Tüm beklentilerinizin gerçekleşeceği mutlu bir yıl dilerim

29.12.2020 10:16

Bizim zamanımızda Kuruyemiş ve Tombala yılbaşı gecelerinin bize eşlik eden ve en sevilen ikilisiydi.
Komşular veya akrabalar ile bir evde toplanılır, yeni yıl muhabbet ile karşılanırdı…
Yılbaşı tebrik kartlarımız günler öncesinden özenle seçilir, arkalarına en içten duygular yazılır ve postaya verilirdi…
Mektuplarımız vardı, sevgiyi, hasreti ve özlemi il’ den il’ e, gönül’ den gönül’ e taşıyan…

RADYOLARIMIZ HEP BAŞUCUMUZDAYDI…

Yanlış hatırlamıyorsan 60’lı yıllarda radyo yayınları sabah saat beş de istiklal marşıyla açılır; tarım ve hayvancılık konularının işlendiği, köylülere yönelik halk hikâyeleri ve türkü programlarla başlar yedi otuz haberlerinin ardında normal yayınını gece saat yirmi dört’ e kadar sürdürür ve yine milli marşımız çalınarak kapanırdı.
Açılış saatinden önce ya da kapanıştan sonra radyo belli bir süre frekans temizliği yapmak için kesintisiz ve tiz bir düdük sesi çıkarırdı…

Eskiden, şimdiki gibi saat başı haber verilmezdi. Sabah 7:30, Öğle 13:00, Akşam 19:00 ve gece 23:00 haberleri vardı.
Uzun kış gecelerinin biricik eğlencesi olan soba başında dinlediğimiz radyo programlarında, Yıldırım Önal’ lı arkası yarınları büyük bir heyecan ile takip eder, “Orhan Boran’ lı dakikalar” ve ilginç bilgilerin verildiği kültürel programları keyifle dinlerdik…

Eski günlerin radyo yayınlarından aklımda kalan “Yapım-onarım işleri yapılan yerlerde yavaş gidilmesi, yol işaretlerine ve işaretçilerine dikkat edilmesi” diye başlayan uyarılara zaman zaman bir de “Deniz kuvvetleri, seyir hidrografi ve oşinografi dairesinden” bildirilen bilmem kaç sayılı duyurular da eklenirdi.

“DEMİRBANK HAYIRLI GÜNLER DİLER…” İDİ HER SABAH…

Şu anda ki televizyon kanallarında yayınlanan öyle saçma sapan, bizim kültürümüzle örtüşmeyen, geleneksel aile yapısını bozmaya yönelik hiçbir dizi ve yayın olmazdı radyolarımızda…

En çok Anadolu’dan derlenmiş türküleri seslendiren ‘Yurttan Sesler Korosu’ nu severdik…

BİR MANİLERİ YOKSA KOMŞU ZİYARETLERİ OLURDU…

Hanımlar el işleri, dantelalar örerken, ince belli bardaklardan çaylar içilir, sohbet önce yakın çevreden başlar, sonra ülke sorunlarına geçilirdi…

Komşuluk sadece dilde değil, yürekteydi…

BAYRAMLARDA EL ÖPERDİK…

Armağanlarımız, şeker, çikolata ya da mendi arasında harçlık olurdu…

İlk mülkiyetlerimiz olan kumbaralarımızda harçlıklarımızı biriktirirdik…

MECMUALARIMIZ VE DERGİLERİMİZ VARDI…

1960’lı yılların çocukları ve yeni yetmeleri olan bizler okumayı seven ya da sevmek zorunda kalan bir kuşaktık.

Ne bulursak okurduk; klasik eserlerden tutun Kemalettin Tuğcu’ lara kadar…

Bir de o yıllarda hayatımıza renk katan, bizleri heyecanlandıran, kültürümüzü geliştiren dergiler vardı…

Doğan Kardeş, çocukluğumuzun en büyük kültür hazinesi idi…

Hayat ve Ses Mecmuası ile dünyayı tanıdık…

Teksas, Tommiks, Retkit, Tenten gibi çizgi romanların yanında Cep Fotoromanlarını da okuyarak hayallere dalardık…

Akbaba, Fırt, Gırgır ile hayata gülümseyerek bakardık…

Kupon biriktirerek aldığımız Ansiklopedilerimizden, bilgi açığımızı kapatırdık…

İNSANLAR HERHALDE DAHA AZ YORGUNDU Kİ, OTOBÜSLERDE BÜYÜKLERE YER VERİLİRDİ…

Büyüklerin yanında ayak ayak üstüne bile atamazdık…
Okullarda “ Büyüklerimi saymak, küçüklerimi sevmek…” üzerine ant içerdik ama okul dışına çıkınca büyük ve küçükleri hem sayar, hem de severdik…
On Kasımlarda, gazeteler siyah manşetlerle çıkar, fabrikalardan saat 09.05 de sirenler çalardı…

MAHALLELERİMİZ VARDI…

Nice dostluklar Mahallede kurulur, neredeyse doğdukları andan itibaren, aynı sokaklarda büyüyen çocuklar, sonra ki hayatlarında da ömür boyu sürecek bir dostluğun temellerini atmış olurlardı…
Mahalleli olmak, hayatın içerisinde olmaktı…
Mahalleli sadece kendi evini değil, çevresini de sever ve benimser, ağaca, kediye, kuşa, köpeğe sahip çıkardı…
Vita tenekelerinde, ful, sardunya, fulya yetiştirilir, eve girerken çiçeklerin, portakalın ve limonun kokusu bizleri kapıda karşılardı…

ÇOCUKLUĞUMUZ…

Biz çocuklar da doğanın bütün nimetlerinden sınırsız yaralanırdık. Yüzmeyi, balık tutmayı, sandalda kürek çekmeyi, ağaçlardan meyve, bahçelerden sebze çalmayı, tepelerdeki çalı diplerinden zehirsiz mantar, çalılardan böğürtlen toplamayı öğrendik.

Arap sakızı ( Mabel ) çiğner, topaç çevirir, saklambaç, birdirbir, uzuneşek gibi oyunlar oynar, kendi oyuncaklarımızı kendimiz yapardık…

1960’ların ortalarına kadar endemik dokusu çok zengin bir düşler ülkesi olan, yeşilin hakim olduğu ANTALYA’ da bütün canlılarla, börtü-böcekle alt alta, üst üste geçen bir ‘çayır-çimen çocukluğu’ yaşadık.
Mahallede büyüyen çocuklar olarak, genlerimize işleyen o kültürü ömrümüz boyunca da sürdürmeye çalıştık…
Hayatın her alanında bu ayrıcalığın farkına vardık ve ne zaman eski günleri ansak o tatlı gülümsemeler yayıldı yüzlerimize…

BAHAR GELDİMİ KIRLARA KOŞARDIK…

Kırlarımız vardı…
Anneler gününde, kucaklar dolusu papatyalar toplardık kırlardan Annelerimize…
Bahar, bahar gibi, leyleklerle, serçelerle, börtü-böcekle, yemişleriyle, çiçekleriyle gelirdi.
Yaz yaz gibi, kış kış gibi yaşanırdı.
İklim krizi henüz etkilerini göstermemişti ve eko-sistem kendi döngüsü içerisinde tüm canlılara cömertçe hizmet vermeye devam ediyordu.

ÇEVRE ÖRGÜTLERİMİZ YOKTU, ÇÜNKÜ ÇEVRE VARDI…

Evlerimizin önünden arıklar akardı…
İçinden çaylar akan bir şehrimiz vardı…
Denize dökülen 26 tane şelalemiz vardı…
Yeşilin sonsuz huzurunu bütünüyle kavramıştık, yeşil ANTALYA’ mız daha da yeşil olacaktı…

BİZLER HEP İYİYE VURULMUŞDUK…

İyi olanların kazandığı bir dünyada yaşadığımız ve iyi olanın daima kazanacağı öğretildi bizlere…
Üçe kadar sayarken bile, araya iki buçuğu sıkıştıracak kadar vicdanlıydık…
Çocukluğunda, renkli fotoğrafı olmayan ama çocukluğunu çok renkli geçiren bir nesildik biz…

ÇOK EKONOMİK YAŞARDIK…

Kuruş bile bir değerdi…
Bir Liranın hükmü vardı…
İşsizlik diye bir sorun yoktu…

YENİ BİR DÜNYA KURULACAK VE TÜRKİYE O DÜNYA DA YERİNİ ALACAKTI, İNANMIŞTIK…

Geleceğimizi, geçmişten koparmadan kuracağımıza inandık…
Suyun sonuna kadar var olacağına inandık...
Mevsimler etkilendi diye bir söylem olabileceğini hiç düşünmedik…

YAŞADIĞIMIZ BİNLERCE GERÇEK VE KURDUĞUMUZ BİNLERCE DÜŞ VARDI…

Şu anda avcumuzda sadece birkaç değer kaldı…
Bir yıl daha bitiyor. Yeni yıl, yeni umutlarla, yepyeni başlangıçlarla, gelmeye hazırlanıyor.
Dilerim ki yeni yıl hepimize güzellikler, mutluluklar, yeni sevinçler, bolca da kahkaha getirsin. Eski yılda yaşadığımız acıları, umutsuzlukları, hayal kırıklıklarımızı silip süpürsün.

TÜM DÜŞLERİMİZ GERÇEK OLSUN…

HEPİNİZE TÜM BEKLENTİLERİNİZİN GERÇEKLEŞECEĞİ MUTLU BİR YIL DİLERİM…

 

 

 

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

Yazarın Diğer Yazıları