Milano’da gözüm yırtık kot aradı

11.10.2016 11:11

Dünya’nın moda merkezi Milano’ya ayak bastıktan sonra üzerimdeki yırtık kotu iki gün boyunca karış karış gezdiğim kentte göremeyince oturup düşündüm. Neden modanın başkentinde sürekli tercih ettiğim bu pantolonlardan giyen başka birine rastlamadım? Hem vitrinlerde de yok. Bu işte bir terslik var. Beni ve geldiğim yerdeki insanları yırtık olana iten neydi? Bana gar dolabımda yer alan 4 ayrı ´yırtık pırtık´ kot pantolonu giydiren marka mıydı yoksa moda mı? Marka ise modayı yaratan da markanın dayanılmaz gücü olsa gerek. Değilse, moda marka mı yaratıyor? Ortada bir kısırdöngü var almış başını gidiyor. Ben hala yırtık pırtık kot pantolonları neden tercih ettiğimi tam olarak çözemedim. Arz beni bu çılgın akımın bir parçası yaptı herhalde. Öteki olma korkusu ruhumu sarmalamadıysa!

Bir giysiyi pazarlamakla bir şehri pazarlamak aynı şey bence... Her ikisi için de sağlam nedenleriniz olmalı. Nedenleri yaratırken sonuçlar için de gülümsemelisiniz. İşte o kentlerden biri Milano. Dünya insanının vazgeçmek istemeyeceği tarih- doğa- sanat ve moda merkezi. Tarihi büyülü yapılarıyla modern kent mimarisinin harmanlanmasının en güzel örneklerinden biri… Popüler kültürün katkılarını elbette yaşayan, ama belli sınırlarda kabul eden bir kent... Kentlilik bilincini misafirlerine fazlasıyla hissettiren… Modanın merkezinde moda diye üstüne her şeyi giymeyen… Buna rağmen jilet gibi insanların sokaklarda boy gösterdiği kent…

Bunları neden yazıyorum… 

En büyük tanıtımını Mustafa Kemal’in “Hiç şüphesiz ki Antalya Dünya’nın en güzel şehridir” sözleriyle yaptığı Antalya’mızı ziyaret edenlerin de en az benim Milano için paylaştığım duyguları yaşamasını o kadar çok istiyorum ki… Belki o zaman turizmcilerimizin yüzü de daha çok gülecek.

Şimdi şuradan başlayalım. Biz Ata’nın eşsizlik mükâfatı verdiği Antalya’mıza ne kadar sadığız? Biz Antalya’da ekmeğini kazanan, anılarının çoğunu burada biriktirenler olarak Antalya için "sağlam nedenlerimizi” biliyor muyuz? Pek emin değilim. Biz tarihimizi biliyor muyuz? Tarihi korumayı yerel yönetimlere ve arkeologlara bırakmıyor muyuz? Biz coğrafyamızın, iklimimizin bize armağan ettiği çiçekleri, şifalı bitkileri tanıyor muyuz? Serinlemek için, balık yemek için sevdiğimiz denizimizi kirletmiyor muyuz? Yöresel ürünlerimize kıymet verip onlara sahip çıkıyor muyuz? Hangimiz Alanya’daki ipek böcekçiliğinin eşsiz dokumalarını biliyoruz? Muz lifinden giysi yapımını da biliyor muyuz? Kendi modamızı, kendi sanatımızı korumak adına ne yapıyoruz? Moda olanı dayatılanı giyiyor, kullanıyor benimsiyoruz. Herkesin sahip olduğunu güzel sanıyoruz. Bizler böyle tembelliğe duralım yormayalım kendimizi. Birileri önümüze getiriyor nasılsa. Turizm ataşeleri, yerel yönetimler, birkaç Antalya sevdalısı bizim için sahip çıkıyor değil mi? Bize ait olmayan olamayan olamayacak bir ruhu Antalya’mıza layık görelim. Nüfusu çoğaldıkça betonlaşan, Likya- Pamfilya- Kilikya coğrafyasını unutulmaya terk edelim. Efsane kent Antalya’nın tarihi, mimarisi, doğası, eşsiz zenginliklerine sahip çıkmamız için nedenlerimizi göz ardı edip günü kurtaralım. “Hayır bir şeyler yapalım kentimize mirasımıza sahip çıkalım” diyen sesinizi duymak istiyorum… 

Umutla kalın…

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

Yazarın Diğer Yazıları