Merhaba....

18.05.2020 08:29

Dün Kaleiçi turumu yaparken, Sevgili Mevlüt Yeni kardeşimden beni onurlandıran bir mesaj geldi, “Abi seni zorlamaz isek, My Gazete'de haftalık yazılar yazabilir misin? Bizim için, fikirlerin, engin görüşlerin çok önemlidir, eğitici, öğretici, yol göstericidir…” diyordu…

Hemen “pazartesi başlayalım…” diye cevap verdim, her dönem dostum olan, hem dostluğu ile hem de Antalyamızın tanıtımına mesleği, vizyonu ile yapmış olduğu katkılardan ötürü, gönlümün adamı olmuş dostuma hayır gibi bir cevabım olamazdı…

O arada Kırkmerdivenlerin başındaydım. İskele ye inerken yaşlı bir çift yaklaştı yanıma, “Bizler Ankaralıyız, Kaleiçi ve iskeleyi sizin bir CD'nizde seyredip, yazılarınızda okuyunca sevdik, her yıl gelip bir iki ayımızı burada geçiriyoruz, size ne kadar teşekkür etsek azdır…” dediler, meğer iki yıldızı kurumamaları için denize atmışım, çok mutlu oldum…

Antalya halkının 1950'li yılların ortalarına kadar içme suyunu aldığı altı taş, üstü ahşap İskele Mescidi'nin önünden geçerken, her zaman ki gibi gözlerim Rahmetli Ekizler’in Mustafa Amcamı aradı… Ama ne Mustafa Amcam, ne balıkçı kahvesi, ne seyyar berber yerlerinde yoktu…

Kaleiçi halkının ön bahçesiydi iskele… Kaleiçi halkı, burada soluklanır, burada mutlu olurdu…

Kaleiçi halkını mutlandıran bu küçücük coğrafya, acaba ne gibi üzüntülere de şahitolmuştu?

Babaannemden dinleyip, kitaplardan okuduğum mübadele yılları geldi aklıma.

1922 yılında Antalya’da yaşayan Rumlar mübadele ile Atina’ya gönderilmişti. "Günlerce kulaklarımızdan ağlayıp, yalvarmalarının sesleri gitmedi” derdi babaannem…

Onların yerine 1924 de Selanik’ten, Kesriye’den, Missistre’den gelen Türk mübadiller, Kaleiçi ve çevresine yerleştirilerek Rumların yerine “ Yeni Antalyalı” olmuşlardı…

1927 yılında Selanik Kesriye’den zorla gemilere bindirilerek Antalya’ya gönderilen Karaferya Romanlarının Yenikapı’da Rumlardan boşalan evler yeni mekanları olmuştu…

1822'de Moralılar, Mora yarımadasından, 1897'de de Girit’ten gelen Türk Göçmenler Şarampol’e yerleştirilmişlerdi…

1913'de Üsküplüler ve Çerkezler muhacir olarak gelmişler, 1950'de Bulgaristan’dan Türk göçmenler gelerek Antalya’da yeni bir etnik grup oluşturmuşlardı…

Özellikle, el sanatları, inşaat ve ticaret konularında Antalya ticaretini ellerinde tutan Rumların gidişi ile birlikte ticaret bu iş kollarında durma noktasına gelmişti…

1930'lu yılların ortalarına kadar Rum ustalar gidince inşaat işleri yapılamamıştı Antalya’da…

Tabii sadece inşaat ve ticaret değildi yarım kalan, dostluklar, paylaşımlar, sevgiler yarım kalmış, aileler parçalanmıştı…

Mübadele de esas olan ”din” olduğu için, Rum denilenlerin arasında Türkçe'den başka dil bilmeyen Türk Ortodoks Hristiyanlar, Yunanistan’dan gelen Müslümanların arasında Türkçe bilmeyen Rumca yada kendi dilini konuşan Müslümanlar vardı…

Sadece Antalya’ya ve Ege'ye değil, Türkiye’nin birçok bölgesine o topraklardan beşyüzbin insan geldi…

Değişim Türk ve Yunan ekonomilerinde on yıldan daha da fazla süren ağır bir krize neden olmuştur…

Türkiye ile Yunanistan arasında ki nüfus mübadelesinde Türkiye’de sadece İstanbul, Bozcada, Gökçeada da oturan Rumlar ileYunanistan’da Batı Trakya Türkleri muaf tutulmuştur…

Mübadele yılları bence tarihimizin en acı yaşanmışlıklarından olmasına rağmen, maalesef çokta roman ve hikayelerde kendisine yer bulamamıştır…

2015 yılında Ege’yi gezerken, o şirin ilçe Küçükkuyu’da, Girit ve Midilli’den gelenlerin karaya ilk bastıkları yerde MÜBADİL ANITI’nı görünce yine yukarıda ki anlattıklarım aklıma gelmiş ve çok duygulanmıştım…

Göç eden bir ailenin dramatik halini anlatan o heykel, sadece iki yakası bir araya gelmeyen Ege’nin değil, tüm mübadillerin o dramatik hikayesini ne güzel anlatıyordu…

Altında yazıtta yer alan cümle ise tüm göçe zorlananlara gecikmiş bir özürdü gibiydi…

“Her iki yakanın mübadilleri anısına…”

1993 yılında da Sezen Aksu’nun seslendirdiği “Marina’nın Türküsü”nde “Yareme tuz diye yakomoz bastım, tek şahidim aydı… Bir elimde defne, bir elimde sevdan, gönlüm Ege'de kaldı…” türküsübu nedenlerden ötürü acıyı yüreklerinde hissedenlerin türküsü olmuştu…

Otuz yıl aralıksız, İskele Camii'nin gönüllü İmamlığını yapan Mustafa Amcamı,

Yine 30 yıl denizcilere ışık, Kaleiçi halkına istikrar simgesi olan, Allah çok daha uzun ömürler versin bugün 95 yaşında olan, son fener Gardiyanı Fatma Doman teyzemi,

Ve de sesleri hala İskele semalarında yankılanan mübadilleri,

Ölümsüzleştirmek için İskeleye, onları anlatan heykellerini dikmek, vefa adına, yaşanmışlıklar adına, yaşattıkları adına ne güzelde olur…

Tüm yaşanmışlıklara, vefaya, yaşatanlara ve de MYGAZETE okurlarına, MERHABA…

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

Yazarın Diğer Yazıları