Yeni zamanların müzeciliği

17.05.2020 17:01

Hayattaki tüm konular arkasında eskisini bırakıp değişerek ilerlerken arkalarına bakmazlar. Hedefleri daima daha gelişmek ve insanların işine daha çok yaramaktır. Bu nedenle hayatta kullandığımız her mekân, her araç-gereç ve her aygıtın binlerce eski modeli önce depolarda hemen sonrasında da çöplüklerde veya dönüşüm tesislerindeki kaçınılmaz yerlerini almaktadır.

Yaşamdaki yerini ve işlevini kaybeden her şey ölür. Yerini yenisine bırakır.Buna insanın kendisi de dahildir. İnsanın ölümü gibi kültüre ait varlıklar da ölürler. Ama ölen insanların ardılları geçmişlerini bilmek ve hatta onlarla tarihsel ve duygusal bağlarını korumak isterler.

Bir geleneğin, özgün bir kültürün devamı olduklarını ve köklü bir geçmişe ait olduklarını hissetmek isterler. Harflerle yazılmış tarihi cümleler, kulaktan kulağa aktarılan sözler bu duygularını karşılamaya ve kalıcılığı sağlamaya yetmez. Ancak objelerin gücü buna yeter. Bu ihtiyaç bir insan için olduğu gibi bir millet, bir devlet, bir kent, bir şirket, bir meslek gibi her kişi ve kurum için geçerlidir.

Bir aile atalarından kalan eşyaları belki koruyup saklayabilir ama toplumun malı olan geçmişi ancak kurumsal yapılar tüm toplumlar için çok uzun gelecek için koruyabilir. Ortak hafızayı korumak devletin ve kurumların görevidir. İşte müzeler de tam da bu noktada devreye girer.

Müzeler dünyada yaşanmış hayatların her türlü hafızasını taşıyan objelerin organizasyonuyla ilgilidir. Bu organizasyon objeyi araştırıp bulmak, objenin taşıdığı bilgiyi çözümlemek, korumak, sergileyerek insanlara sunmak ve insanla obje arasında bir ilişki kurmak gibi pek çok adım içerir. Bunları yaparken de pek çok bilim dalından yararlanırlar.

İlgili olduğu konu deve kuşu yumurtası, klozet, araftaki ruhlar, ekmek, işkence, oyuncak, tarihi eserler gibi akla gelebilen hayata ilişkin detaylar ya da ekonomi, tarım, teknoloji, eğitim, kent gibi ana konular olabilir. Bu nedenle de müzelerin pek çok çeşidi vardır. En yaygınları ve en çok ilgi görenleri de arkeoloji, sanat ve doğa müzeleridir. Devasa hayvanat bahçeleri, müthiş boyut ve içeriklerde sanat müzeleri ve eşsiz tarihsel eserler içeren arkeoloji müzeleri dünyanın en gelişmiş kentlerini öne çıkarmak için büyük bir yarış içindedir.

Hatta gelişmiş metropoller müzeciliği sadece bir yapı içindeki kurum olarak düşünmemekte tüm kenti müze bilim ışığında biçimlendirmektedirler. Örneğin İstanbul tarihi yarımada sadece Topkapı, Ayasofya ve Arkeoloji Müzelerinden ibaret bir yer değildir. Sultanahmet Meydanının tüm unsurları, kültürel peyzajı, geleneksel kahveleri, Yerebatan sarayı, su terazisi, kapalı çarşısı, nargilecisi, köftecisi, simitçisi ve şiirleri ile yaşayan bir müzedir. Her bir unsur birbirini tamamlar veanlam bütünlüğüne ulaşır.

Ya da Moskova’da pek çok müze ve galerinin varlığı yanında meydanları, mezarlığı hatta metrolarının bile sanatla bezenmiş olması müze kenti örneklemektedir. 

Yani Gaziantep’te gastronomi müzesi açmaya gerek olmadığı, şehrin tüm yiyecek-içecek yerlerinin bu yaşayan müzenin bir parçası olduğunu düşünmek ve kenti bu olguyu destekleyecek biçimde örgütlemek gibi.

Sanat ve kültürle buluşmak için tek seçeneğin müzeye gitmek olmaması yeni anlayışla gelen harika bir duygudur. Hatta müzeye giden insandan öte insana ulaşan müze fikri de çarpıcı gelişmelerdendir.

Müzecilikte, bağlamından koparılan nesneler konusu hep tartışılır. Sonuçta müzede bulunan objelerin hiçbirinin asıl evi orası değildir. Her biri ayrı bir yerden ve ayrı bir zamandan gelmiş farklı objelerin sığınağı, öksüz ve yetimler yurdu gibidir. Somut olmayan varlıklarda (folklorik) durum daha acıklı hale gelir. Dans figürlerini göstermeyen bir giysi, hangi türküyü çaldığı belli olmayan bir saz, hangi ninninin okunduğu belirsiz bir beşik hiçbir zaman derdini tam anlatamaz.

Bir eser ait olduğu yerde doğru kimliğiyle durabilir ve ilişkide olduğu diğer nesnelerle birlikte anlamlı olur, bağlamını bulur. Bir türkü yazıldığı dağları terkeder, bir ata sözü atasını kaybeder, Teke zortlatması onu ilk doğuran sipsiyi tanımaz bile. Kilim desenli beşikler artık boştur. 

Velhasıl tüm somut bağlamlar mecburen eksilir, kaybolur. Modern müzecilik bu kaçınılmaz kaderi örtbas etmeye çalışır. Vatanından -tüm bağlamından- kaçırılmış eserler ise bambaşka bir öksüzlük içindedir. Müzecilik bu “eser gurbetçiliğini” saklayamaz. Bizim de gurbette -dünyanın tüm metropol müzelerinde- eserimiz çoktur. Hem de en seçkinleri.

Dünyanın her zamanında ve bir köşesinde üretilmiş olan eserleri tüm insanlık için saklamak ve bu eşyaların ne tür bilgiler taşıdığını anlayıp insanlara anlatmanın yollarını bulmak da ancak müzelerin yapabileceği bir görevdir. Evrene ait konuların ya da gündelik hayatımızdaki modern teknoloji ürünlerinin topluma öğretilebilmesi ve doğal çevre değerlerinin korunması veya iyi bir kentli yurttaş olabilmenin yolarının bulunması da yine ancak müze bilim aracılığıyla mümkündür.

Müzeler insanların pek çok ilgi talebini karşılayan içerikler barındırır. Sergilenen bir objenin hem tarihi hem kültürel ve hem de sanatsal yönleri çoğu zaman bir aradadır. Dolayısıyla eğitim de çok yönlüdür. Kültürle, sanatla dokunmuş eğlenceli bir keşif ve öğrenme dünyası sunar. Ayrıca büyük hedef olarak ülkeler kimliklerini müzeyle korumaya, kentlerine müzelerle çağdaş ruh vermeye ve farklı gruplar arasındaki bağları da müzecilikle güçlendirmeye çalışmaktadırlar.

Müzeler insanların pek çok duygusunu karşılayan içerikler barındırır, normal hayatın sıkıcı rutinlerinden uzaklaştırır. Meraklı, Heyecan verici, Orijinal, Estetik, İşlevsel, Açıklayıcı, Kapsamlı, Işıltılı,Sevgili, Bilgilendirici, Yaratıcı, Güzel, Uyarıcı, İçerikli, Aydınlatıcı, Dinamik, Çağdaş, Efsanevi, Renkli ve daha pek çok duygunun karşılığı müzelerdedir.

İnsanın 5 duyu organından ne kadar çoğu birlikte devreye giriyorsa müze o kadar başarılı sayılmaktadır. Yeni zaman müzeleri insan odaklıdır ve deneyim merkezleridir. Sosyal buluşma yeri ve katılım merkezleridir. Eskiden obje tapınakları niteliğinde olan müzelerbu sıkıcı karakterinden kurtulmak üzeredir.

Eskiden “ziyaretçi” denilen Müze kullanıcıları artık bakarak değil -mümkün olduğunca- kullanarak müzelerden yararlanmak istemektedirler. Artık objeler değil hikayeler ön plandadır. Artık insanlar özel günlerde arkadaşlarına müze üyeliği armağan etmektedirler. Değişimi kavrama yeteneği olan, anlayış köprüleri kurabilen, entelektüel erişimli hümanist yaklaşımlı müzeler şimdi ve gelecekte geçer akçedir. Şimdilerde butik müzeler, depo müzeler, mobil müzeler, dokunulabilir müzeler, sanal müzeler gibi yükselen trendler söz konusudur. Büyük ve etkili olan şey aslında müzelerden çok müzeciliktir.

Kısacası müze bir okuldur. Rakipsiz bir okuldur. Çünkü doğrudan objeyle eğitim vermektedir. Müzeler çok para kazansa da turizmin en etkili cazibe alanı olsa da tecim kaygısı olan kurumlar değildir. Kuruluşu ve işletilmesi çok pahalı olmasına karşın tüm dünya müzeler yapmakta yarış halindedir. Müzeler Ülkelerin ve kentlerin prestijleridir. Dünyadaki en önemli mimarlık eserlerinin müze ve kültür yapıları olması sürpriz değildir. Londra’dan önce British Museum’un, Paris’ten önce Louvre’un, New York’tan öte MOMA’ın ve İstanbul’dan önde Topkapı’nın olması şaşırtıcı değildir.

Yerel-özel geçmişin saklanmasından öte Dünya halkları adına dünya kültürleri ve sanatlarının biriktirildiği yerlerdir. Her yerde ve her zamanda olanların bir yerde ve bir zamanda bulunabilmesidir. Dahası, düne ve bugüne ait olanların yarına aktarılmasında yegâne araç olmalarıdır. Dünya değişmektedir. Müzecilik de öyle.

Eskiden uygarlık ölçütü kişi başına düşen elektrik sarfiyatı iken bugün artık “müzelere giden kişi sayısı” belirleyici olmaktadır. Yüksek teknolojiyle donanmış yarının müzeciliği ise bugünden izler vermeye başlamıştır. Şurası kesindir ki, tarih boyunca sürekli gelişim gösteren ve ilgi yükselten müzeler bu gelişimini ve uygarlık içindeki etkili yerini arttırarak koruyacaktır.

Gönül bağım- emeğim olan, sonuçlarından keyif ve onur duyduğum müzeleri anarak ve bu müzeleri hayata geçirenlerin uygar vizyonlarını tebrik ederek sözlerimi sonlandırmak isterim: Anadolu Oyuncak Müzesi, Dokumapark Antalya Kent Müzesi, Manavgat Kent Müzesi, Antalya Sanal Kadın Müzesi, Likya Uygarlıkları Müzesi, Dokumapark Modern Sanatlar Galerisi, Yeni Burdur Müzesi, Tufan Müzesi, Dokumapark Anadolu Şehitleri Müzesi, Lyrboton Kome Arkeopark Projesi ve pek çok sergi.Bunların içinde Dokumapark Kültür ve Sanat Adası Türkiye’de benzersiz bir müzeler kompleksi olarak farklı bir yerde durmaktadır. Dolayısıyla 5 yıldır birlikte emek verdiğimiz ve kısa zamanda uzun bir yol aldığımızKepez Belediye Başkanı H. Tütüncü ve ekibi ayrıcalıklı bir tebriği hak etmektedir. Dokumapark Müzeler Adası ayrı bir yazımın konusu olacaktır.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

Yazarın Diğer Yazıları