Üniversitelerde nereden nereye…

05.02.2021 11:22

Sevgili okurlar, zaman çok çabuk geçiyor. Bugün Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananları görünce aklıma kendi öğrencilik yıllarım geldi. 1990’lı yılların ilk yarısında Mimar Sinan Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde öğrenciydim. Fen Edebiyat Fakültesi Beşiktaş iskelesinin hemen yanındaydı.

Üniversitelerde nereden nereye

Boğaz manzaralı okulumuzun öğrencileri ağırlıklı olarak İstanbullu idi. Ama benim gibi İstanbul dışından gelenler de vardı elbette. Sınıfımızda Batı Trakyalı bir öğrenci vardı. Adı Cem Abdi Memet’ti. Yunan vatandaşıydı. Ama öz be öz Türk'tü. Kabataş Erkek Lisesi’nden mezundu. İstanbul Bahçelievler’de bir evleri vardı. Ailesi Yunanistan’da yaşıyordu. Kıvırcık saçlı, renkli gözlü, boylu poslu bir öğrenciydi. Mükemmel bir arkadaştı.

Üniversitelerde nereden nereye

Ben o dönemde Kumkapı meyhanelerinin hemen arkasındaki Kadırga Erkek Öğrenci Yurdu’nda kalıyordum. Cem ile yakın arkadaş olmuştuk. Cem yabancı uyruklu kontenjanından Mimar Sinan’a girmişti.

Şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi’nin rektörü Handan hoca; o yıllarda bizim eğitim gördüğümüz Fen Edebiyat Fakültesi'nde asistandı. Hatta eşi Burak bizim sınıf arkadaşımızdı. Burak,4 yıl boyunca derslerimize giren hocamız Hilmi Yavuz ile de çok iyi anlaşırdı. Hatta Handan hoca ile Burak’ın evlendiklerini de 2 yıl önce karşılaştığım Hilmi Yavuz’dan öğrendim.

Üniversitelerde nereden nereye

Mısır Çarşısı’ndaki patlamadan dolayı yargılanan Pınar Selek de bizim karşı sınıfımızdaki Sosyoloji bölümü öğrencisiydi.

Pınar varlıklı bir ailenin kızıydı. Buna karşılık Pınar tam bir sosyal demokrat yaşam felsefesine sahip bir genç kızdı. Okuldaki her türlü demokratik eylemde Pınar en ön safta yer alırdı. Zaman zaman okuldaki yemek ücretleri ve kalitesiyle ilgili düzenlenen eylemlere benim de katıldığım olurdu. Oradan tanırım Pınar’ı.

Enver Aysever de Pınar gibi Sosyoloji bölümü öğrencisiydi. Ama Enver bizden bir yıl sonra başlamıştı okula. Kendisiyle zaman zaman koridorda ya da kantincimiz Ziya abinin yanında oturup sohbet ederdik. O yıllarda Yenikapı’daki miting alanında kurulan çadırda çocuk tiyatrosunda oyunlarını sahnelediğini anlatırdı. Enver hatırladığım kadarıyla o yıllarda suya sabuna karışmayan bir öğrenciydi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak ile bakanlığı döneminde çalışan NTV’nin eski Ekonomi Müdürü Gökay Otyam da bizimle birlikte o dönemde Mimar Sinan’da öğrenciydi. Kendisi koridorda bazı günler gitar çalardı. Benim de çok sevdiğim rahmetli Fikret Otyam’ın yeğeni olan Gökay’la oturup sohbet etmişliğim hiç olmadı. Bir de bugün Türkiye’nin önde gelen borsa uzmanlarından biri olan Nuri Sevgen de bizimle aynı dönemde Mimar Sinan’da eğitim gören öğrencilerin arasındaydı. Nuri, Gökay gibi istatistik bölümü öğrencisiydi hatırladığım kadarıyla.

Üniversitelerde nereden nereye

Nuri o yıllarda borsa işine yeni başlamıştı. Zaman zaman Nuri ile borsa ve hisse senetleri konusunda sohbetler ederdik. O yıllarda bir ara ben de borsaya merak salmıştım. Ama aldığım Petrol Ofisi ve Tüpraş hisselerinden zarar edince, babamdan fena halde azar işitince bir daha borsaya girmedim.

Yunanistan vatandaşı Cem Abdi Memet dışında sınıfımızda bir Cem daha vardı. Onun Soyadı Üstüner. Cem Üstüner aslen Antakyalı idi. Ama İstanbul’da yaşıyorlardı. Yurtta kalan bir öğrenci olarak Onların evine de çok misafir oldum.

Birlikte çok güzel günlerimiz geçti. Cem’in babası Türkiye’nin önde gelen bir turizm şirketinde üst düzey yöneticiydi. Ben O dönemde Mimar Sinan Üniversitesi’nde her yıl 3 martta düzenlenen maskeli balolarının organizasyonlarında görev alan bir öğrenciydim.

Cem ile o dönemde iki katlı bir otobüs kiralayıp Çanakkale’ye Truva’ya okul gezisi bile düzenlemiştik. Cem Şimdi İstanbul’da bir sanat galerisinin sahibi. Sadece İstanbul’da değil dünyanın birçok ülkesinde sergiler düzenleyip küratörlük yapıyor.

Pandemi döneminde bile harika işler gerçekleştiriyor. Başarılarıyla gurur duyduğum bir arkadaşım. Üniversite öğrenciliğim sırasında yakın arkadaşlarımdan bir diğer Cem ise Antalya Lisesinde 3’üncü sınıfta iken aynı sırada oturduğum Cem Karaca’dır.

Halen Antalya’da Kum Heykel Festivalinin direktörlüğünü yapan sevgili dostum Cem benden 1 yıl sonra İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesini kazanıp İstanbul’a gelmişti. Beşiktaş’tan ev tutmuştu. Hatta Cem’in okul arkadaşlarıyla birlikte o yıllarda Özel bir radyoda program yapmaya başlayarak basın sektörüne adım atmıştım. Balıkesirli Okul arkadaşım Hakan Ataman ile birlikte program yapıyorduk.

Program yaptığımız radyoda çalışanların arasında Nur Fettahoğlu’nun ablaları Remziye ile Selvinaz da vardı. O yıllarda küçük bir çocuk olan Nur’un medya sektörü ile tanışması da işte o radyo günlerine kadar uzanmaktadır.

Batı Trakyalı arkadaşım Cem Abdi Memet ise, okulu yarım bırakıp gitmişti. Kendisiyle 2 yıl okul arkadaşlığımız oldu. Bir daha kendisiyle yüz yüze görüşemedik. Ama sosyal medyadan irtibatımız devam ediyor. Batı Trakyalı Cem Abdi Memet’in İstanbul’da geniş bir çevresi vardı. Zaman zaman Cem’in arkadaşlarıyla buluşuyorduk.

Cem’in yakın arkadaşlarından biri de mezun olduğu Kabataş Erkek Lisesi’nin beden eğitimi öğretmeni, aynı zamanda boksör olan Rıdvan hocaydı. Cem’in liseden öğretmeni olan Rıdvan hocayla zaman zaman Ortaköy’de buluşup eğlenirdik.

O dönemde Şeytan Lakaplı Futbolcu Rıdvan Dilmen de Ortaköy’de bir bar açmıştı. Orada çalışan garsonlardan biri arkadaşımızdı. Zaman zaman oraya takılırdık. Hatta Haluk Levent o yıllarda Ortaköy sokaklarında gitarıyla şarkı söylerdi. Sokaklardan çıkan bir sanatçıdır Haluk Levent. O yıllarda bizim eğlendiğimiz yerlerden biri de Galata Köprüsü kaldırıldıktan sonra Taksim’deki yeni adrese taşınan Kemancı’ydı.

Üniversitelerde nereden nereye

Bazen arkadaşlarımızla Kemancı’da buluşurduk. Bizim Cem Abdi Memet’in Boğaziçi Üniversitesi’nde de birçok arkadaşı vardı. Bu arkadaşlarının çoğu Cem gibi Batı Trakya Türkleriydi. Yabancı Kontenjanından girip kaydolmuşlardı üniversiteye. Ders geçmek öyle kolay değildi Boğaziçi’nde.

Hatta yabancı uyruklu öğrencilerden birçoğu sınıflarını geçemediği için okuldan atılıyordu. Ama okuldan atılan Batı Trakyalı öğrencilerin tekrar sınava girip aynı bölümü tekrar kazanıp kaldıkları yerden okula devam ettiklerini anlatmışlardı Cem’in arkadaşları. Baya bir gülmüştüm bu anlatılanlara. Boğaziçi öğrencisi olmak farklıydı. Öğrenci Yurtları bile farklıydı Boğaziçi’nin.

Örneğin benim kaldığım Kadırga erkek öğrenci yurdunda bizim odalarımızda bir elektrik fişi bile yoktu. Kadırga yurdunda kalırken tuvalette gizlice ketılda su kaynatıp kahve içerdik.

Hatta bir keresinde yurdun müdür yardımcısı su ısıtırken beni yakalayıp ketılıma el koymuştu. Buna karşılık Boğaziçi’ndeki yurtta kimse öğrencilere su ısıttığı için müdahale etmiyordu. Üstelik odalarının içinde bile elektrik prizi vardı. Tam bir özgürlük ortamıydı. Kıskanmamak elde değildi açıkçası.

O yıllarda Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ise İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçilmişti. Üniversitelerde fikir tartışmalarının yapıldığı toplantılar düzenlenip, öğrenciler anayasal hakları olan protestolarını yapabiliyorlardı.

Üniversitelerde nereden nereye

Polis bile rektörlüğün izni olmadan içeriye adım atamıyordu. Yurttaki odamıza gelince; yarısı sağ, yarısı sol görüşlüydü. Bazı günler gece yarılarına kadar fikir tartışmaları yapardık. Kızmadan, kavga etmeden, birbirimize hain, terörist muamelesi yapmadan. Medenice, korkmadan, özgürce görüşlerimizi açıklardık. Bugünlerde yaşananlara bakınca?

Hani diyorlar ya “Nereden nereye”

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

Yazarın Diğer Yazıları