Terörün Sosyal Psikolojisi

31.08.2015 06:15

Terör, dünyanın her tarafında bölücü ve yıkıcı bir sorun olarak görülmektedir.

Terör sorunu, ülkemizin maddi ve manevi kaynaklarını tüketmekte, ülke kalkınmasını olumsuz etkileyerek, insanımızın mutlu ve refah bir hayat sürmesini engellemektedir.

Her şeyden önce de devlete ve yöneticilere olan güveni azaltmaktadır.

Terör, ülkemizde bazı kesimlerin ekonomik ve siyasal anlamda beslendiği bir güç kaynağıdır. Bu nedenle terör sektöründen beslenen bu kesimler terörün bitmesini arzu etmemektedir.

Terör, varlığını oluşturduğu korku ile devam ettirmektedir. Oluşturulan bu korku, tarafları keskinleştirmekte, teröre destek veren kesimler ile toplumun büyük çoğunluğu arasında kutuplaşmalar yaratmaktadır. Bu durum beraberinde birtakım önyargıları ve düşmanlıkları getirmektedir.

Ayrıştırmak ve ötekileştirmek, terör örgütlerinin işine gelmektedir.

Bir ülkede bireyler, hangi kimlik, inanç ve dünya görüşüne sahip olursa olsun, birbirlerini yan yana yaşayabilecek, birlikte var olabilecek vatandaşlar olarak görmedikçe terör sorunu bitmez. Çünkü ötekinin yok olmasını istemek kanayan yarayı büyütmekten başka bir işe yaramaz

Terörle mücadelenin aynı zamanda bir toplum psikolojisi yönetimi olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir. Her şeyden önce terör örgütüne katılanların, ailesi ve toplumla bağlarını keserek niçin terör faaliyetlerine katıldıklarının çok iyi irdelenmesi gerekir.

Türkiye, bazı dönemlerde yapılan hatalara rağmen, azınlıkta olan kesimleri hâkim kimlik içerisinde eritme olarak tanımlanan “asimilasyon” yolunu hiçbir zaman tercih etmemiştir.

Doğru olan, anayasal vatandaşlık çerçevesinde tüm kimlikleri kapsayan, ortak değerlerde bütünleştirilmiş ve uyumlu bir milli kimlik oluşturma yolu olan entegrasyon”dur. Bu milli kimlik “Türk Milleti” olarak tanımlanmıştır.

Devletin görevi, herhangi bir anlayışı, ideolojiyi ve inanç sistemini dayatmak değildir. Demokrasilerde devlet, farklı görüş ve kimlikler karşısında eşit mesafede durmaktadır.

Tüm kesimlerin bir arada tutulabilmesi kolay bir iş değildir. Bunun için ortak değerlerin çok iyi anlatılması ve yaşatılması, demokrasinin işletilmesi, hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi, insan hakları ihlallerinin en aza indirilmesi, refah düzeyinin artırılması ve eşit dağılımı gerekir.

Devlet için esas olan, vatandaşının huzurlu ve refah içerisinde yaşaması ve yaşatılması için çareler, çözümler aranmasıdır.

Terör sorunu mutlaka bilimsel veriler ışığında ele alınıp, tartışılması gereken bir konudur. Her gün TV ekranlarında ve sosyal medyada bu konuda hiçbir bilgi ve deneyimi olmayan insanların kutuplaştırıcı, içi boş söylemlerini dikkate almamak gerekir. Tamamen dalkavukluk ve ideoloji kokan bu programlar haklı olarak izleyicilerin tepkisini çekmektedir.

Terörle veya terörizmle mücadele sadece teröristle silahlı mücadele değildir. Böyle olsa çoktan bitirilmesi gerekirdi. Burada yapılması gereken, terör örgütlerinin yapacağı eylemlerin iyi bir istihbarat ağı ile önlenmesi, sistemli ve dinamik bir çalışmayla terör örgütüne katılımın durdurulmasıdır.

Terörle mücadele, sadece güvenlik bürokrasisi ile çözülemez. Çünkü temelinde sosyal, psikolojik, siyasal ve ekonomik birçok etmenler bulunmaktadır. Bunları ele almadan, terörü besleyen kaynakları kurutmadan, dış bağlantılarını açığa çıkararak kökünden kesmeden terörle mücadelede başarılı olunamaz.

Bu gerçekten hareketle siyasi irade, 2012 yılından itibaren terörle mücadeleyi sadece güvenlik bürokrasisine bırakmamış, direksiyona bizzat kendisi oturmuştur. Bundan geriye dönüş, yarardan çok zarar getirir.

Sürdürülen iyi niyetli barış çabalarını PKK ve yandaşları boşa çıkarmış, bu süreçte şark kurnazlığı ile sığınak, mühimmat ve eleman sayısını artırmış, bölgesel bir güç haline gelmiştir.

Bunun öngörülmesi, takip edilmesi, yapılan uyarıların dikkate alınması ve bu oyuna düşülmemesi gerekirdi. Bu nedenle “Çözüm Süreci”nin başarılı olduğunu ya da başarı ile yürütüldüğünü söylemek güçtür.

Son 30 yılda PKK terör örgütü ile mücadele eden Türkiye, on binlerce vatan evladını terör olaylarında şehit vermiştir. Hala memleketin dört bir yanında şehit haberleri gelmeye devam etmektedir.

Anneler ağlamakta, yürekler dağlanmakta, ateş düştüğü yeri yakmaktadır.

Duygusal demeçleri, klişe sloganları halk çare olarak görmemekte, devletin gerekeni yapmasını beklemektedir.

Kamu düzeni ile özgürlükler dengesi bozulmadan, biri diğerine feda edilmeden, terörle mücadele tavizsiz bir şekilde sürdürülmeli, akan her kanın hesabı sorulmalıdır.

Ama hukuk çerçevesinde…

Yapılan her insan hakları ihlalinin terörü besleyen bir faktöre dönüştüğünü düşünüyorum.

Terör örgütüne bu fırsatı vermeyelim.

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

Yazarın Diğer Yazıları