve mutfaklara sahip işletmeleri teşvik edip oluşturmak.
  • Keşif, heyecan, araştırma, inanç, tarih, kültür, doğa, spor, gastronomi, sağlık gibi pek çok ilgi alanını güzergâh boyunca buluşturabilecek uygulamalar yapmak,
  • Bilgilendirici broşürler ve yönlendirici cep uygulamaları GIS (Coğrafi Bilgi Sistemi) tekniğiyle detaylandırılıp tüm yol boyu varlıklarının detaylıca öğrenilebileceği biçimde geliştirilmeli. 
  • Turizm Bakanlığı Likya Yolu’nu yasal altlığa oturtmalı ve bununla ilgili ofis kurmalıdır. Ofis, Likya’nın tam da ortasındaki turizm merkezi Demre’de bulunan Likya Uygarlıkları Müzesi olmalıdır.
  • Likya Yolu yürüyüşçülerini tam sayamıyoruz bile. Yürüyüşçüler ve yürüdükleri güzergâh mutlaka kayıt altına alınmalıdır. Yürüyüşe başlayan gezgin cep telefonu uygulamasından standart kayıt yaptırmalı ve yürüyüşün bittiği zaman ve yeri de yine aynı uygulamaya işlemelidir.
  • Güzergâh boyuncagerekli yerlerde kontrol/güvenlik noktaları olmalı. Bunlar merkezle irtibatlı çalışmalıdır. Yol muhafızları kadrolu olarak çalışmalıdır.
  • Yolun her yıl baştan sona bakımı yapılmalıdır.
  • Zamana ve yürüyüş menzili hesabına göre belli rotalarda yardımcı ve koruyucu istasyonlar olmalı ve yürüyüşçülerin o istasyona ulaşabileceği elektronik sistemlerle donatılmalıdır. Elektronik kılavuzla en yakın istasyon rahatlıkla bulunabilmeli, gerektiği durumda yardım da istenebilmelidir. Bu sistem sadece yürüyüşçünün korunması ve hizmet verilmesine yönelik değil aynı zamanda yürüyüşçünün de doğaya ve kültüre zarar vermemesi için kontrol amaçlı bir sistem olmalıdır.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

ŞANS OYUNLARI

On Numara
Şans Topu
Sayısal Loto
Süper Loto