Öğrencilikten, öğretmenliğe giden kutsal bir yol...

23.11.2020 09:30

Geriye dönüp baktığımızda özlemle gülümsediğimiz, İlkokul yıllarımızdan başlayarak biriktirdiğimiz anılar o kadar çok ki…

GAZİ MUSTAFA KEMAL İLKOKULU 4. Sınıf öğrencisiyim, Öğretmenim nur içinde yatsın GÜNSELİ AKAND.

23 Nisan haftasındayız, “Okul, okul bahçesi, öğrenciler ve ellerinde bayraklar temalı bir resim yapmamızı istedi öğretmenimiz…” hepimiz iyi veya kötü bir resim yapmaya çalıştık… Bir arkadaşımız sadece okulu ve bahçeyi çizmişti… Öğretmenimiz “öğrenciler nerede?” diye sorunca “onlar arka bahçede oynuyorlar” diye cevap vermişti. Öğretmenimiz dahil, tüm sınıf kahkahalarla gülmüştük…

Lise ikinci sınıftayız, mayıs ayları genelde okulun son demlerinin yaşandığı bir ay olduğu için, öğretmenlerimiz sınıfta dersi genelde sohbet ile geçirirlerdi… Derse giren öğretmenimiz nurlar içinde yatsın İSMAİL GÜRKAYNAK “otur oğlum, otur oğlum…” cümlesini hızlı söyleyip, sıkça kullandığı için, lakabı öğrenciler arasında “Turulom” olarak kalmıştı… “Sınıfta sesi güzel arkadaşınız var mı?” diye sorunca, tüm sınıf “sesi güzel arkadaşımızın ismini söyledi…” Öğretmenimizde “bir şarkı söyle bakalım evladım” deyince, o günlerin popüler şarkısını arkadaşımız seslendirmeye başladı ; “parayla saadet olmaz” arada ki müziği de “turulom, turulom” diye yapmaya çalışınca, öğretmenimizin “sus oğlum" sesi, kahkahalarımızın arasına karışmıştı…

YILLAR SONRA GELEN İTİRAF…

Lise yıllarında, logaritmadan bi-haber, sevda problemlerine daha duyarlı, okul çıkışında yapılacak olan mahalle maçına endekslenmiş bir vaziyette, derse ilgisiz bir hale gelince, tahtadan matematik öğretmenimiz nur içinde yatsın MELAHAT ÇATALLAR’ın fırlattığı tebeşir ile tekrar hayata dönerdik…

İşte bu nedenle 1969 yılında lise birinci sınıfta, matematikten sınıfta kalmıştım…

Bu benim hayatımda ki dönüm noktası idi…  Yaz boyunca yaptığım çalışma, o tarihten sonra ki hayatımda matematiği özel bir yere koymamı sağlamıştı…

Sonra ki yıllarda, MELAHAT Hocamın disiplini ile matematik, en çok özen gösterdiğimiz ders olmuştu…

Yıllar sonra rahmetli babamın da mahalleden abisi olduğu, MELAHAT HOCAMA beni niye sınıfta bıraktığını sormuştum…

“Senin de pişmeni istedim… Gayretliydin, eksiklerin vardı… Daha da pekiştirirsen, çok iyi olabilirdin, diye düşündüm…” diyordu HOCAM, ne kadar haklıydı…

ÖĞRETMENİMİZE BİLE ÇALIM ATMIŞTIM!!!

GAZİ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ son sınıf öğrencisiyim… Analitik dersimiz boş geçmişti, bölümün önünde tüm sınıf boşluğu değerlendirerek futbol oynuyorduk. Bir ara arkadaşlarımızdan birisi birinci kattaki sınıfımızın penceresinden maçın bitiş düdüğünü çaldı “Arkadaşlar hocamız geldi, sınıfta sizleri bekliyor…” kan ter içinde derse girdik, Hocamız ile arkadaş gibiydik, “Çocuklar futbolun içine o kadar girmiştiniz ki beni bile rakip zannettiniz?" deyince, hepimiz soran gözlerle hocamızın ne demek istediğini anlamaya çalışıyorduk. Hocamız son noktayı koydu “Emin çalım atıp geçtiklerinden biri de bendim…” tüm sınıf kahkahaya boğulmuştu…

ANTALYA’YA ÖĞRETMEN OLARAK GELMEMDE ARKADAŞLARIMIN BÜYÜK KATKISI OLMUŞTU…

GAZİ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ’den mezun oldum, çok değerli kardeşlerim SERPİL ve AYTEN DORA ile yine çok değerli dostum AHMET AZİZ ERTAŞ, Bahçelievlerde Pamir Caddesi üzerinde FİA YABANCI DİLLER DERSHANESİ’ni işletiyorlardı… O yıl fen şubesi de kurulunca, ben de aynı dershanede bir yıl matematik dersleri verdim… Tayinim bir türlü çıkmamıştı… Bir gün SERPİL Kardeşim nur içinde yatsın Milli Eğitim Müdürü ABDİ (SAPMAZ) Abiyi aradı ve benim tayinim Matematik Öğretmeni olarak ANTALYA LİSESİ'ne çıktı…

Mezun olduğum ANTALYA’nın en köklü okuluna, dört yıl sonra ÖĞRETMEN olarak dönmem benim için dünyalara bedeldi…

ÖĞRETMENLERİMİN ARASINDA KENDİMİ HALA ÖĞRENCİ HİSSEDİYORDUM…

Daha ilk gün büyük bir heyecan, VAHAP YILMAZ Hocam ile birlikte derslere giriyorum, dersten çıktık, VAHAP Hocam öğretmenler odasına doğru yürüdü, ben geride kalıp bir sigara yaktım, bir de baktım ki karşımda ESAT ARAL Hocam, o sigarayı nereme sokacağımı şaşırmıştım, hocam yanıma geldi, “Artık bu senin hayatın, öğrencilik bitti, çekinmene gerek yok, sende bizler gibi bir öğretmensin…”  diyerek beni rahatlattı, çünkü o gün bile ben hala öğretmenlerimin karşısında, onların öğrencisiydim…

ABDİ SAPMAZ ABİMİN ÖĞRETMENLİK HAYATIMDA ÇOK ÖNEMLİ YERİ VARDIR…

İşlerimin yoğunluğu nedeniyle hayatımı öğretmenlikle birlikte yürütmekte zorlanıyordum. ABDİ Abimi ziyaret edip, öğretmenliği çok sevdiğimi ama 32 saat ders, futbol, öğretmenlik sonrasında Konyaaltı Caddesi'nde bulunan pizza pub işletmeciliği üçgeninde çok yorulduğumu ifade ettim…

“Öğrenciler tarafından çok seviliyorsun, bu mesleğe de yakışıyorsun, kopmanı istemiyorum, seni farklı bir okulda değerlendirelim” dedi…

Benim tayinimi 7 yıl boyunca öğretmenlik yaptığım Konyaaltı’nda yüzme havuzunun karşısında YARBAŞ ÇANDIR İLKÖĞRETİM Okulu'na çıkarmıştı… Hafta da 16 saat ders olunca daha da rahatlamıştım…

Böylelikle manevi olarak çok haz duyduğum mesleğimden kopmamıştım…

ÖĞRETMEN ARKADAŞLARIM VE ÖĞRENCİLERİMLE BÜYÜK BİR AİLE OLMUŞTUK…

Matematik dersinin yanında Beden Eğitimi derslerine giriyor, çok saygılı, çok terbiyeli ve mütevazi ÖĞRENCİLERİN oluşturduğu bir okulda, HATİCE BOZTEPE, FATMA BENZİGÜL ERDOĞAN, RAMAZANÖZGÜR ,VAHAP ERDOĞDU, ŞAHABETTİN VAROL, HACER ÇAĞLAYAN, ALİ ÇAĞLAYAN,  FİKRİ KILAR, KADİR KORLU, MUSTAFA ASLAN, SELAHATTİN KARACADAL, NEZİHE UZUN, MEVLUT UZUN gibi ÖĞRETMEN kardeşlerimle kısa sürede kaynaşmış iyi bir aile olmuştuk…

İşletmiş olduğum pizza pub’da, ilkokul mezunu olan tüm ekibi de okuluma öğrenci olarak yazdırmış ve eğitimlerine devam etmelerini sağlamaya çalışmıştım…

CUMALİ ve rahmetli TEVFİK öğrencilik sonrası garsonluk yaparak hayatlarını idame ettiriyorlardı…

Özellikle CUMALİ’yi iri cüssesi ve sınıf arkadaşlarına abilik yapması için sınıf mümessili yapmıştım…

İlk derslerine girince, tüm sınıf ayağa kalktı, “Günaydın çocuklar oturabilirsiniz.” dedim ama Cumali hala ayakta. “ Ne o Cumali, bir problem mi var?” diye sorunca “Bir sorun yok ABİ” diye cevap verdi, tüm sınıfı şaşırtmıştı…

Belki de haklı idi, çünkü dışarda öz bir abi olarak gördüğü bir kişiyi, sınıfta öğretmeni olarak henüz kabullenememişti…

BİR ÖĞRENCİMİN VELİSİNİN DİLEĞİ, BİR ÖĞRETMEN OLARAK BENİ ÇOK ÜZMÜŞTÜ…

Bazı öğrenciler vardır ki, tüm dersleri spordur… Yine böyle bir öğrencim vardı adı SERVET… Çok iyi futbolcu olabilirdi, ayağına top çok yakışıyordu. Futbol konusunda ona dersten daha çok zaman ayırıyordum.

Dersleri berbat denilecek seviyedeydi, iki yıl boyunca öğretmenler kurullarında arkadaşlarıma “bu çocuk sporcu, kafasında spor var, bunun yerini Fen Bilgisi veya Türkçe kitabı ile değiştiremeyiz, yardımcı olmamız lazım” diye ricada bulundum. Beni hiç kırmadılar ve SERVET orta son sınıfa geldi.

ANNE- BABA, ALMANYA’da idi ve TÜRKİYE’ ye geldiklerinde ilk defa bir veli toplantısı için okula gelmişlerdi. “Hocam, Servet için siz bir rol modelsiniz. Oğlumuza, öz güven ve kendisini ifade edebilen bir yapı kazandırdığınız için size teşekkür ederiz… Ve istiyoruz ki hiçbir şey olamazsa bir ÖĞRETMEN olsun…”

İnandığım ve savunduğum bir gerçek, öğretmenlik hiçbir alternatifi kalmayan bir kişinin, son alternatif olarak seçtiği veya seçeceği bir meslek değildi…

Öğretmenliğe çok daha fazla zaman ayırmam gerektiğini,  öğretmenliğin her meslekten daha kutsal olduğunu ve sadece tek başına yapılması gereken bir meslek olduğunu işin içine tam anlamı ile girince anlamıştım…

Fakat bu zamanı diğer işlerimden ötürü yaratamadığımı görünce, o dönemin sonunda kutsal ÖĞRETMENLİK MESLEĞİMDEN, işlerimin daha da yoğunlaşması nedeni ile ayrıldım…

ÖĞRENCİLERİME TEŞEKKÜR EDİYORUM…

Zamanın su gibi akıp gittiği, günlerin birbirini kovaladığı, yaşamı fazla sorgulamadığım gençlik yıllarımdı.

O yıllarda çocuklarla aramdaki yaş farkı çok daha azdı.

Onları henüz çocuğum gibi değil, kardeşlerim gibi sevdiğim yıllardı.

Bazen durup düşünüyorum da bugün sahip olduğumu düşündüğüm pek çok tecrübeyi o çocuklardan, kardeşimmiş gibi hissettiğim minik yavrulardan,  bu günlere gelmemi sağlayan ÖĞRETMENLERİMDEN edinmişim…

Bu nedenle ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNİN ve ÖĞRENCİLERİMİN bende yeri ayrı, değeri ise çok büyüktür.

TÜM ÖĞRETMENLERİME TEŞEKKÜR EDİYORUM…

İnsan; yaşadığı hayatla, biriktirdiği hikâyelerle insandır. Hikâyelerin insana değen tarafı bu topraklarda her zaman önemsenmiş, hatıralara tecrübe ve kültür aktarımı gözüyle bakılmıştır.

TÜRKİYE’de her yıl 24 Kasım, ÖĞRETMENLER GÜNÜ olarak kutlanır. 24 Kasım 1928, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin kurucusu MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ün" MİLLET MEKTEPLERİ’NİN BAŞÖĞRETMENLİĞİ"ni kabul ettiği gündür.

Öğretmenler Günü, öğretmen mesleğini icra eden kimseleri onurlandırmak için çeşitli etkinliklerin düzenlendiği bir kutlama günüdür.

Bu güne gelmemde emek veren tüm ÖĞRETMENLERİMİN,

Birlikte çalışma onurunu yaşadığım tüm ÖĞRETMEN arkadaşlarımın,

Ve de bu kutsal mesleği icra eden tüm ÖĞRETMENLERİN,

ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYOR,

Vefat edenlere Tanrıdan rahmet diliyorum…

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

Yazarın Diğer Yazıları