STK´lar Ne İş Yapar ?
01.08.2014 14:32Sivil Toplum Kuruluşlarının toplumda çok sesliliği ve farklı eğilimleri temsil etmeleri nedeniyle siyasal katılımı artırarak demokrasiye katkı sağladıkları düşünülür. Halbuki ülkemizde yıllardır bazı STK’ların farklı yaklaşım ve söylemleri gerekçe gösterilerek devletin varlığı ve bütünlüğü için tehlikeli kuruluşlar olduğu algısı yaratılmıştır. Her 10 yılda darbelerle kesintiye uğrayan siyasal yapımız, demokratik değerlerin gelişmesini önlediği gibi, STK’lara karşı da güvensiz ve şüpheci bir yaklaşım sergilemiştir.
Sivil toplumun gelişmesi,“Hürriyet”,”Adalet” ve “Barış” gibi kavramların toplumda değer bulması demektir. Başka bir deyişle, hür bireylerden oluşan bir toplum, güçlü bir devletin ve adaletin oluşmasını sağlar. Böylece toplumda ”sosyal barış” sağlanabilir, “sosyal hukuk” gelişebilir. Demokratik ve sosyal devlet anlayışının egemen olduğu ülkelerde insanların daha hoşgörülü ve daha huzurlu olduklarını görüyoruz.
Bizdeki STK’lar batı demokrasilerinde olduğu gibi işlevlerini yerine getirebiliyor mu? Kuruluş amaçlarını, hangi sorunları çözmek için bir araya gelindiğini, sorunun paydaşlarını ve çözümünü biliyor mu? Kısaca bizdeki STK’ların vizyonu var mı ya da vizyon geliştirmek için neler yapılıyor? Bu soruları açık yüreklilikle cevaplamamız gerekiyor. Bu sorunun suçlusu ya da sorumlusu olarak sadece devleti ya da siyasi aktörleri suçlamak kolaycı bir yaklaşım olur. STK’lar da aynaya bakmalı, kendi yüzlerini yalın bir şekilde görmeli ve gerçeklerle yüzleşebilmelidir. STK’ların sorunlarına eleştirel olarak bakmak gerekirse;
- Ülkemizde üzülerek ifade etmeliyim ki, STK’lar batı standartları çerçevesinde yeterince örgütlenememişlerdir. Birçoğu sadece üyelerine yönelik faaliyet yürütmektedir. Üyelerin sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal birikimlerinin artırılmasına yönelik hizmetler tabii ki önemlidir ama bu da yapılamamakta , ”yeme içme partileri”, ”seyahat amaçlı yurtdışı gezileri”, ”müzikli, çengili yemek organizasyonları” dernek faaliyeti olarak gösterilmekte ya da öyle olduğuna inanılmaktadır. Bazıları bunu bazen öyle abartmakta ki insanın o derneğe üye olası gelmektedir!
- Bir kısım STK’lar ideolojik ve paravan kuruluşlardır. İnsan hakları, hukun üstünlüğü, din ve vicdan hürriyeti, temel hak ve özgürlükler, teşebbüs hürriyeti gibi evrensel değerlerin savunulmasında sınıfta kalmışlardır. Bu değerleri her şart ve zeminde savunmaları gerekirken çifte standart uygulamışlar,işlerine geldiğinde “demokrasi havarisi” kesilmişler, gelmediğinde ise“süt dökmüş kedi” gibi olmuşlardır. Türkiye’de ve dünyada meydana gelen siyasal ve toplumsal gelişmelerden rahatsız olup,ideolojik davranmadan tepki koyan,yakıp dökmeden demokratik eylem hakkını kullanan kaç STK tanıyorsunuz? Halkın STK olarak bildiği dernekler,ya” hemşeri dernekleri “yada farklı amaçlarla,farklı isimlerle kurulan “Kanarya Sevenler Derneği”gibi kuruluşlardır.
-Türkiye’de “kamusal alan” sivil toplum yerine devlet erkanının varlık ve söylem alanıdır. Yıllardır güçlü devlet, zayıf sivil toplum hedeflenmiştir. Araştırması, sorgulaması, tartışarak uzlaşması gereken sivil toplum susmakta; kimliğimize, kültürümüze ve inançlarımıza dair söylemler ve sorunlar siyasi aktörlerce konuşulmakta ve ele alınmaktadır. Kamusal alanda dengeyi sağlaması gereken devlet, onu dizayn etmeye çalışmaktadır. STK’lar bunu yapamazsa onlar adına birileri yapacaktır. Aslında ülkemizde STK’ların devlet tarafından kabul edilme sorunu vardır. Her yerde bulunan devletin, hiçbir yerde etkin olarak bulunamayacağını bir öğrenebilsek sorun çözülecektir. Yeni siyaset anlayışı “devlet merkezli” değil, ”toplum merkezli”dir. Bunun için demokrasi kültürümüzün demokratikleşmesi gerekmektedir.
- STK’ların devletin vesayeti altında olmaması, kendi yapılanmaları ve faaliyetleri hakkında kendilerinin karar vermesi gerekir. STK’ların görevi kamuoyu oluşturarak devlet politikasını etkilemek olmalıdır. Devleti ele geçirmeyi hedeflemek ya da devlete yaranmak için politikalar oluşturmak işlevleri arasında yoktur, olmamalıdır. Bazı STK yöneticilerinin sosyal statü elde etmek, eş dost ve yakınlarına iş bulmak, yerel yönetimlerden çıkar elde etmek, davetlerde ve etkinliklerde görünme adına kamu yöneticilerine yaranma yarışı içerisinde olmaları hoş karşılanamaz. Tabii ki onlar da birey olarak siyaset yapacaklar, siyasi birikimlerini ülke yararına kullanacaklardır. Aslında işlevlerini yerine getiren iyi bir STK, aynı zamanda iyi bir “siyaset okulu”dur. Burada dikkat edilmesi gereken kuruluşun araç olarak kullanılmamasıdır.
- Devlet yetkileri ve kaynakları merkezileştiğinden toplumla olan bağlar zayıflamakta, bireysel bağlılık azalmaktadır. Günümüzde STK’ların en önemli sorunu ekonomik yetersizlik ve kaynak yaratmakta çekilen güçlüktür. Yasal yaptırım güçleri olmadığından üye aidatları bile toplanamamakta, kamuoyundan yeterince destek alınamamaktadır. Ayakta kalma çabasına giren STK’lar, sosyo-ekonomik kalkınmada kamu kuruluşları ile işbirliği yapamadıklarından çoğu kez kişisel çıkarlara alet olmaktadırlar. Bunun çözümü devletin halk adına yaptığı projeli çalışmaları STK’larla birlikte yürütmesidir. Sadece devletin memuruna güvenme, diğerlerine kuşkucu bakma alışkanlığından vazgeçilmelidir. Bu yöntem daha ucuz ve kolaydır. Kaynak ve personel israfını da önler.
- STK’ların diğer bir eksikliği de, üyelerin ve gönüllülerin “sorumluluk eksikliği”dir. Üyeler arasında işbirliği ve koordinasyon kurulamamakta, üyeler gerek fikri anlamda, gerekse katılım anlamında desteklerini esirgemektedirler. Her şeyi başkan ve yönetimden bekleme alışkanlığı ısrarla sürdürülmektedir. Böyle olunca da yöneticiler bir süre sonra kuruluşu kendi malı gibi görmekte, kendi anlayış ve düşüncelerine göre kuruluşu yönetmektedirler. Bu durum demokrasiye katkı vermesi beklenen STK’ların kendi içerisinde “demokrasi “ve”güven” sorunu yaşamasını getirmektedir. Kendi yönetim kurulu toplantısına katılmayan, alternatif fikir üretmeyen, kendisini kuruluşun üstünde gören, sadece eleştiren, fitne ve fesat çıkararak faaliyetleri baltalamaya çalışan yönetici sayısı da az değildir. Bir STK sürekli ve istikrar içerisinde yoluna devam etmek istiyorsa; kişisel çatışmalar bir yana bırakılmalı, iletişim eksiklikleri giderilerek üyeler arasında sosyal ilişkiler ağı güçlendirilmelidir.
- STK’ların toplumla ve medya ile de ilişkileri yeterli düzeyde değildir. Toplum adına çalıştığını iddia eden bir kuruluşun, kendini topluma ve hedef gruplara tanıtma eksikliği olabilir mi? Toplumun ilgisizliği, önyargısı ya da medyanın yeterince faaliyetleri kamuoyuna duyurmadığı serzenişlerini duyar gibi oluyorum. O zaman biz işimizi öyle iyi yapmalıyız ki toplum ilgi ile karşılasın, medya haberlerimizi yazmak zorunda kalsın. ”Ağlamak ancak acizlerin işidir.” Hangi önemli projeleri hayata geçirdik de medya yazmadı ya da toplum ilgisiz kaldı. ”Lafla peynir gemisi yürümez. ”Önemli konularda üyeleri arasında bütünlüğü sağlayamayan, uzman kişi ve kurumların bilgi ve deneyiminden yeterince yararlanamayan, birbirleri arasında güçlü ve etkin bir “ortak platform” bile kurulamayan bir ülkede STK’lar ve demokrasi gelişir mi?
Barber’in dediği gibi; ”Demokrasi büyük liderler tarafından değil, yetkin ve sorumlu vatandaşlar tarafından güvence altına alınabilir. Sorumlu vatandaşların kendilerini geliştirecekleri, etki güçlerini artıracakları yerler de STK’lardır.”
“Bir mektup yazdım Hasan’a, ha Hasan’a, ha sana..”
Yorumlar
Yazarın Diğer Yazıları
- KENDİNİZE ÇEKİ DÜZEN VERİN!05.01.2018
- Adı Kondu, Doğum Ekim Sonu…05.09.2017
- Malazgirt'ten Dumlupınar'a…30.08.2017 Tümünü Gör