Milletin Sesi Mehmet Akif -6-

03.10.2020 10:38

Değerli Dostlar;

Mehmet Akif Ersoy’un;

Sosyal ve Mücadeleci Kişiliği

 “ Akif, tekke Müslüman’ı değil,cami Müslümanı’ydı.Onda cezbeden ziyade secde vardı.”

Mithat Cemal

Camideki Şair
...

Bir mümin için bu anlamda cami en vazgeçilmez alanlardandır.

Haftada bir veya yılda iki defa uğramayı yeterli sayan hayli Müslüman var, Fakat Akif onlardan değil.

O, çocukluğundan itibaren cami merkezli bir yaşam içinde büyüdü, büyüyünce de bu alanı terk etmedi.

Ev Camiye çok yakındı, Akif de camiye...

O sadece kendisi gitmekle kalmayıp arkadaşlarını da götürürdü.

Babasının kendisini ve kardeşini daha küçükken alıp Camiye götürdüğünü  şiirinde belirten Akif, adeta babalara bunu hatırlatmaktadır.

Hayatının merkezine camiyi almıştı.

Orada Kuran okudu, Kuranla konuştu,Kuran ilimleri öğrendi.

Müslümanların  sosyal, siyasal, iktisadi meselelerini kürsüye taşıdı. Sarsmaya çalıştı cemaati.

Mehmet Akif, camileri, bir cihat ve bilinçlenme alanı olarak da görüyordu.

1912’ lerde başlayan, Balkan Harbi acılarının yaşandığı günlerde Akif; 

Beyazıt,Fatih ve Süleymaniye Camilerinde halkı aydınlatmakta, şuurlandırmaktadır.

1920’ lerde Karesi’de(Balıkesir) Zağnos Paşa Camii’ nde çevre ilçelerde yine camilerde İstiklal mücadelesinin fitilini ateşlemektedir.

Yine 1920’ lerde Ankara Hacı Bayram Camii’nde , Kastamonu Nasrullah Camii’nde yankısı  bütün bir Anadolu’ yu sarsacak olan diriliş, uyanış ve mücadele çağrısını ilan etmektedir.

Kendisi gibi tüm toplumun camilerde buluşmasının anlamını, Mehmet Akif, şu hatırasıyla dile getirir.

“ Bir gün Kemal Bey’le Arkadaşı Nuri Bey bir cami nin yanında geçmektedirler. O esnada cemaat öğle namazını kılmış farklı kapılardan çıkıyordu.Cemate bakan Kemal Bey der ki:

Nuri! Bu millet ne zaman adam olur bilir misin?

Nuri Bey: Hayır!

“Ne zaman ki şu dizlikli, poturlu, hamallarla, küfecilerle, senin benim gibi yakalıklı, bastonlu beyler birlikte bu camiden çıkarsa!”

Akif bu olayı hatırlatarak, aydın, yönetici ve halk arasında birliktelik ve İlahi esaslarda birlik olduğu zaman, bu milletin asla yıkılamayacağını belirtir.

Kur’an Aşığı, Kur’an Şairi

Akif , bütün ömrünü Nebahat ve insaniyet alemin de geçirmiş, yerine konmaz ve eşi doğmaz bir büyük alimdi.Kur’anın ruhuna nüfuz etmiş bir hafızdı.”

Suud Yavsi

Kuran’ın merkeze alındığı bir evde doğup, Kuranla  büyüyen ve Kuranı ezberleyen, şiirlerinde Kuran'dan esinlenen,vaaz ve yazılarında tefsir yapan ve Kuran tercümesiyle ömrünün son dönemini nurlandıran bir insan elbette Kuran aşığıdır.

Alim ve Müderris olan babası küçüklüğünden itibaren onu Kuranla büyüttü.Akif’ de ömür boyunca onunla içli dışlı oldu.

Camilerden, özellikle Fatih Camii’nden çıkmadı.

Büyüdükçe, içindeki Kuran muhabbeti arttı, sevgisi arttıkça bilgisi derinleşti.

Ve altmış üç yıllık ömründe o, Kuran’ın haykıran Sesi,şiirsel bir terennümü, asrın idrakine sunulan bir hakikat oldu.

Akif sürekli Kuran okurdu.Her gün okurdu. Bu onun en vazgeçilmez zevkiydi.

Kuran’ı Kerim dinlemeyi de çok severdi.

Güzel sesli hafızlardan Kuranı Kerim dinler, mest olurdu.

Hatta son nefesini verirken bile Kuran ı  Kerim dinliyordu Hafız Necati’ den.

Ömrünü Kuran’a adayan, Kuran’la doğup büyüyen Akif Kuran’ la vefat etmişti.

Kuran-ı Kerim onun için ve bizim için Nur ve şefaatçimiz olsun.

 Kur’an Tercümesi

“ Kur’anı tercüme etmek için insan ya çok Alim olmalı ya çok cahil.”

Mehmet Akif Ersoy

Osmanlı Devleti’ nin küllerinden doğan yeni devlet, Türkiye Cumhuriyeti, 23 Nisa’n 1920’ de hatmedilen Kuran-ı Kerim’ler, bitirilen Buhari-i Şerif’ler  sonucu, Hacı Bayram Camii’ nde kılınan Cuma namazı sonrası dualarla kuruldu.

Devletin temeli Kuran ve Sünnet üzere atılmıştı.

Ve bu ruhla devam eden kurtuluş mücadelesi zafere ulaştı.

Diyanet işleri Başkanlığı halkı din konusunda sahih bilgilerle aydınlatmak için bir çalışma içine girdi.

21 Şubat 1925 yılında BMM’ de kararlaştırıldı ve gereken ödenek ayrıldı.

Bu çalışmaları kim yapacaktı?

Yapılan istişareler sonucu, tefsir yazma görevi Elmalılı Hamdi Yazır’a, hadis kitabını hazırlama görevi Babanzade Ahmet Naim’e verildi. Kuran-ı Kerim tercümesi için herkesin aklından geçen isim; Mehmet Akif Ersoy idi.

Akif’in İkna Edilmesi

Arapça ve Türkçeyi mükemmel derecede bilmesi,Arapça kelimelere karşılık bulmakta, daha önce Sıratı Müstakim ve Sebilürreşat dergilerinde bazı ayetlerden yaptığı mükemmel tercümeler, bu işi en güzel yapacak kişinin Mehmet Akif olduğunu gösteriyordu .

Ahmet Naim’in baskısı ve son teklif birleşince Üstat Akif’in gönlü oldu. Ve öneriyi kabul etti. 

Meal için ayrılan altı bin liranın bin lirası, sözleşme sonrası Akif’e verildi.

Mısır’da İkamet ve Meal Çalışmaları

1923’ den itibaren Abbas Hilmi Paşa’ nın davetlisi olarak Mısır’a giden ve Kış mevsimini orada geçiren Akif, 1925 yılında bu  meal görevini üstlenme yıllarında Türkiye’ ye dönmedi. 
Mısır’a  gidişinden kısa bir müddet sonra meal hazırlamaya başladı.

1926 yılından itibaren öncelikli işi meal hazırlamak idi.
... 
Dört yıllık bir çalışma sonucu Kuran-ı Kerim mealinin müsveddesi 1929’ da tamamlandı.

Ama Akif için henüz bitmemişti ve üzerinde çalışmaya devam ediyordu.

Ankara ile bu konuda anlaşamayınca, meali Elmalı’nın hazırlamasını ve hakkını ona devretmeye hazır olduğunu bildirdi. 

Alınan bin liralık avans da iade edildi. Oysa Akif’in ne kadar da paraya ihtiyacı vardı o sıralar.

Azim Bir Tercüme

1932 yılında Mısır’a, dostu Akif’i ziyarete giden Eşref Edip anlatıyor. ”Halvan’da  Üstat’a misafir oldum.O  sırada tercümeyi baştan sona okudum O ne sadelik, o ne ahenk... Su gibi akıyor. Bir çağlayan gibi gönülleri heyecana veriyor.”

Evet, ayet ve sureler arası bağlantıları çok güzel, akıcı, mükemmel bir meal ortaya çıkmıştı.

Akif, bu meali İstanbul’a götürüp yayımlamak isteyen Eşref Edip’e vermedi.

Ancak içinde taşıdığı bir korkunun su yüzüne çıkması, bizi bu mükemmel mealden mahrum bıraktı.

Türkçe İbadet Meselesi 

Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, çağdaşlaşma, ileri ülkeler seviyesine çıkma meselesinde sınırları alabildiğine geniş tutuyor. İslam dinine ait uygulamalarda bazı değişiklikler yapmayı da düşünüyor, bunları sosyal ve siyası hayata geçiriyordu.

Bunlardan biri de Türkçe ibadet meselesidir.

Resmî olarak da ezanın asıl haliyle okunması yasaklandı.

Gelişmelerden haberdar olan Mehmet Akif, mealiyle ilgili daha da korkar hale geldi.

Devlet eliyle yürütülen bu projeye alet olmak istemedi. Çünkü Türkçe ezan ve ibadet olayına şiddetle karşıydı.
...

Akif bunu hissetti ve tamamen geri çekildi.

Akif ‘in Kişisel Kazancı
...

“Bu çalışma benim Allah ile olan bağlılığımda  çok semereli oldu.Halimde büyük değişiklikler gördüm. Duyduğum manevi feyiz çok büyüktür.”

Ankara‘nın  İlgisi

Kuran-ı Kerim mealinin Mehmet Akif tarafından hazırlanması konusunda Mustafa Kemal Paşa’nın onayı alınmış olmalıdır.

Daha sonra hatıralarda dile getirilen olaylar, Atatürk ‘ün bu işi önemsediğini göstermektedir.
...

Mili Eğitim Bakanı Hikmet Batur Akif’le görüşür, meali almaya muvaffak olamaz.

Vasiyet ve Akibet 
....

“Evet,  tercüme güzel oldu, hatta umduğumdan daha iyi. Lakin onu verirsem, namaz da okutmaya kalkacaklar. Ben o vakit Allah’ımın huzuruna çıkamam ve peygamberimin yüzüne bakamam!”

Allah mekanını cennet eylesin.

Cesur İnsan

“ Haksızlığa karşı isyankar bir ruha malikti.”

Sabri Sözen

Akif haksızlığa asla razı olmayan bir insandı.

Hep, ahlak ve adaletten yanaydı.Bu yüzdende hep çile adamıydı.

Yunan ordularının Ankara Polatlı yakınlarına kadar ilerlediği dönemde başkentin Kayseri’ye  taşınması konusu gündeme geldi. Akif buna şiddetle karşı çıktı.

“ Biz buradan geriye gitmektense  Sakarya cephesine askerimiz gibi vuruşup şehit olmaya gideriz.”

Mehmet Akif  hayatında hiç kimsenin karşısın da eğilmedi.Yıllarca yoksulluğa dayandı ama kimseye de eyvallah demedi.

1914 yıllarıydı. Akif Sebilürreşat dergisinin bürosun da arkadaşlarıyla oturmuş fasulye aşı yiyordu. O şurada Dahiliye Nazırlığından(İçişleri Bakanlığı) biri çıka geldi. Gelen adan Bakanın selamı olduğunu, yazılarında o derece ileri gitmemesini nazikçe söylemek istedi. Akif hiddetlenerek dedi ki:

“ Bakan Bey’e söyle, onlar kendilerini düzeltsinler. Bu gidiş devam ettikçe bizi susturamazlar.

Ben Fasulye aşı yemeye razı olduktan sonra kimseden korkmam.”

   Cephedeki Şair

“Ona  Bizim Akif diyoruz, tıpkı Bizim Vatanımız der gibi...”

Osman Yüksel Serdengeçti

“ Bu gün memlekette boru öttürmeye kalkan bazı şairimsi kimseler, Kurtuluş Savaşı yıllarında, İstanbul’da aşk ve fuhuş manzumeleri yazarken,Akif’in  Anadolu’ya geçmiş olması başlı başına bir hizmet ve kıymet teşkil eder.”
Nihal Atsız.
....
Ya Akif ?

O hiç olmaz, olmadı da...

İşgale doğru...

Osmanlı Devleti hasta adamdı ve onun mirasına konulmalıydı.

Böyle bir devlet olmamalıydı

Uluslararası sömürü düzenin yöneticileri, vahşi medeniyet böyle istiyordu. 

Ve bu plan adım adım uygulamaya geçiliyordu.

1839’ da Tanzimat’la başlayan süreç, 1908’de ilan edilen 2. meşrutiyet ve sonrası, Batı'nın Osmanlı’yla olan ilişkisi hep onun eritilmesi ve cadı kazanında kaynatılması planına göre yürütüldü.

... 

Balkanlar’da oluşturduğu ırkçılık fitnesiyle, milletleri birer birer Osmanlı’ dan koparmaya çalıştı.

Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devletini btirmek istedi.

30 Ekim 1918’ de Mondros  ile Osmanlı, savunmasız  bırakılmaya çalışıldı.

İtilaf Devletleri 55 gemiyle İstanbul önlerine gelerek şehri ablukaya aldı. Ve Anadolu parsellendi.

Antalya, Konya İtalyanlara, Adana, Hatay Antep, Maraş, Urfa, Osmaniye İngiliz ve Fransızlara, Ege ve Trakya  Yunanlara, Doğu bölgesi Ermenilere sunuldu.

Anadolu’nun her tarafı yağmalanmaya başlanmıştı.

Arif’in Tepkisi ve Balıkesir Seferi

Ve Akif soluğu Karesi’de aldı. Yani Balıkesir’ de.

Özellikle Zağnos Paşa Camii’nde kürsüye çıkarak verdiği vaaz herkeste derin bir etki bırakır.
....

Balıkesir seferleri bereketli geçmiş, mücadeleye soğuk bakan insanlar düşüncelerini değiştirmişlerdi.

Akif Ankara’da

Akif Ankara’ ya geldiği zaman Meclis yeni açılmıştır.

Akif ilk olarak Cuma günü Hacıbayram Camii’nde vaaz verir. Ve halkı aydınlatmaya çalışır.

Akif Millet Meclisi'nde

Mehmet Akif de milletvekili seçilir. 

Meclis’te kaydı şöyledir: ”Burdur Milletvekili ve İslam Şairi”

Akif Konya ve Çevresinde

Mehmet Akif ,Anadolu’ da ortaya çıkan pürüzleri gidermek için de yollara düşer.

Camilerde ve değişik mekanlarda konuşmalar yapar. Düşüncelerin değişmesinde ve insanların ikna edilmesinde bunun çok yararı olur.
...

Akif Kastamonu’da

Bir müddet Ankara’ da kalan Mehmet Akif Kastamonu’ya gider.

Orada halkı aydınlatması, örgütlemesi gerekmektedir.

19 Ekim‘de Kastamonu’ya gelen Akif‘in

Nasrullah Camii’nde verdiği vaazla Kastamonu sarsılmaktadır.

Mesajlar

Akif‘in verdiği  Mesajlar açık ve nettir.

“Sevr milletimiz için bir ölüm fermanıdır. Bu kabul edilemez. Bunun kabulü esaret veya yok olmadan birini kabul etmek demektir. 

Düşmandan dost olunmayacağı bilinmelidir.

Birlik ve beraberliğimizi bozmayalım. 

Düşman bizden vilayet, sancak değil; başımızı, boynumuzu, hayatımızı, hilafetimizi istiyor.”

Ankara’daki Günler
 
O günler ne Kutsi ne mübarek günlerdi.
...

Farklı eğitim, meslek ve anlayıştan gelen insanlar Meclis’te Anadolu’nun kurtuluşu için samimiyetle çalışıyorlardı.

Mehmet Akif de Ankara‘da kaldığı müddetçe  Taceddin Dergahını mesken tutacaktı.

Üstat Akif İstiklal Marşını da bu dergahta yazmıştır. 

Zafer’in kazanılmasından sonra TBMM ‘de değişim yaşanır.

Hareketin önemli isimleri devre dışı bırakılır. Bunlardan biri de Akif’tir.

Çünkü Akif, hem muhalif grup, hem de islamcı kanattandır.

1923’te İstanbul’a döner Akif.

Geride onurlu bir mücadele, gönlünde görevini yerine getirmenin huzuru, valizinde İstiklal madalyası ve meclis hatırası bir mavzerle.

İstikbalde ise bomba hükmün de bir sükut ile..

Mücadele İnsanı 

O, ,mücadelesini kendi şahsı için değil, çevresi, milleti ve ümmeti için verirdi.

“ Bir de bakıyorum vazifelerimizi yerine getirmeyi, fedakarlığı daima  başkasından bekliyoruz.’ Dostlar şehit,biz gazi’ yağması, dört elle sarıldığımız düstur.”

Mehmet Akif Ersoy 

“Eleştiren, öfkelenen, isyan eden gür sesli

Bir şairdir..”

Beşir Ayvazoğlu.

Üstat Mehmet Akif Ersoy bir mücadele insanıydı.

O,mücadelesini kendi şahsı için değil, çevresi, milleti ve ümmeti için verirdi.

İnandığı davanın, İslam davasının yüceliği,hakimiyeti için koştururdu.

Bunun için gece demez, gündüz demez, varlık veya yokluk dinlemez çok gayret ederdi.

O zor koşulların adamıdır.Hemen her zorluğun altından kalkabilecek güç ve dirence sahiptir. Direnci bütün  bir yaşamını kuşatan, bilgi ve zekası gibi güçlü olan, dinmeyen yürek acısıyla yaşayan ender kişiliktir.” der .A.Haydar Haksakal.

Gerçekten de ondaki enerji, sanki hiç bitmeyecek gibidir.

Ve o enerjiyle çevresinide harekete geçirir.

Onu hep bir mücadele içinde görürüz...
...

Dosttur;Arkadaşlarının sıkıntılarını çözme, onları geliştirmek, bilgilendirmek için koşturur.

İnsandır; Hiç tanımadığı insanların ihtiyacını görmek için kendi sırtındakini

Vermek için koşturur. 

Alimdir; Cami kürsülerin de halkı aydınlatmak ve çoşturmak sorumluluğunu hatırlatmak için koşturur.

Hatiptir; Cephelerdeki yiğitlere şahadet aşkını kazandırmak için koşturur.

Mücahittir; Düşmanların ülkeyi işgal ettiği bir dönemde Anadolu’yu şehir şehir gezerek, direniş ve örgütlenme için koşturur.

Bırakın matemi yahu! Bırakın. feryadı,

Ağlamak fayda verseydi babam kalkardı!

Gözyaşından ne çıkarmış, niye ter dökmediniz?

Akif, mücadele insanı olduğu gibi mücadele eden, gayret eden, kendisini ileri bir noktaya götürenleri de seviyordu.
....
Mehmet Akif , mücadele sonucu asla yenilginin olmayacağını düşünürdü.

“Arkadaş! Burası Ankara’dır.İşi millet kendi eline aldı, korkma! Bu sefer Yunan’la dövüşen, Türk’ün öz imanıdır.

İman mağlup edilemez!”

TEFEKKÜR

“Safahat’tan daima koşan, seyreden, üzülen, acıyan, sevinen, kızan, isyan eden, konuşan, tartışan, velhasıl bir saniye durmayan bir kahramanla karşılaşılmaktadır.”

Ahmet Kabaklı

Bu özeti; Üstad yazar Sayın Mehmet Nezir Gül beyefendinin eşsiz “Duruşunu Bozmayan Adam Mehmet Akif Ersoy” adlı eserinden derlemeye gayret ettim.

Niyet Hayır Akibet Hayır Olur.

İnşallah.

Haftaya görüşmek üzere,

Kalın sağlıcakla...

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

Yazarın Diğer Yazıları