Sevdiği İçin Gelenler ve Doğduğu İçin Sevenler: Antalyalılar

20.11.2019 12:56

“Geçmişin konukları olan hayatta kalabilmiş orijinal kent parçaları, bugün için, sırtlarındaki hafıza yüküyle bir tür kalıcı enstalasyon, bir tür nadireler kabinesidir.

Kaldı ki tarihin yerleştirdiği bu yapıtlar zamanlarından taşıdıkları görsel farklılıklarıyla kent insanlarını sadece şimdiki zamanda yaşama zorunluluğundan da kurtarırlar:

Kahvaltısını 21. yüzyılın modern evinde yapan bir yurttaş, kahvesini şimdi kafe olan 18. yüzyıldan kalma bir yapıda içtikten sonra akşam yemeğini şimdi restaurant olan 19. yüzyıldan kalma bir köşkte yapabilir ve 20. yüzyıl kaldırımlarından yürüyerek de 21. yüzyılda yapılmış evine dönebilir.

Zaman tüneli gibi geçen bir günlük hikâyeyi yaşatan, toplanarak büyüyüp zenginleşmiş çok zamanlardan kalmış farklı kentlerin toplamıdır: Birikmiş bir yerleşimdir.

Kentin geçmişinden gelen stok her zaman estetik mimari değer taşımayabilir ama bu durumlarda güzellik, yapının tanık olduğu anın aktarımcısı olmasının inceliğiyle estetiğe katılmaktadır.

Büyük bir hikâyenin küçük bir parçası olduğu için de önemlidir. Tavandan sarkan klasik avizeye şimdiki zaman elektriği bağlıysa da avizeyi çerçeveleyen tavan baroktur.

Erken Cumhuriyetten kalan bir fabrika binası mimari bir eser olmayabilir ama bir sanayi tesisinin paydaş yoğunluğundan kaynaklanan zengin hafıza yükü nedeniyle kent için kıymetlidir.

Ya da ben torunuma, okuduğum ilkokulu göstermek istiyorum sadece… Bu bir kalıntı ya da geçmiş nostaljisi değil yarın için öncesiz kalmama isteğiyle geçmişe mülteci duyguların akla yaptırdığı koruma planı ve geçmişin toplamından süzülen cazibedir”.(Çevik, “Grace of the City 2019)

Salt genetik ve duygusal hatıraların bağları var diye dedelerimizin giydiği cepken ya da ninelerimizin yaptığı bazlamadan ibaret değildir geçmiş. O bazlamanın dumanı Karain’de hala tütmektedir.

Kaleiçi’nde bize bakıp duran her alfabeden yazılar ve dilde sözler Antalya’nın başka bir kokusunu taşımakta, başka bir türküsünü söylemektedir.

Likçe, Sidece, Eski Yunanca, Latince, Arapça, Osmanlıca, Karamanca, Türkçe ve daha bilinmedik niceleri ve yazının olmadığı çok uzun bin yılların bilinmedik dilleri hep aynı Antalya’yı anlattı.

Politeist, Pagan, Musevi, Hıristiyan ve Müslüman ibadethanelerinde aynı Antalya’ya dualar okundu. Romalının, Osmanlının, Giritlinin yediği balıklar Antalya Denizi’nin aynı sularındandı. 

Tıpkı eski zamanlarda olduğu gibi çok dillerin konuşulduğu dünyanın her yanından insanların yaşadığı kozmopolit bir memleket.

Tıpkı eski zamanlarda olduğu gibi farklı sofraların kurulduğu bir memleket. Tıpkı eski zamanlarda olduğu gibi farklı evleri saran farklı bahçelerin olduğu, her dilde şarkı-türkünün birlikte okunduğu bir memleket.

Ve tıpkı eski zamanlarda olduğu gibi dedesi de Antalya’da doğanların nüfusun azınlığını oluşturduğu herkesin memleketi. Antalya biraz Burdur biraz Ankara’dır, biraz Isparta biraz Konya’dır.

Biraz Gaziantep’se biraz da Muğla’dır. Biraz Yörükse biraz Girittir. Yani Anadoludur. Her dönemdeki gibiharika bir karışımdır. Böylece Akdeniz balıklarına güneyin kebapları, kuzeyin pidelerin eyerli civeler karışır. Yanlarına Antalya piyazı ve sonlarına da kabak tatlısı konur. Türkiye sofrası olur.

Düşünün ki Yivli Minare’den ezan dinleyen bir Erzurumlu, Hıdırlık’ta kızıl akşama dalmış bir İzmirli, limanda saz çalan bir Vanlı, denizden balık toplayan bir Trabzonlu…

Antalya’nın en yüksek makamında bir Rizeli, Üniversite’yi yöneten bir Sivaslı, AGC’nin başında bir Alanyalı, Müzeyi yöneten bir Artvinli, Belediyeyi yöneten bir Antalyalı, bilmem hangi kurumun hangi STK’nın başkanı bilmem hangi şehirli.

Türkiye’nin her yerinden binlerce bilim insanı, Türkiye’nin her yerinden binlerce turizmci, Türkiye’nin her yerinden binlerce subay, bürokrat, teknokrat.

Türkiye’nin her yerinden binlerce sanatçı, sanayici, gazeteci…İşte Antalya güzelliği ve Antalya’nın Türkiye mozaiği.

Ve kentlerini birbirinden çok seven bu parlak beyinler ve bu renkli yürekler ve üzerinde yükselen ışıltılı bir dünya kenti.

Sevdiği için gelenler ve doğduğu için sevenlerin paydaş tutkuları kenti kucaklar. Bir yerli olmak ve bir yerin sahibi olmak oraya verilen emek kadardır. Orada yaşanan yılların uzunluğu kadar değil.

Şimdi hâlâ sorarsanız Antalyalı kimdir? Siz bilirsiniz.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

Yazarın Diğer Yazıları