Sosyal sigortayı paylaşımla çözmüş, iki sivil toplum örgütü...

31.05.2020 09:39

Dünün İskelesi farklı bir dünya idi…

Şu anda meydan diye tabir edilen amfi tiyatronun olduğu yerde büyük ve uzun bir GÜMRÜK BİNASI,İSKELE CAMİNİN tam ön çaprazında İSKELE KAHVESİ, onunda biraz ilerisinde kumluğa doğru KARANTİNA BİNASI bulunurdu… Sefere çıkacak tekne, gümrükten vesika, karantinadan yola çıkış vizesi anlamında patentalırdı…

Antalya’nın coğrafi özelliği gereği falezlerin bazı yerlerinin altından çıkan soğuk su,İskelede de iki yerden çıkardı. Birisi İskele Camiinin altından, diğeri de gümrük binasının önünden… Çok eski tarihlerde, Antalya’da şehir suyu olmadığı için, O sular, eşeklere dörder teneke halinde yüklenir, evlere “İskele Suyu” diye satılırmış…

İskelede çalışan kesmi dörde ayırmak mümkündü…

Birincisi HAMALLAR, sonra MAVNACILAR yani kürek çeken denizden anlayanlar, üçüncüsü de MAVNA SAHİPLERİ yani patronlar… Dördüncüsü de KAMYONCULAR… Yaklaşık 70 civarında MAVNA vardı, benim çocukluğumda… MAVNA eskinin tek kürekli büyük sandallarıdır. Tüccardan mal İskeleye gelir, Hamalbaşı malı teslim alır, hamallar yükü sırtlarında mavnalara, mavnacılar da mavnaları tek kürekle ve kendilerine has bir teknikle“heydiyales” nidaları içerisinde açıktaki gemilere taşır, mavnadan da vinçlerle alınıp gemideki HAMALLAR tarafından istif edilirdi…

Sonra ki yıllarda Şaban REİS ve RECEP ACAR’ın motorlu teknelerine bağlanıp, çekilme sureti ile gemilere mal götürmeler başladı…

Genelde, Koyun, keçi, sığır, Un, hububat, pamuk ve kereste sevk edilirdi…

Kışın havalar kötü olunca MAVNACILAR çok zorlanırdı, fakat her zaman HAMALLARIN işi en zor olandı…

Hamallık önemli bir meslekti…

Bugün bazen hakaret olarak kullanılan bu kelime, bir zamanlar oldukça itibar edilen normal bir işti… HAMALLAR Çok güçlü ve kuvvetliydiler, yüz kiloluk çuvalı koşarak getirip mavnaya omzu ile atarlardı… Hatta iki çuvalı üst üste koyup taşıyanlar bile vardı.

Çanakkale Savaşında 275 kiloluk top mermisini taşıyan OnbaşıSEYİT ALİnin de mesleğiHAMALdı. Taşıdığı mermi, ateşlenip İngiliz Ocean zırhlısını vurarak, savaşın seyrini değiştirmişti.

1908 tarihli talimatnamede HAMALLAR güçlü ve sağlıklı insanlardan seçilmeliydi.

Sadece İskelede değil, İstanbul’da da Sirkeci, Unkapanı, Mısır Çarşısı, Kapalı Çarşı, Karaköy, Perşembe Pazarının şehrin ticari merkezi olduğu yıllarda, HAMALLAR ticaretin baş aktörleri idi…

İstanbul’un Mimarisi ve yaşamıyla bütünleşmiş olan bu meslek, Malatya Pötürge ve Adıyaman Gerger’den gelenlerin elinde babadan oğluna geçen bir meslek halini almıştı…

Bu mesleği yapanlar kendilerini zanaatkar olarak görürlerdi…

Bazen mecburiyetten insan taşımak zorunda kalırlardı…

Bir zamanlar gazetelere manşet olan haberde “Sirkeci’yi ziyaret  eden ve ince topuklu ayakkabıları ile yürümekte zorlanan yazar Agatha Christie, dört HAMALIN taşıdığı sal ile Pera Palas’a taşınmıştı…”

Eskiden meyhanelerde çok içip evlerine gidemeyenler için de kapıda küfeleri ile bekleyen HAMALLAR olurmuş, “ küfelik olmak” tabiri buradan geliyordu herhalde…

İskelede hamalların başlarında hamalbaşı vardı…

Osmanlıda da bu görevi KEYHUDA Vekilleri üstlenmiştir…

İskelede HAMALLAR iki grup ayrılırdı, benim çocukluğumda…

Birinci grup KARA HAMALLARI, başlarındaHAMALBAŞI GİRİTLİ MUSTAFA Amca,

İkinci grup GEMİ İÇİ HAMALLARI, başlarında MEHMET ATILGAN Amcam,

MAVNACILARIN başında da Önce rahmetli ŞABAN REİS, sonra ÖZTÜRK ACAR ( ÖZÜ ) vardı…

Hepsi de ebediyete intikal ettiler, mekânları Cennet, ruhları şad olsun…

KARA HAMALLARININ geneli Elmalı ve çevresinden gelenler oluşmuştu. MAVNACILAR Kaleiçi’nin yerlileri, genellikle İskenderiye’den göç etmiş, Kaleiçi’ne yerleşmiş denizcilik ve balıkçılıkla uğraşan kesimdi…

GEMİ POSTASI HAMALLARI da Yenikapılı, Kaleiçili muhacirlerdi…

ALİ KUTLAY, iskeleye gelen ve giden yüklerin % 90’ının komisyoncusu idi.

HAMALBAŞININ AĞZINDAN ÇIKAN HERŞEY KANUNDU…

HAMALLAR maaşlarını ondan alırlar, işe alımlar, işten çıkartmalar tamamen HAMALBAŞI'nın sorumluluğundadır. Disiplini o sağlar, derhal işten atar, işten atılan bir daha İskeleye inemezdi, disiplinsizliğe karşı hiç tavizleri yoktu.

Sosyal sigortayı paylaşımla çözmüş, iki sivil toplum örgütü...

Ay sonunda HAMALBAŞI hak edişlerini ALİ KUTLAY’dan alır, kaç HAMAL var ise, her biri bir pay olarak, HAMALBAŞI iki pay olarak hesap edilir, hasta olan, sakat olan, vadesi veya kaza ile ölmüş olan HAMALLAR içinde birer pay ayrılır, onlar da o ay çalışmış gibi pay alır, ölmüş ise varislerine on sekiz yaşına gelmemiş çocuklarına, evlenmemiş eşine hayatı boyunca sanki eşi çalışıyormuş gibi pay gönderilirdi.

Aralarında, hiçbir yazılı akit, sözleşme, kağıda dökülmüş bir yazı olmamasına rağmen, müthiş bir sözlü birlik oluşmuştu…

Sanıyorum dünyada da başka bir örneği de yoktur…

Bu konu MAVNACILAR yani deniz işçileri içinde aynen geçerli idi…

İskeleye renk katanKAMYONCULAR da yine pay usulü çalışırlardı…

Onların hayat ile mücadeleri Kaleiçi'nde büyüyen herkese örnek olmuştur…

O nedenledir ki onları uzaktan seyrettikçe, sahaya çıkınca maçı almak gibi, ya da gazozuna bile oynanan maçlarda kaybedince ağlayabilecek kadar bir HAYAT FELESEFESİNE ve MÜCADELE RUHUNA sahip olduk… Paylaşabilmeyi doğru şekilde uygulamakta bizlere yol gösterici oldular…

Onları tanımayanlar, sanırım iri yapılı oluşlarından ötürü, çocuklarına “iskelenin tekin bir yer olmadığını, iskeleye inmemeleri gerektiğini” söylerdi…

Oysa o cüssenin altında karıncayı bile incitmekten çekinen bir yapıları vardı…

Bizlere ve ailelerimize karşı o kadar saygılı ve sevgi doluydular ki, aynı mahallerde, yan yana yaşardık. Çocukları kardeşlerimizdi… İskelede sabahtan akşama kadar, onların arasında koşar oynar, kumluk da çimer, mavnaların altından dalarak geçer, rıhtımda veya mendirekte elimizde kargılar, likkoz veya serpe yakalayıp, tenekenin üzerinde pişirirdik, çocuklarıda aramızda olduğu için bazen onlarda bize eşlik ederdi…

Yani bizlerin çocukluk bahçesi iskele, HAMALLAR ve MAVNACILAR için büyük bir mücadele ve disiplinin en güzel örneği idi…

Polisi var, Jandarması vardı ama hiçbir olayı polis ve jandarmaya yansıtmadan, kendi içlerinde hallederlerdi. Adeta Kendi kendini kontrol eden, yine kendi içerisinde bir disiplini vardı İskelenin…

İskele HAMALLARININ milli mücadele yıllarında Yunan Vapurunun yüklerini boşaltmamak için aylarca sürdürdüğü boykot da tıpkı SEYİT ALİ ONBAŞI gibi bu disiplinin ve vatanseverliklerinin bir örneğidir…

Hepsinin de emeklerine, yüreklerine ve alınterlerine sağlık...

Uzun yıllar içinde oluşmuş olan İskeledeki; mücadeleyi, dostlukları, ticareti, paylaşımı, herkesin isminin önündeki lakabını, bir devre imza atmış önemli şahısları ve onların yaşanmışlıklarını kitaplara sığdırmak mümkün değil…

Bu nedenle başka bir yazımda DÜNÜN İSKELESİNi anlatmaya DEVAM EDECEĞİM

Haftaya kadar Sağlıkla Kalın…

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

Yazarın Diğer Yazıları